Kararı milli irade verecek, Erdoğan değil
7 Haziran seçimleri ortaya hiçbir partinin tek başına hükümet kuramayacağı bir tablo çıkarmıştı. Ancak partilerin bir koalisyon kuramaması, siyasi program ve hedeflerinde birbiriyle anlaşamaması, tabanların kahir ekseriyetinin koalisyon istememesi ülkede seçimlerin yenilenmesi gerektiğini defacto olarak ortaya koydu.
Her siyasi parti bu durumdan diğerlerini suçluyor. Seçim süreci boyunca da buna şahit olacağız. Lâkin ülke büyük krizlerin ortasındayken bu kördüğümü çözmek daha fazla ertelenemezdi. Dolayısıyla yeniden halkın hakemliğine başvurmak bir zaruret olmuştu. Demokrasilerde iktidarı milli irade belirlediğine göre krizi de halkın iradesi çözmeliydi.
Salı günü MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli seçim hükümeti ve yeniden seçim sürecini değerlendirmek üzere basın mensuplarının karşısına çıktı. Canlı yayından izlerken donup kaldım. Ülkesini savaşa götüren bir lider üslûbuyla konuşuyordu. Ülkeyi erken seçime götürenleri ihanetle suçluyordu. Neredeyse her kelimesi bir mermi gibiydi.
Seçimlerin yenilenmesinin asıl suçlusu ve sorumlusu Erdoğan’dır, diyordu. Koalisyonu Erdoğan engellemiştir. Erdoğan iktidarı paylaşmamak için seçim demiştir. İç savaş kapımızdadır. Kardeşin kardeşe silah doğrultması ân meselesidir..
Ne bu şimdi? Ortada bir tıkanmışlık var; bunu da çözecek olan halktır, Cumhurbaşkanı Erdoğan değil. İktidarı milli irade belirleyecektir, Erdoğan değil. İşin kara mizah tarafı ise seçim olmasını daha önce kendisi istiyor, ısrar ediyordu.
Hatırlayalım, Devlet Bahçeli, seçim sonuçlarının belli olduğu 7 Haziran gecesi halkın karşısına çıkarak; “AKP-CHP-HDP’yi esas alacaksanız, 469 geniş tabanlı bir koalisyon olur. Böyle bir yapılanma içerisinde Milliyetçi Hareket Partisi şerefi ve haysiyeti ile çok güzel bir ana muhalefet görevini de üstlenmeye hazırdır. Bunların hiçbirisinden sonuç alınamıyorsa, en erken seçim ne zaman olacaksa o zaman da seçim olur” demişti.
19 Haziran açıklamasında, “15 Kasım uygundur. Türkiye’yi bir başka darboğaza sokmaya gerek yok. En makulu erken seçimdir” diyerek de erken seçim için tarih bile vermişti. Bu minvalde Bahçeli’nin sözleri çoktur.
Bir hatırlatma daha yapalım. Terör saldırılarından sonra Kırıkkkale’de yaptığı konuşmasında; “Erken seçimden korkmuyoruz. Her ân seçim olacakmış gibi Kırıkkale’den bugün startı veriyoruz” demişti.
Koalisyon görüşmelerinde de ne CHP, ne de AK Parti ile koalisyona yanaşmadı. Seçim hükümetine de karşı çıktı. Bütün bunlar toplumun gözleri önünde cereyan etmedi mi? Şimdi ise milli iradeye gitmeyi ihanet olarak değerlendiriyor.
Bahçeli’nin bu tutum değişikliği tabanın seçim sonrası ortaya koyduğu istemezük tavrından memnun olmamasından kaynaklanıyor. Özellikle de AK Parti ve MHP arasında gezinen yüzde 3 civarındaki seçmenin AK Parti’ye dönme emareleri göstermesi bu tutum değişikliğinde etkili olmuştur. Demek ki AK Parti’yi HDP’ye zorlamak pek işe yaramadı.
MHP’nin seçim sonrası tavırları MHP’nin bütün Türkiye’nin partisi olmamaya kararlı olduğunu bir daha göstermiştir. Bu da bir tercihtir, saygı duymak gerekir.
Öyle anlaşılıyor ki, 7 Haziran seçimleri sürecinde ve sonrasında tehlikeli bir şekilde kutuplaştırılmış toplum 1 Kasım seçim sürecinde daha da gerilecek. Ancak siyasiler kendi tabanlarını konsolide etmek ve diğer parti tabanlarından oy alabilmek üzere her yolu mübah görmemeli. Toplumsal barış parti çıkarlarından daha önemlidir.