• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

Mescid-i Aksa'nın önemi nedir? Mescid-i Aksa neden verilmemeli?

Yeniakit Publisher
2020-01-28 23:23:00 -
Mescid-i Aksa'nın önemi nedir? Mescid-i Aksa neden verilmemeli?

ABD Başkanı Trump, sözde Orta Doğu barış planı kapsamında Kudüs'ün, İsrail'in "bölünmez" başkenti olarak kabul edileceğini açıkladı. Dünya gündeminde son dakika gelişmesi olarak büyük ses getiren Trump'ın bu açıklaması sonrası Mescid-i Aksa ile ilgili detaylar merak ediliyor. Mescid-i Aksa'nın önemi nedir? Mescid-i Aksa neden verilmemeli? İşte yanıtı...

ABD Başkanı Trump, sözde Orta Doğu barış planı kapsamında Kudüs'ün, İsrail'in "bölünmez" başkenti olarak kabul edileceğini açıkladı. Dünya gündeminde son dakika gelişmesi olarak büyük ses getiren Trump'ın bu açıklaması sonrası Mescid-i Aksa ile ilgili detaylar merak ediliyor. Mescid-i Aksa'nın önemi nedir? Mescid-i Aksa neden verilmemeli? İşte yanıtı...

Mescid-i Aksa'nın önemi nedir?

Kudüs'te bulunan Mescid-i Aksâ Müslümanların ilk kıblesi olması, Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in Mescid-i Aksâ'dan Mirâc'a çıkarılması sebebi ile büyük önem arz eder. Ayrıca Mescid-i Aksâ üç büyük dinin ortaklaşa mukaddes bildiği bir merkezdir. Mescid-i Aksa çevresindeki tevhid mücadelesi de oldukça yoğun ve çetindir.

Başlangıçta Beyt-i Makdis diye bilinen bu mâbedin ismi sonradan Mescid-i Aksâ oldu. Fazîleti bakımından üç büyük mescidden biridir. Bu üç mescidin birincisi Mescid-i Harâm (Kâbe), ikincisi Mescid-i Nebevî, üçüncüsü ise Mescid-i Aksâ'dır.

MESİCİD-İ AKSÂ'NIN TARİHİ (Beyt-i Makdis'in İnşâsı)


ÖNE ÇIKAN VİDEO

Dâvûd -aleyhisselâm-, Allâh -celle celâlühû-'nun emriyle Beyt-i Makdis'in inşaatını başlatmış fakat ömrü kifâyet etmemişti. Bunun üzerine Süleymân -aleyhisselâm- cinleri topladı. Onlarla beraber Beyt-i Makdis'in inşâsını devâm ettirdi. Etrâfına da on iki mahallesi olan bir şehir kurdurdu. (M.Ö. 967 veya 953)

Başlangıçta Beyt-i Makdis diye bilinen bu mâbedin ismi sonradan Mescid-i Aksâ oldu. Fazîleti bakımından üç büyük mescidden biridir. Bu üç mescidin birincisi Mescid-i Harâm (Kâbe), ikincisi Mescid-i Nebevî, üçüncüsü ise Mescid-i Aksâ'dır.

İçinde mukaddes emânetlerin ve Tevrât levhalarının bulunduğu Tâbût da bu mescidde bulunmaktaydı.

Beyt-i Makdis, Süleymân -aleyhisselâm-'ın vefâtından sonra muhtelif zamanlarda birkaç kez tahrip olmuştur. Nitekim, M.Ö. 586'lı yıllarda Buhtünnasr (Nabuketnazzar) Kudüs'e girdi ve şehri yaktı. Mescid-i Aksâ'nın mücevherlerini alıp Bâbil'e götürdü. Beyt-i Makdis, uzun yıllar harâbe hâlinde kaldı. Persler, Bâbillileri yenip yahudîlerin tekrar eski topraklarına dönmelerine ve mâbedi yeniden yapmalarına izin verince M.Ö. 515'te mâbed ikinci defa yapıldı. Ancak M.S. 70 senesinde Romalılar mâbedi yakıp yıktılar. Mâbedin yeri uzun süre boş kaldı. Ancak bu mübârek mekân yine de bir mâbed olarak biliniyor ve kalıntıları korunuyordu. Mîlâdî 637 yılında Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-'ın buraya bir mescid yaptırdığı rivâyet edilir. 691'de Emevî halifesi Abdülmelik, Peygamber Efendimiz'in Mîrâc'da ayağını bastığı yere "Kubbetü's-sahrâ"yı, yanına da "Mescid-i Aksâ"yı yaptırmış, inşaat, oğlu I. Velid zamanında tamamlanmıştır. Mescid-i Aksâ, günümüze gelene kadar pekçok tamirât ve tâdilât geçirmiştir.

Mescid-i Aksa neden verilmemeli?

Mescid-i Aksa Kur'ân-ı Kerîm'de şu şekilde geçer: "Kulunu (Muhammed'i) bir gece Mescid-i Haram'dan (Mekke'den), kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya (Kudüs'e) götüren Allah'ın şânı ne yücedir. Doğrusu O, işitir ve görür." Peygamber Muhammed ise Mescid-i Aksa hakkında şöyle demiştir: "Yolculuk ancak şu üç Mescid'den birine olur: Benim şu mescidime (Mescid-i Nebevî), Mescid-i Haram'a ve Mescid-i Aksa'ya."[2] Bu hadis etrafında Mescid-i Aksa, Mescid-i Nebevî ve Kâbe ile birlikte üç harem bölgesinden biri olarak kabul edildiği için "Harem-i Şerîf" adını da alır.

 

Mescid-i Aksa'yı Yahudiler de kutsal kabul etmekte ve bu bölgeye Süleyman'ın inşa ettiği Tapınağa nispetle Tapınak Tepesi adını vermektedirler. Burayı Tapınak bölgesi olarak gördükleri için, birçok radikal Yahudi grup aynı bölgede yeniden Süleyman Tapınağını inşa etmek üzere kurumsal çabalar içerisine girmiştir. Bu çabaların bir parçası olarak İsrail Devleti, Mescid-i Aksa'nın altında, tapınağın kalıntılarını bulmayı amaçlayan arkeolojik kazılara girişmiştir.

En uzak noktadaki mescit" anlamına gelen Mescid-i Aksa, pek çok peygamberin gelip geçtiği, epeyce bir kısmının da içerisinde metfun bulunduğu, miraç yolculuğunda Hz. Peygamberin uğradığı ve de Hicretten yaklaşık on yedi ay sonrasına kadar Müslümanlar'a kıble olan bir mekan olmasından dolayı Müslümanlar nezdinde ayrı bir değere sahip olan kutsal bir mekandır.

Hz. Muhammed'in, Miraç gecesinde Kudüs’e gelerek Mescid-i Aksâ’da namaz kıldığı rivayet edilir.

Hz. Muhammed'in; “Yalnız üç mescide ziyaret için gidilir: Mescid-i Harâm, Mescid-i Aksâ ve benim bu mescidim (yâni Mescid-i Nebî) .” buyurarak methettiği Mescid-i Aksâ, hicretten on altı ay sonraya kadar Müslümanların kıblesi olarak kaldı. 638 (H.16) senesinde Ömer radıyallahü anh, Suriye seferinde, Şam’dan sonra Kudüs’e uğrayıp Mescid-i Aksâ’yı ziyaret etti. Uzun senedir kendi hâline terk edilen Mescid-i Aksâ’da biriken ve etrafı kirleten pislikleri temizletti. Ezan okutarak cemaatle namaz kıldırdı. Yahudilere mescide emniyetle girmek hakkını tanıdı. Hıristiyanlara da, Yahudileri aralarına sokmamalarını tavsiye etti. Kudüs’teki kiliselere dokunulmaması için emir verip, Hıristiyanlarla antlaşma yaptı.

KIBLENİN MESCİD-İ AKSÂ’DAN MESCİD’İ HARAM’A ÇEVRİLMESİ

Hicretten sonra Müslümanlar Mescid-i Aksa’ya doğru namaz kılıyorlardı. Bu durum hicretin on altı veya on yedinci ayına kadar böyle devam etti. Yahudilerin bu durumdan pay çıkarmaya çalışması, peygamberimizin canını sıkıyordu. O’nun gönlündeki kıble, Kabe idi. Bu gerçekleştiği takdirde, aynı zamanda Mekke’nin fethi için ilk adım atılmış olacaktı. Bunun için Hz. Muhammed, ilahi müsaadenin gelmesini hasretle bekliyordu.

Nihâyet Receb ayı ortalarında bir pazartesi günü Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Selimeoğulları’nın mescidinde öğle namazını kıldırırken Cenâb-ı Hak vahyini gönderdi:

“(Ey Rasûlüm!) Biz Sen’in yüzünün (yücelerden haber bekleyerek) göğe doğru çevrilmekte olduğunu görüyoruz. İşte şimdi Sen’i, memnûn olacağın bir kıbleye döndürüyo­ruz. Artık yüzünü Mescid-i Harâm tarafına çevir! (Ey müslümanlar!) Siz de nerede olur­sanız olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin! Şüphe yok ki ehl-i kitâb, onun Rablerinden gelen bir hakîkat olduğunu çok iyi bilirler. Allâh onların yapmakta oldukla­rından habersiz değildir.” (el-Bakara, 144)

Bu esnâda ikinci rekâtın sonuna gelmiş olan Rasûl-i Ekrem Efendimiz, derhâl yönünü Kâbe’ye doğru çevirdi. Cemaat de saflarıyla berâber döndüler. Hep birlikte yeni kıbleye yöneldiler. Böylece namazın diğer iki rekâtı, Kâbe’ye doğru kılındı. Bu sebeple o mescide, iki kıbleli mescid mânâsına gelen “Mescidü’l-Kıbleteyn” denildi. ( İbn-i Sa’d, I, 241-242.)

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23