• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

İsim benzerliği Mehmet Akif Ersoy’un hatırasına zarar verdi

Yeniakit Publisher
Haber Merkezi Giriş Tarihi: Güncelleme Tarihi:
İsim benzerliği Mehmet Akif Ersoy’un hatırasına zarar verdi

Sebilürreşad Vakfı Başkanı ve derginin Genel Yayın Yönetmeni Fatih Bayhan, İstiklal Şairimizin ismini taşıyan bir medya mensubunun karıştığı skandallar yüzünden üzgün olduklarını belirtti.

Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un vefat yıldönümünde, onun Türk edebiyatına damgasını vurmuş Sebilürreşad Dergisi’ni yeniden canlandırarak büyük bir sorumluluk üstlenen Sebilürreşad Vakfı Başkanı ve derginin Genel Yayın Yönetmeni Fatih Bayhan ile konuştuk. Bayhan, İstiklal Şairimiz ile aynı isimde bir medya mensubunun karıştığı yolsuzluk skandalı yüzünden bu yılki anma etkinliklerinde “Ersoy” soyadından feragat ettiklerini söyledi. İşte Bayhan’ın çarpıcı açıklamaları...


 

CUMHURBAŞKANIMIZ AYIBI TEMİZLEDİ

İstiklal Şairimiz için anma haftasının başlatılmasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın duyarlılığı etkili oldu mu?

Bayhan: Evet. 2018 yılında Sayın Cumhurbaşkanımız İstiklal Marşımızın 100’üncü yılı münasebetiyle Akif’in ailesi ile beraber bizi Cumhurbaşkanlığında misafir etti. Yaklaşık 20-22 kişilik bir heyetle gittik. Orada bize büyük hüsnü kabul gösterdi ve adeta 1936’da Akif’i yalnız defneden devletin ayıbını temizler gibiydi. Akif yapayalnız, öğrencilerin sivil halkın omuzlarında defnedildi. Kahvehane esnafının dükkânında duran Kâbe örtüsü Akif’in tabutuna kondu. Kahvehane esnafının dükkânındaki Türk bayrağı Akif’in tabutuna örtüldü. O anda gelişiyor her şey. Cami avlusunda başında kimsenin olmadığı tabutu görenler, “Bu hangi garibin tabutu” diyorlar. Mehmet Akif’in tabutu olduğunu anlayınca hemen haber yayılıyor İstanbul’da. Beyazıt’taki öğrenciler toplanıp Akif’e omuz veriyorlar. Sayın Cumhurbaşkanımızın o hüsnü kabulleri gerçekleştiğinde kendisinden; “20 Aralık doğum günü, 27 Aralık da vefat günü. Bu hafta Akif Haftası olarak bütün okullarda anılsın” diye bir ricamız olmuştu. Biliyorsunuz devlet 12 Mart’ı İstiklal Marşı Haftası olarak aslında törenlerle kutluyor. Fakat İstiklal Marşı Akif’in millete hediye ettiği eser. Eser sahibi ile ilgili hiçbir program yoktu. Hiçbir gün yoktu. Akif yoktu yani. Bu haklı talebimiz üzerine Cumhurbaşkanımız sağ olsun hemen o zamanki Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk Bey’e hemen talimat verdi. Resmi gazetede yönetmelik çıktı ve o gün bugündür Akif Haftası olarak her yerde anma toplantıları yapılıyor çok şükür.


 

AKİF’İN ŞAHSİYETİ ZARAR GÖRDÜ

Bu yılki anma, uyuşturucudan tutuklanan bir medya mensubunun isim benzerliği nedeniyle buruk geçti. Akif’in isminden neden feragat ettiniz?

Bayhan: Bu yıl anma hazırlıklarımızı yaparken malum isim benzerliğiyle bir soruşturma dosyası açıldı. Akif’in yüz yıldır bu coğrafyanın insanlarının temiz, pak belleklerinde inşa ettiği ahlaklı, şahsiyetli abide ismi, büyük zarar gördü. Bir tane adamın isim benzerliği yüzünden İstiklal Şairinin aziz hatırası zarar gördüğü için acı duyuyoruz. Arama motoruna şimdi Mehmet Akif Ersoy diye yazınca, İstiklal şairinden daha çok öbür şahsın adı çıkıyor. Bunda medyanın da sorumsuz tutumları, sorumsuz haber dilinin çok etkisi var. Özellikle televizyonların. Mehmet Akif Ersoy ile beraber hem siyasi olarak mevcut iktidarı dövme niyetleri, hem Mehmet Akif Ersoy ismi üzerinden dindar nesli dövme niyetleri hissediliyor. Mutlaka bir zihin bu işi planlıyor. Abi dersen filanca oluyorsun, abla dersen falanca oluyorsun, Ergenekon dersen filanca duruma düşürülüyorsun. Şimdi Mehmet Akif Ersoy deyince, lise talebesi, ortaokul talebesi “hocam o tutuklanmadı mı?” diyor. Zihni kirletiyoruz yani kelimeleri kirletiyoruz, kavramları kirletiyoruz. Peki, insan neyle iletişim kurar? Kelimeyle, kavramla, harfle iletişim kurar. O kelimenin kavramsal bir anlamı var, yani o kavramsal anlamını da imha ettiler maalesef.


 

İSMİNİN KORUNMASINI TALEP ETTİK

İsim benzerliği talihsizliğinin önüne geçmek üzere girişimde bulundunuz mu?

Bayhan: Evet. Devlet büyüklerimize rica ettik. Tıpkı Mustafa Kemal Atatürk gibi Mehmet Akif Ersoy’u ve diğer milli kahramanların isim ve soy isimlerinin benzeşik olmaması hususunda yasal bir koruma talep ettik. Bu söz konusu soruşturma bize bir tecrübe yaşattı çünkü. Bu tarz soruşturmalarda toplumsal algıyı olumsuz etkileyecek bir durum, tutum varsa savcılığın bu tarz dosyalara birtakım üst adlar vererek kamuoyuna sunması lazım. Soruşturmada maalesef savcılık da itina göstermedi. Yani olayın adı ‘Mehmet Akif Ersoy uyuşturucu operasyonu’ kaldı. CNN Türk’te Ahmet Hakan konuklarıyla konuyu tartışırken ‘Mehmet Akif Ersoy olayının iç yüzü ne?’ diye ekrana altyazı yazıldı. Tam üç saat boyunca o ekranda o KJ durdu. Toplumsal belleği bu kadar ucuza saptırmak doğru değil, iyi niyetli de değil. Yani son on yıldır 450’nin üzerinde noktada Akif’i anlattık gençlere. Binlerce gence ulaştık. 81 vilayette gitmediğimiz il kalmadı. Akif haftası etkinliklerini Türkiye’de takip etmek ve yeni programlar yapmak üzere Sebilürreşad il temsilciliği olarak adeta teşkilatlandık. Gayet aktif ve verimli bir çalışma üretiyoruz. Avrupa’ya, Balkanlara gittik, Asya’ya gittik ve Akif’in hikâyesini anlattık. Zihinlerde bir şahsiyeti inşa etmeye çalıştık. Bir operasyon bütün bu emekleri heba etti. Adeta asıl operasyonu bize yaptılar yani.


 

YASAL ADIMLARI ATACAĞIZ

Peki somut adımlarınız ne olacak?

Bayhan: Önümüzdeki günlerde, Mehmet Akif Ersoy isminin korunmasıyla ilgili bir dilekçe vereceğiz. Çünkü Akif’in itibarı hiç kimsenin nefsi oyunlarının altında yok edilecek bir durum değildir. Akif’i kolay harcayamayız yani. Akif’in ahlakı, şahsiyeti bu kadar kolay, bu kadar ucuz harcanamaz. İkinci girişimiz RTÜK’te olacak. RTÜK üzerinden, bu konunun haberleştirme biçimiyle ilgili bir talebimiz olacak. Üçüncü talebimiz de Sayın Başsavcıya ve Adalet Bakanına olacak. Bu soruşturmanın bir ad verilerek o adla anılmasını kamuoyunda, medyada sağlamalarını rica edeceğiz. Bu seneki anma, anmada bu karışıklığa meydan vermemek için biz Ersoy soyadını feda ettik. “Mehmet Akif” dedik gençlere. “Akif” dedik. Aslında bu fedayı medya yapmalıydı, savcılık yapmalıydı. Yani “Mehmet Ersoy” diyebilirlerdi. “Akif”i kullanmadan. “Mehmet Ersoy olayı” diyebilirlerdi. Ya da “M.A” diyebilirlerdi. Çünkü bu henüz soruşturma. Sonuçlanan bir şey yok. Yani bu şahsın bu suçu işleyip işlemediği şu an soruşturma aşamasında. Ama ortada hüküm yokken, medya hüküm vermeye kalktı. Şahsiyet suikastı yaptı. Onunla beraber milli şairi de aynı torbaya koydu. Biz buna izin vermeyiz. Akif’in ailesi de vermez. Akif’in ailesiyle çalışma üreten Sebilürreşad camiası da buna asla müsaade etmez. Bununla ilgili yasal olarak atılması gereken hangi adım varsa atacağız.


 

ERDOĞAN’IN HASSASİYETİNİ HERKES BİLİR

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu dönemde Türkiye’nin başında olması, bu çabalarınızda büyük bir manevi destek oldu değil mi?

Bayhan: Tabii mutlaka. Sayın Cumhurbaşkanımızın Akif hassasiyetini cümle alem bilir. Akif hiçbir hizbin, grubun, fraksiyonun adamı değildir. Akif bu milletin milli şairidir. Sağcısı da, solcusu da, ülkücüsü de filan grupçusu da, falan grupçusu da Akif dedin mi saygı duyar. İstiklal Marşı dedin mi ayağa kalkar, hazırolda onu okur. Hiç kimse İstiklal Marşı’na ideolojik bir tutumla yaklaşamaz. Öyle yaklaşıyorsa zaten bu vatanla problemi vardır, bayrakla problemi vardır. Sayın Cumhurbaşkanımız neredeyse Sezai Karakoç’tan daha fazla Akif şiiri bilir. Cumhurbaşkanımız, AK Parti’nin hemen, hemen her toplantısında okuyarak şiirin meşru bir konuşma metninin süsü olduğunu 25 yıllık iktidar döneminde bütün toplum kesimlerine gösterdi. Bakın lise döneminde güzel şiir okuma yarışması açılıyor. Şiir Akif’e ait. Cumhurbaşkanımız çıkıyor, Akif’in şiirini okuyor ve birinci seçiliyor. Dolayısıyla Cumhurbaşkanımızın lise yıllarından itibaren Akif şiirlerine karşı özel bir ilgisi ve alakası var. Biz de bunu biliyoruz. Aileye gösterdiği yakınlığı, aileye verdiği değeri de bizatihi ailenin vekaleti üzerinde olan bir kardeşi olarak ben görüyorum. Her resmi tören öncesi Sayın Cumhurbaşkanımız Akif’in ailesini özel olarak aratır. Özel araç tahsis eder, özel mekânda ağırlar, törende ağırlar, görüşmesini yapar. Özel araçla, özel uçakla tekrar İstanbul’a gönderir. Biz bunu Cumhurbaşkanımızdan görüyoruz. Bu iltifatı görüyoruz. Cumhurbaşkanımızın bu, büyük muhabbetinin arka planında da Akif’in o garipliğine karşı devletin mahcubiyetini, adeta bir özür ortaya koyma gayreti olduğunu görüyoruz.


 

“Sebilürreşad’ı omuzlamak bize nasip oldu”

İstiklal Şairimiz gibi bir mütefekkirimizin dergisini üstlenmek nereden aklınıza geldi? Böyle bir sorumluluk ağır gelmedi mi omuzlarınıza?

Bayhan: Elbette ağır bir görev. Fakat ağır görevler, ağır mesuliyetler, ağır sorumlulukları da beraberinde getiriyor. İşin doğrusu hani bazen deli cesareti diye bir şey vardır ya hani karar verirsiniz ve yürürsünüz. Bizimkisi biraz böyle oldu. Yani Mehmet Akif Ersoy’un ailesiyle beraber olmanın zuhuratı olarak Sebilürreşad dergisini yeniden yayınlama fikri gelişti. Biz aslında Akif’in ailesiyle birlikte “Mehmet Akif Ersoy Düşünce Derneği” adıyla bir aile derneği kurduk. Çünkü ülkede 64 tane adı Mehmet Akif Ersoy olan dernek var. Fakat hiçbir dernek Akif’in ailesiyle bağ kurmamış, temas etmemiş. Biz Akif’in ailesini onur kuruluna alarak, onur başkanı yaparak Mehmet Akif Ersoy Düşünce Derneği’ni kurduk. Sonra tamamen bir nostalji olsun diye sağa gidiyoruz, sola gidiyoruz. Gençlerle buluşuyoruz Ankara’da. Ya bari bir yazıhane oluşsun diye bir arayışa girdik. Onun da çok sevimli bir hatırası var. Bir gün arkadaşlar beni bir kafeteryaya davet ettiler. 2015 yılıydı. Ya üç dört saat oturduk. Herhalde dokuz-on bardak çay içtik. Kalkarken hesabı istedik. Bir asgari ücret kadar hesap geldi o zaman. Bizi davet eden büyüğümüzün o kadar ağır bir hesabı ödemesi beni çok hüzünlendirdi. Yani içtiğimiz sadece birer bardak çay. Arkadaşlara dedim ki “Maksat bizim bir araya gelmemiz ise, bir yer oluşturalım”. Bu duyguyla Ulus’ta eski adliyenin karşısındaki tarihi binanın üçüncü katında bir yere girdik. İçi harabeydi. Aylık kirası 600 TL’ydi. 600 lira o zaman da ciddi bir rakam değildi. Peki dedik, girdik işin içine. Bir nostalji olsun diye “Bu yazıhaneye bir ad vereyim, ne adı vereyim? Akif’le ilgili çalışmalar yapacağız. O halde buraya Sebilürreşad Yazıhanesi adını verelim. Çünkü Akif arkadaşlarını yazıhanede buluşalım diye davet ediyor. ‘Yazıhanede görüşelim’ diyor. Bu yazıhane esprisini bir manaya bürüyelim diye ‘Sebilürreşad Yazıhanesi’ diye bir tabela yaptırdım ve astım. Bu tabela, tabela bizi dergiye götürdü. Sonra baktık ki dergi elli yıldır yayında değil. Ve Eşref Edip’in bir vasiyeti çıktı karşımıza. Eşref Edip vefatından önce biliyorsunuz 1971’de vefat ediyor. 1966 yılında dergiyi kapatmak zorunda kalıyor. Eski dergilere ulaştım. Kapatmadan son iki yıl önce, neredeyse her sayıda, “muhterem abonelerimiz abone paranızı lütfen ödeyin” diye hep abonelere çağrı yapmış, yapmış. En sonunda “muhterem abonelerimiz dergiyi kapattık” demiş. Demek ki muhterem aboneler dergi paralarını ödememişler. Bunun acısı yüreğime oturdu. Ve Eşref Edip Bey’in vasiyeti orada karşımıza çıktı. Diyor ki “Dergiyi kapattım. Ama inanıyorum ki bir gün bu davaya inanan gençler gelecek ve her türlü zor şartları göz önüne alarak bu dergiyi yeniden çıkaracaklar” diyor. Yani kim bu dergiyi yeniden çıkarıyorsa bu vasiyete o muhatap olacak. Biz de bu duaya muhatap olmak istedik. Yani bu duaya, vasiyete muhatap olmak bize nasip oldu. Öyle söyleyelim. Böyle başladı dergi hikâyesi. Ağır bir mesuliyetti. Hatta bazı büyüklerimizle istişare yaparken “Sebilürreşad’ı mı yayınlayacaksınız? Büyük mesuliyet. Demek Sebilürreşad’ı yayınlayacaksınız” diye hayret ifade eden cümlelerle mukabele ettiler.


 

120. SAYIYI ÇIKARIYORUZ

O zamandan beri başarıyla dergiyi çıkarıyorsunuz değil mi?

Bayhan: Allah nasip etti. On yıl geçti. On cilt dergi yayınlandı. Yani yüz yirminci sayıyı çıkarıyoruz. Hiç aksatmadık. Her ay çıkıyor. 60 ülkeye dağılıyor, abonelerine dağılıyor. Biz bu vesileyle şöyle zuhuratlara da muttali olduk. Mesela Konya’dan yaşlı bir amcamız aradı. İlk sayıyı çıkardıktan sonra, telefonum çaldı, açtım. “Biz Konya’dan arıyoruz ve babam hasta, sizinle görüşmek istiyor” dedi arayan. “Buyursunlar” dedim. Aldı bir pir-i fani telefonu. “Fatih Bayhan sen misin?” dedi. Benim efendim, dedim. Dedi ki “Evladım, Sebilürreşad’ın yeniden yayınlanacağını Anadolu Ajansı’nın haberinden okudum, radyodan da dinledim. Seni tebrik etmek için hasta yatağımdan arıyorum. Ben 1966’da derginin abonesiydim. Lütfen, beni dergiye ilk olarak abone yap diye arıyorum” dedi. Bizim ilk abonemiz Konyalı Ahmet Amca oldu. Bu benim sorumluluğumu o kadar artırdı ki. Sonra Keçiören’den bir emekli öğretmen ablamız aradı. Bakın bunlar tarihe geçsin diye anlatıyorum. Bana dedi ki “Fatih Bey evladım, babamın gözleri âmâ idi. Sonradan görmez oldu. Bizim evimize Sebilürreşad dergisi her ay gelirdi. Babam dergi geldiğinde beni yanına oturtur, ben ona göz olurdum. Tıpkı Cemil Meriç Üstadın kızı Ümit Abla gibi. Sebilürreşad dergisini her ay babama okurdum. Şimdi dergimizin yeniden yayınlandığını duydum. Lütfen beni abone yapın. Sebilürreşad beni babamla olan bu hikâyeme götüren dergi” dedi. Tabii herkesin farklı bir Sebilürreşad hikâyesi var. Biz bu süreçte Şanlıurfa’dan, Diyarbakır’dan Safahat hafızları ile tanıştık. Şırnak’tan Safahat hafızları ile tanıştık. Erzurum’da tanıştık... Ve Sebilürreşad tıpkı iksirli bir sır küpü gibi ona yaklaştıkça bize bambaşka kapılar açtı. Başlangıcımız böyle oldu.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Sizin mahalleden biridir

Mehmet Akif denilen sunucu. Kimi adam ettiğinize dikkat etmek gerek.

Putsavar

Ona bakarsanız M.A.E Vahdettin'i de pek sevmemiş, aleyhine şiirler yazmış ama siz Vahdettin'i pek seviyorsunuz. Bu da şairin kemiklerini sızlatır o kadar ince düşünüyorsanız.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23