Gerici ve yobaz olmakla itham edilen İmam Hatip öğrencileri ve muhafazakar kesimin çocukları, İHA, SİHA, havacılık, uzay ve teknoloji projelerinde hep en önde yer alırken; kendisine ilerici-çağdaş maskesi takan laikçi cenahın ülkeye katkısı ise heykel, içki ve danstan öteye gitmiyor.
Yavuz Selim İstanbul
Toplumu “gerici-ilerici” diye bölmeye çalışan seküler cenahın geri yaftası vurduğu alnı secdeli insanlar yerli otomobil üretimi için kolları sıvayıp, İHA-SİHA-TİHA’ları gökyüzüyle buluşturuyor, insansız jet planları yapıp yapay zeka ve otonom sistemleri tasarlıyor. Kapatılmasını istedikleri İmam Hatiplerdeki alnı secdeli öğrenciler, ileri teknoloji ürünlere ilişkin ufuk açıcı çalışmalara imza atıp Teknofest gibi organizasyonlarda öncü rol üstleniyor, araştırma projeleriyle uluslararası yarışmalarda derece üstüne derece yapıyor. İlerici olduğunu zanneden laikçi zihniyet ise heykel çalıştayı yapıyor, demirden heykel yapıp ‘dünyada ilk’ diyor, mezarlıklara ibrik koyup millete hizmet diye lanse ediyor, danslı içkili organizasyonlarla çağ atladıklarını zannediyor. Malum zihniyetin egemen olduğu Tabipler Birliği, dünya sağlık sistemini alt üst eden koronavirüs salgınına karşı sadece maske yapma tavsiyesinde bulunmakla yetiniyor.
Kalkınmamız imanla oldu
Milletin kimin ilerici, kimin gerici olduğunu gördüğünü ifade eden İnsan Hakları Savunucuları Derneği Başkanı Ali Akbaş, şu değerlendirmede bulundu: “İçkiyi dansı çağdaşlık zannedip Türkiye’ye taş devri yaşatan heykelci zihniyet değil; havacılık, uzay ve teknoloji projelerinde hep en önde yer alan inançlı insanlardır çağdaş ve ilerici olan. Bugün kim ‘yerli ve milli’ diyorsa, üretim diyorsa, faizsiz nizam diyorsa, İHA üretip SİHA ve TİHA’ları imal edip devletin hizmetine sunuyorsa odur ilerici olan. Türkiye’yi ileri taşımaya dönük hamleler hep inançlı insanlardan geliyor. Geçmişten bugüne insanımıza refah getiren, coğrafyamızı bereketli icraatlarla tanıştıran, devletimizi kalkındırıp dünya devi haline getirenler hep inançlı, imanı insanlar olmuşlardır. Avrupa’ya hayranlık duyan heykel zihniyetliler ise hep ‘az olsun bizim olsun’ anlayışıyla hareket etmiştir. Onlar için üretim değil faiz, teknoloji değil heykel, icraat değil algı esastır.”
Çağ heykel yapmakla yakalanmaz
Araştırmacı Yazar Fazıl Duygun da, şunları ifade etti: “Türkiye’de Asım’ın Nesli çok şükür ki varislerini yetiştirdi. Artık Selçuklar Kuşağı vardır. Geçmişi geleceğin içinde yaşatan, son teknoloji ürünlerle çağının ötesinde yürüyen, mana ve maddeyi bir arada yürüten pırıl pırıl bir nesildir bu. Öte tarafta ise hem bunlara çamur atan hem de üretim anlamında çağı heykel, ibrik, karton bardak, dans etme, içki içmeyle yakalayabileceğini zanneden bir güruh var. İlk gruba ‘gerici’ diyenlerin kendilerini ‘ilerici’ ilan etmesi Batı hayranlığının gözlerini kör etmesinden geliyor. Dünya hava ve kara savunma stratejisinin konseptini değiştirenler bugün Türkiye’nin evlatlarıdır. Bunu kim diyor? ABD’nin fikir babalarından Francis Fukuyama diyor, İngiliz-Alman stratejistler diyor, Çin diyor, Japonya diyor, Ruslar diyor, herkes diyor.”
İğrençlikle tatmin olan anlayış
Heykelleri kutsayan anlayışı değerlendiren Fazıl Duygun, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü: “CHP ve zihniyeti kendisine sürekli bilimsellik atfediyor. Ancak onlar 100 yıl önceki Avrupa anlayışına saplanıp kaldılar. Taparcasına sevdikleri heykellerinde bile bir estetik yok. Onu bile iğrenç yapıyorlar. İğrençliklerle tatmin olan bir anlayışın 21’inci yüzyılı anlamlandıran, yapay zekayı emri altına alan, yeni teknolojiye dayalı eserleri üretip dünyaya pazarlayan bir düşünceyi anlamasını bekleyemeyiz.”


