• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Türkiye’yi kurtaracak çocuk

09 Ağustos 2017
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

İlkokul çağındaki her çocuk, öğretmenlerinden etkilenir. Benim herkesten biraz daha fazla etkilenmem, Başöğretmenim (benim çocukluğumda müdür yerine ilkokulları başöğretmenler idare ederler, ayrıca derse de girerlerdi) Hikmet Bey’in her öğretmenden biraz daha fazla “öğretmen” olmasından dolayıdır… 

Köy Enstitüsü çıkışlıydı. Türkiye’yi kendi yetiştireceği çocukların kurtaracağına yürekten inanmıştı.

Mustafa isimli bir oğlu vardı. Arapça isimlere karşı olduğunu her fırsatta söylemesine rağmen, oğluna neden “Mustafa” ismini verdiğini hiçbir zaman öğrenemedim. Belki de Atatürk’ün ismi olduğu için tercih etmişti, bilemeyeceğim. Ama günün birinde onun Mustafa’dan yakınacağını, hatta beddualar yağdıracağını hiç tahmin edemezdim.

Onu yıllar sonra, ahşap bir kahvehanenin cam kenarında otururken buldum. Öğretmenliği sırasında her sabah sinekkaydı tıraş ettiği suratı bir haftalık sakalla örtülüydü, ama görür görmez tanıdım. Gözleri aynıydı: Hâlâ “muallim” bakıyordu. 

Merasimlerde başında görmeye alıştığım fötr şapkasını, kırık dökük bir sandalyenin üstüne özensizce atmıştı. Şapkanın kalıbı bozulmuş, yağlanmış, siperleri düşmüştü. Çok gariban duruyordu.

Masasında boş bir çay bardağıyla yarısı içilmiş bir “Birinci” sigarası paketi duruyordu. Paketin yanındaki çakmakla oynayan parmakları dumandan sap sarıydı. Dalgın dalgın önüne bakıyordu.

Beni tanıması oldukça uzun sürdü. Tanır tanımaz ise ne iş yaptığımı sordu. Arkasından da iyi para kazanıp kazanmadığımı... 

Derken, ağlaya ağlaya öyle bir yakınmaya başladı ki, az daha beni de ağlatıyordu. Anlattıkları ibret levhasıydı...

Söylediğine göre çocukları “hayırsız” çıkmıştı. Oğlan yitip gitmiş, kız babasının üç kuruşçuk emekli maaşına el koyduktan sonra, ilgi bağını koparmıştı. “Meğer kızımın bütün derdi emekli maaşıma konmakmış” dediğinde, içim “cızz” etti. Aynı anda onu öz evlâtlarından daha fazla sevip saydığımı düşünmekten kendimi alamadım. 

Oğlanın nasıl yittiğini sordum. Bunu gerçekten merak ediyordum. Çünkü oğlunu çok önemser, sözün tam manasıyla üstüne titrerdi. Sık sık sınıfa getirir, “Bu çocuğa iyi bakın, bu çocuk ilerde Türkiye’yi kurtaracak” derdi. Yitip giden Mustafa, işte o Mustafa idi: Hani Türkiye’yi kurtaracak olan çocuk?

“Beni yüzüstü bıraktı” diye anlatmaya başladı, “Kanada’ya göçtü. Orada evlenmiş. Duyduğuma göre dinini de, adını da değiştirmiş...”

Oğlunun dinini değiştirmesine mi kızıyordu, adını değiştirmesine mi, yoksa kendisini ve vatanını terk etmesine mi? Doğrusu anlayamamıştım.

Cebine bir miktar para koydum. Arkama baka baka kahvehaneden ayrılırken, “Bir baba için dünya cehennemi bu olsa gerek” diye düşünmekten kendimi alamadığımı hatırlıyorum.

Başöğretmenim için oğlu ne büyük bir hayal kırıklığıydı. Oysa elinden gelse hepimizi oğlu gibi yetiştirecekti. O zaman da şimdi Başöğretmenimin çektiğini tüm aileler, hatta tüm ülke çekecekti.

Bir yerlerde büyük bir yanlış yapıldığı muhakkak!

Yine de Başöğretmenimin oğluna benzemediğim için çok mutluyum. 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23