• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

30 Yıllık 'Bedava Para' devri bitti kiriz kapıda! Japonya muslukları kapattı: Vatandaşı bile etkileyecek

Yeniakit Publisher
Haber Merkezi Giriş Tarihi: Güncelleme Tarihi:
30 Yıllık 'Bedava Para' devri bitti kiriz kapıda! Japonya muslukları kapattı: Vatandaşı bile etkileyecek

Dünyanın finans musluğu ve bedava para dönemi. Musluğun kapanması an meslesi kriz kapıda. Japonya rotayı çizdi: o “bedava” görülen paranın artık bir maliyeti olduğu anlamına geliyor. Makroekonomik rakamların ötesinde, Japonya’daki sade vatandaşın bile hayatını doğrudan etkileyen bir boyuta sahip.

Japonya’nın küresel ekonomideki en büyük rolü, yıllardır dünyanın geri kalanına çok düşük maliyetli para sağlamasıydı. Japonya Merkez Bankası, ekonomiyi canlandırmak için faizleri sıfırda, hatta bazen ekside tutarak yatırımcılar için benzersiz bir fırsat yarattı. Finans dünyasında carry trade olarak bilinen bu mekanizma, aslında oldukça basit bir mantığa dayanıyordu: Yatırımcılar Japonya’dan neredeyse yüzde sıfır faizle borçlanıyor, aldıkları bu parayı getirisi daha yüksek olan Amerikan tahvillerine, teknoloji hisselerine ve hatta gelişmekte olan ülkelerin piyasalarına yatırıyorlardı. Bazı yerleşim yerlerinde dahi hayal bile edemeyeceğimiz maliyetlerinin artması riskini beraberinde getiriyor.

Ancak 2025 yılına gelindiğinde bu tablo değişmeye başladı. Japonya’da enflasyonun hedeflenen seviyelerin üzerine çıkmasıyla birlikte merkez bankası faiz artırım yoluna girdi. Faizlerin yüzde 0,75 seviyelerine tırmanması, o “bedava” görülen paranın artık bir maliyeti olduğu anlamına geliyor. Bu durum, yıllardır düşük faizli Yen borçlanarak dünyaya yayılan devasa sermayenin artık ana vatanına dönmeye başladığını gösteriyor. Musluğun kapanması, küresel piyasalarda likiditenin azalması ve borçlanma maliyetlerinin artması riskini beraberinde getiriyor.

Japon Halkının Değişken Faiz Çıkmazı

Makroekonomik rakamların ötesinde, bu değişim Japonya’daki sade vatandaşın hayatını doğrudan etkileyen bir boyuta sahip. Japonya’da konut kredisi kullananların yaklaşık yüzde 80’i değişken faizli modelleri tercih etmiş durumda. Son yirmi yıldır faizlerin hiç artmadığı bir ülkede yaşayan insanlar için bu tercih oldukça mantıklı görünüyordu. Ancak şimdi faizlerin yükselmeye başlaması, milyonlarca Japon hanesinin aylık taksitlerinin otomatik olarak artması demek.

Bu durum, tüketim odaklı bir ekonomide halkın harcama gücünün azalmasına yol açıyor. Türkiye gibi ülkelerde kredi limitlerinin gelirlerin kat kat üzerine çıkabildiği bir sistemin aksine, Japonya’da yasalar bireysel borçlanmayı sıkı bir şekilde denetliyor. Bir kişinin yıllık gelirinin üçte birinden fazla tüketici kredisi kullanması yasaklanmış durumda. Bu nedenle Japon vatandaşı, artan taksit ödemeleri karşısında limitlerini artırarak nefes almak yerine harcamalarını kısmak zorunda kalıyor. Tasarruf kültürüyle bilinen bir toplumun daha da içine kapanması, küresel markaların Japonya pazarındaki satışlarını da tehdit ediyor.

Şirketler İçin Zorlu Sınav ve Zombi Firmalar

Japon iş dünyası da bu faiz şokundan muaf değil. Ülkede “zombi şirket” olarak adlandırılan, aslında kâr etmeyen ancak faizler sıfır olduğu için borcunu sürekli çevirerek hayatta kalan binlerce işletme bulunuyor. Bedava kredi döneminde bu şirketler bir şekilde çarkı döndürebiliyordu. Ancak kredi maliyetlerinin artması, bu yapıların sürdürülebilirliğini ortadan kaldırıyor. Japonya’daki küçük ve orta ölçekli işletmelerin neredeyse yüzde 90’ı aktif olarak banka kredisi kullanıyor ve bu kredilerin çoğu kısa vadeli çevrimlere dayanıyor.

Şirketlerin karşılaştığı bir diğer sorun ise zayıf Yen’in yarattığı maliyet baskısı. Japonya ham madde ve enerji konusunda dışa bağımlı bir ülke. Yen değer kaybettiğinde ithal edilen ürünlerin fiyatı artıyor. Şirketler bir yandan artan kredi faizlerini ödemeye çalışırken, diğer yandan pahalılaşan hammadde maliyetlerini karşılamakta zorlanıyor. Bu durum, şirketlerin kâr marjlarını hızla eritirken, Japon ekonomisinin rekabet gücünü de test ediyor. Eğer bu şirketler borçlarını ödeyemez hale gelirse, bankacılık sistemi üzerinde ciddi bir batık kredi yükü oluşabilir.

Japonya’nın dış dünyadaki yatırımlarının büyüklüğü, bu krizin neden küresel bir mesele olduğunu kanıtlıyor. Japonya, kamu ve özel sektörüyle birlikte dünyanın en büyük alacaklısı konumunda. Japon emeklilik fonları ve sigorta devleri, ellerindeki trilyonlarca doları getirisi yüksek olduğu için yıllardır Amerikan hazine tahvillerinde ve Avrupa borsalarında tutuyordu. Özellikle dünyanın en büyük emeklilik fonu olan Japonya Kamu Emeklilik Yatırım Fonu, küresel piyasaların en önemli aktörlerinden biri.

Şimdi ise denge değişiyor. Japonya içindeki tahvil getirileri yükseldikçe, bu dev fonlar için yurt dışındaki kur riskini almanın cazibesi azalıyor. Eğer bir Japon sigorta şirketi, kendi ülkesindeki tahvillerden makul bir getiri alabiliyorsa, parasını binlerce kilometre uzaktaki bir ülkede tutmak yerine ülkesine getirmeyi tercih ediyor. Bu durum, “sermayenin eve dönüşü” olarak adlandırılıyor. Japonlar ellerindeki Amerikan tahvillerini satıp Yen’e döndükçe, Amerika’nın borçlanma maliyetleri yükseliyor ve küresel piyasalarda tahvil fiyatları düşüyor. Bu, sadece bir ülkenin para politikası değişikliği değil, dünya üzerindeki trilyonlarca doların yer değiştirmesi anlamına geliyor.

Japonya’da yaşanan bu finansal dönüşüm, gelişmekte olan piyasalar için de uyarı niteliğinde. Dünyadaki likidite bolluğunun ana kaynaklarından biri olan Japon sermayesinin geri çekilmesi, gelişmekte olan ülkelerin dış finansman bulmasını zorlaştırabilir. Yatırımcıların risk iştahı azaldığında, ilk etkilenenler genellikle kırılgan ekonomiler oluyor. Japonya’nın 10 trilyon doları aşan dış varlıklarının bir kısmının bile harekete geçmesi, döviz kurlarında ve borsa endekslerinde büyük dalgalanmalar yaratmaya yetiyor.

Önümüzde birkaç olası yol bulunuyor. İlk senaryo, Japonya’nın yavaş ve kontrollü bir şekilde faiz artırması. Yen bir noktada dengelenir, tahvil getirileri yüksek ama yönetilebilir seviyelerde kalır. Bu en olası ama aynı zamanda “hiçbir şey ters gitmezse” mümkün olan senaryo.

İkinci senaryo, kapsamlı reformlar. Daha fazla vergi geliri, harcama disiplini ve sosyal güvenlik reformlarıyla borç yükünün azaltılması. Ancak siyasi gerçekler bu ihtimali zayıflatıyor.

Üçüncü senaryo, daha sert bir ayarlama. Yenin hızlı değer kaybı, tahvil faizlerinde ani sıçrama ve küresel piyasalarda ciddi dalgalanma. Düşük olasılıklı ama etkisi çok yüksek bir risk.

Son senaryo ise sessiz bir finansal baskı dönemi. Faizler enflasyonun altında tutulur, borç zaman içinde reel olarak erir. Bunun bedelini ise tasarruf sahipleri ve emekliler öder.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23