Ahmed Yesevi romanını yazarken aynı zamanda Kızılelma kitabının da temellerini atan yazar Fatih Duman, çok konuşulan kitabı Nesil Yayınları’ndan çıktı. Yazar, Kızılelma kitabında ecdadın Anadolu’ya nasıl geldiğini ve neler gördüğünü, “Ezansız şehir kalmasın” diye nasıl yollara düştüklerini anlatıyor.
Yazar Fatih Duman ile çok ses getiren kitabı Kızılelma'yı konuştuk. Yazar, kitapla ilgili merak edilenleri Akit Kültür-Sanat için cevaplandırdı.
Daha önce yayımlanan eserlerinizde önemli ama unutulmaya yüz tutmuş konuları ele almıştınız, ancak son romanınız Kızılelma çok güncel, niçin güncel bir roman yazmak istediniz?
Aslında bu bir tercih olmadı. Yani özellikle seçmedim hiçbir kitabımı yazarken. Aslında şöyle söylenebilir; dertlendim. Daha önceki kitaplarımda bahsettiğim kişiler de konular da ilk etapta böyle olduğunu bilmesem de çok fazla ele alınmamış konulardı. Örneğin; ‘Ahmed Yesevî’ romanını yazdım, ‘Aziz Mahmud Hüdâyî’ romanını yazdım, ‘Ayasofya’ romanını yazdım. Bu saydıklarım her vakitte önemliydi, ama alanında elle tutulur romanlar oldu. Kızılelma da açıkçası ben yazmaya başladığım zaman böyle bir konuydu, bilinen ama gündemde olmayan. Romanın bitmesine yakın gündeme oturdu ve açıkçası bunu fırsat bilmiş gibi görünmekten de çekindim. Ama okuyucular şunu takdir edeceklerdir ki, bu kadar uzunca ve etraflıca yazılmış bir kitap öyle hemen olmaz. Ki devamı da olacak. Yani tarihimizde muazzam bir yere sahip olan bu ‘Kızılelma’ mefkûresini roman hâline getirmek ne ilk olacak ne de son olacaktır. Ama ben kendimce ve gücümün yettiğince anlatmaya çalıştım.
Kızılelma romanınızı zamanlaması açısından Türkiye’de ve Ortadoğu’da içinden geçmekte olduğumuz süreçle ilişkilendirebilir miyiz? Sizce de “İstikamet Kızılelma” mı?
Aslında ben tesadüflere inanmam. Tevafuk olabilir en fazla. Bir de nasip var tabii. Süreçle ilişkilendirmek elbette mümkün, ama illa bir süreç gerekecekse bunu on dört asır evvelinden bugüne kadar gelen bir süreçle ilişkilendirmek gerekir. Zira ben o şekilde görüyorum ve öyle de anlattım. Ecdadımız İslam’la şereflerinde daha evvelinden geleneklerinde olan cengâverlik şuurunu fetih aşkıyla bir ettiler ve cihana hâkim olmak gayelerini i’lâ-yı kelimetullah maksadıyla birleştirdiler. Ulaşmak istedikleri ve hedefe koydukları şehirlerin, devletlerin ismine de Kızılelma dediler. Bugün de istikamet Kızılelma mıdır? Elbette öyledir ve bu öğretilen bir durum değildir. O tankın üzerindeki askerimize “İstikâmet Kızılelma”dır demeyi kimse öğretmemiştir. İmanla ve vatan sevdasıyla söylenir bu.
Kızılelma romanınızı ilk ne zaman yazmaya başladınız? Araştırma süreciniz zorlu geçti mi?
Aslında Ahmed Yesevî romanını yazarken başladı dersem yanlış olmaz. Zira aynı davayı, aynı hayali ve aynı gayeyi anlatmaya orada başladım. Anadolu’ya gelmeden evvel gönüllerine nakşettiler fetih şuurunu ve cihat anlayışını... Şimdi ise Kızılelma ile bu şuura sahip olan ecdadın Anadolu’ya nasıl geldiklerini ve neler gördüklerini “Ezansız şehir kalmasın” diye nasıl yollara düştüklerini anlatmaya çalıştım. Elbette zor ve zorlu bir süreç oldu. Kolay yazılan kolay okunur ve kolay unutulur zira. Hem tarihi doğru anlatmak, hem davayı doğru hissettirmek hem de kurguyu en güzel şekilde yazabilmek için çok zorlandım açıkçası.
Kızılelma romanınızda okuyuculara anlatmak istediğiniz aslında nedir?
Tam da şudur aslında ve tek cümledir; “İnanmak, kazanmaktır.” Hep böyleydi ve yine böyle. İnandığı yolda ve hak uğrunda yola düşen adamlar ölseler de zafer kazanmış olurlar. Ölmek her zaman kaybetmek demek değildir. Asıl mağlubiyet vazgeçmektir ve biz vazgeçelim diye asırlar boyunca her şey yapıldı, ama yine de vazgeçmiyoruz ve vazgeçemeyiz.
Kızılelma’nın devamı olacak mı?
Niyetimiz devamı olması. Zira bu kitap Kızılelma serisinin ilk kitabı Anadolu, ikincisi de daha önce çıkmış olan bir kitabımızın yenilenmiş ve değişmiş hâli olacak ki o da hazır, yakında çıkacak ve o da Kızılelma Ayasofya olacak inşallah. Ve belki de sonra üçüncüsü... Belki Kudüs, belki Bosna...
Sizce Kızılelma’yı gerçekleştirmeye yakın mıyız?
Hiçbir zaman uzak değildik ki. Çünkü bitmeyen bir hayalin adı bu. Sultan Alparslan Malazgirt’te zafer kazandıktan hemen sonra daha ötelerin hayalini kuruyordu. O zaferden daha dört-beş sene sonra Süleyman Şah İznik Ayasofya’sında namaz kılıyordu. Fatih Sultan Mehmed daha dünyaya gelmeden neredeyse yüzyıl evvel Yıldırım Beyazıt, İstanbul’a girmenin planlarını yapıyordu ve Fatih Sultan Mehmed o hayali gerçek edip de burçlara sancağı diktikten hemen sonra Roma’daki sefere çıkıyordu. Yani bu hayale ve bu davaya her zaman yakınız biz.
Romanlarınızda kurgu ile gerçeklik arasındaki dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?
Genelde tarihi ve yaşamış kişilerin hayatlarının gerçekliğine çok dokunmamaya çalışıyorum ve ikinci bir zamanla da kendi hayalimdeki kişiyi yazıyorum. Onu ben hayal ediyorum ve orada serbestim. Söylemek istediklerimi hayal ettiğim kişiye söyletiyorum. Diğeri ise benim için en az dokunulması gereken kısım. Zira anlattığımız insanlar ömrünü bu yola adamış Müslümanlar ve onlar hakkında yanlış bir düşünceye sebep olmanın da vebali olduğuna inanıyorum. Hakikati anlatmak için ve unutulanı hatırlatmak için elimden geldiğince gayret gösteriyorum.
Her romanınızda okuyucuya bir derdiniz olduğunu vurguluyorsunuz. Fatih Duman’ın kârilerine anlattığı dert edindiği nedir?
Biz sadece varlıklarıyla ve gördükleriyle yaşayan insanlar değiliz. Her ne kadar öyle gibi yaşamıyor olsak ve batılılaşma denen hâl bir zehir gibi zerk edilmiş olsa da gönlümüze biz inanarak yaşayan insanlarız. Ve inanmış adamların dünyayı değiştirdiklerine inanırım ben. Onun için tarihi sadece sayılardan ve isimlerden ibaret görmenin yanlış olduğunu düşünüyorum. Ve kendimce işin manevi tarafını ve aslında asıl maksadını anlatmayı dert ediniyorum.
15 kitap yazmış bir yazar olarak bu ülkenin gençlerine ne söylemek istersiniz?
Haddimi aşıp da kimseye nasihat etmek istemem. Ama şunu söyleyebilirim ki; dünyayı bizim inanmış ve dertli gençliğimiz kurtaracak. Çünkü dünyanın bize ihtiyacı var. İçinde merhamet olan, insanlık olan bir tek biz kaldık dünyada ve biz de vazgeçersek dünya zalime kalmış olacak. Ve bizim gençlerimiz de bilsin ki “Yapamam” deyip de vazgeçtikleri her şeyi başka birileri yapacak. Ben sadece inanıp gayret etmelerini isteyebilirim onlardan.
