Erzurumluyu sıcağa atmak ona cehennem içinde cennet muamelesi yapmaktır. Multan’da da tam tersi geçerli. İkbaliye kasabasında dışarıda sıcak yakıyor. İçeride ise efsanevi çadırlardan birisi var ve dev klimalar etrafı serinletiyor. Hatta klimalara fazla yanaşmak cesaret istiyor. Dışarıya çıktıkça zemheriden Multan sıcağına düşmüş oluyorsunuz.
İslamabad, dağların eteklerinde kurulmuş sakin ve asude bir şehir. Lahor ise dümdüz ovada şekillenen bir şehir, tepesi açık ve kavurucu sıcaklara maruz. Sıcak denilince asıl akla gelen yer cehennemin kardeşi olarak da bilinen Multan. Akşam sularında Lahor’dan yola çıkıyoruz. Son durağımız Multan. Lahor Multan yolu da eskiye oranla daha iyiymiş. Lahor’dan yola çıktıktan sonra çok gitmeden üzerimize akşam karanlığı çöküyor. Namaz için mola vermemiz gerekiyor. Fabrika ile kompleks yani külliye arasında bir yerde mola veriyoruz. Kompleks içinde bir mescit gözümüze ilişiyor. Daha doğrusu dışarıda mescit yazan tabela var. Özel mescitlerden birisine giriyor ve üstü ahşapla örtülü mescitte cemaatle akşam namazını eda ediyoruz.
Pakistan’da hatırı sayılır bir Şii nüfusu da var. Bunlara ait camiler de bulunuyor ve onların çatılarında özelliklerini belli eden işaretler var. Burada Şii Sünni camileri kesin hatlarla birbirinden ayrı. Sadece akide farklılığından değil, toplumsal gerginlik olduğundan dolayı da biri diğerine uğramıyor.
Namazı eda ettikten sonra minibüslerimize biniyor, tekrar yola revan oluyoruz. Lahor’dan çıkışımızda veya yol boyunca Türkiye’den ilhamla ve teknik danışmanlıkla yapılmış olan metrobüs güzergahından geçiyoruz. Türkiye son sıralarda Darfur’dan Pakistan’a kadar geniş bölgede belediye hizmetleri ve çöp toplama konusunda teknik ve danışmanlık hizmetleri veriyor. Deneyimlerini paylaşıyoruz.
Akşam namazından sonra epey yol alıyoruz. Gece yarısına doğru Multan’a varıyoruz. Bir zamanlar Besim Tibuk’un birini işletmiş olduğu Ramada oteller zincirinden birisinde misafir oluyoruz. Bizi önce Halil İbrahim sofrasına buyur ediyorlar. Pakistan’da olabilecek yemeklerin hepsinden neredeyse var. Yemekleri yedikten sonra odalarımıza çekiliyoruz. Sabah hafif bir kahvaltı sonrası yeniden yolculuk düzenine geçiyoruz. İslamabad’dan çıkıştan beri saatlerce yolculuk yapmanın yorgunluğunu, o gece rahat bir uyku ile atıyorum.
Kimse Yok Mu Derneği’nin yaptırmış olduğu İkbaliye kasabasına doğru yola revan oluyoruz. 1-1.5 saatlik yolculuktan sonra İkbaliye köyüne veya kasabasına ulaşıyoruz. Protokol heyetini bekliyoruz. Giderken yine sellerden zarar görmüş kişilerin yararına yaptırılan Tika imzalı kompleksi ve hastaneyi arkamızda bırakıyoruz. Duyduğumuza göre açılış için Başbakan Erdoğan’ın gelmesi bekleniyormuş. Muhammed İkbal’in adını alan ve Kimse Yok mu Derneği’nin yaptırdığı İkbaliye kompleksinde yaklaşık 290 mesken var. Masrafları 7-8 milyon doları bulmuş. Kimse Yok Mu Derneği’nin Pakistan’daki proje bedelleri yaklaşık 40 milyon doları bulmuş. Meskenler gayet kullanışlı yapılmış ve açılış töreni sonunda adeta diplomalarını alan çocuklar gibi felaketzede köylülere senedi mülkiyetleri yani tapuları dağıtıldı. Tapularda bu mülkiyetin devredilemez olduğu ifade ediliyor. Suistimallere karşı önlem alınmış. Köyün su haznesi yapılmış ve abdestlerimizi musluklara yeni gelen suyla birlikte alıyor ve camide siftah yapıyoruz. Caminin mimarisi güzel ve içerisi huzur dolu.
Multan sıcağı cehennemden bir parça!
İkbaliye kasabasında dışarıda sıcak yakıyor. İçeride ise efsanevi çadırlardan birisi var ve dev klimalar etrafı serinletiyor. Hatta klimalara fazla yanaşmak cesaret istiyor. Dışarıya çıktıkça zemheriden Multan sıcağına düşmüş oluyorsunuz. Bilindiği gibi cehennem soğuk ve sıcak tabakalardan oluşuyor. Bundan dolayı Erzurum ve Sivas cehennemin zemheri yani soğuk tabakasına benzetiliyor. Sivas ve Erzurum için söylenen ortak bir latife var. Bir rivayete göre Erzurumlu diğer rivayete göre Sivaslı cehennemin alev dalgasına doğru atılıyor. Ardından cehennemin kapısı açılıyor ve bir azgın daha içeri fırlatılıyor. İşlem sırasında kapı aralık kalınca dışarıdan zemheri dalgaları hücum ediyor. Yeni ısınmakta olan Erzurumlu ‘Yeni ısınmaya başlamıştım, lütfen kapıyı hızlı kapatın’ diye yakınmada bulunuyor. Esasında ‘el cezau min cinsil’l amel/ ceza amele göredir’ sırrınca Erzurumlu veya Sivaslıyı sıcağa atmak ona cehennem içinde cennet muamelesi yapmaktır. Anladığı dilden yani soğukla cezalandırılmaları gerekirdi. Multan’da da tam tersi anlatılıyor. Multanlı bir fani, amelinin kısırlığı nedeniyle, türlü türlü günahlardan dolayı yolu cehennem tabakalarına düşüyor. Cehenmem tabakaları sıcaktan kaynarken Multanlıyı battaniye içinde görenler hayret ediyor. ‘Bu ne hal?’ diye sual ediyorlar. Multanlı hâlâ Multan sıcağının seviyesini yakalayamadığını ve ilave olarak battaniye aldığını söylüyor. ‘İliklerim sıcağı daha yeni hissetmeye başladı’ diyor.
Multan’da Erzurum’u anarken yanımda da baştan beri Erzurum kafilesi var. ‘Kavmin celisi/misafiri onlardandır’ fehvasıyla (ifadesiyle) ben de kendimi Erzurum kafilesinden addediyorum. Sağ olsunlar onlar da beni öyle kabul ediyorlar. Onlardan Ünal Üneş Bey beni Salih Özcan diye taltif ediyor. Demek ki aklında öyle kalmış. Ben de istifimi bozmuyorum ve Pakistanlıların çok sevdiği şekliyle bunu teberrük olarak kabul ediyorum. Salih kul olmak güzel bir şey. İntak-ı hak kabul ederek gönlümce amin diyorum.
Devam edecek