Tek adam
CHP’ye göre, “Tek adam” rejimine gidiyoruz…
“Tek adam rejimi” kötü mü yani?
“Kötü” ise, neden böyle bir rejim kurdunuz ve aralıksız 27 sene sürdürdünüz?
Atatürk de, İnönü de kendi dönemlerinin tek adamları değil miydi?
Hattâ Atatürk hâlâ “Tek Adam” değil midir? 31 Temmuz 1951 tarihli ve 5816 sayılı, “Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun” bunu sağlamıyor mu?
Atatürk’ün ve yaptıklarının eleştirilmesi bu kanunla engellenmedi mi, ona dair her şey, bir alaca karanlık kuşağı içinde muğlak ve izahsız bırakılmadı mı?
Ona dair mutlak övgü içermeyen tarafsız değerlendirmeler, hatta hatıralar (Lâtife Hanımın hatıraları gibi) bile bir punduna getirilip milletten kaçırılmadı mı?
Sadede gelelim: “Millete mal olmuş” tarihi bir şahsiyetin milletten âdeta kaçırılması hem çok gariptir, hem de millete ve Atatürk’e haksızlıktır…
Ayrıca da hukuk dışıdır: Ölüler, sadece miras konusunda hukukun ilgi alanına girerler. Zira hukuk, “İlk nefesi aldığı ve son nefesi verdiği süre içerisinde bir insanın hayatını düzenler”. Bunun ötesi siyasetin ve tarihin alanıdır. Hükmü tarih verir. Ama bunu yapabilmesi için alanın “özgür” olması lâzımdır. Oysa bu alan özgür değildir. Yasaklar ve sınırlamalar mevcuttur.
Bu kanunu Türkiye’nin başına rahmetli Başbakan Adnan Menderes sardı. İsmet Paşa karşısındaki çaresizliğini, Atatürk’e sığınarak aşmak istedi. Lâkin bu da işe yaramadı: Eften-püften sebeplerle astılar (1961).
Bu gayri hukuki kanunun Alman Yahudisi Prof. Dr. Ernst Eduard Hirsch (1902-1985) isimli bir hukukçu tarafından hazırlandığını söylersem, eminim daha çok şaşıracaksınız. Hirsch, adı geçen kanundan hatıralarında şöyle bahsediyor:
“Adnan Menderes’in adamları geldi. Benden bir formül istediler: ‘Aman bize bir formül, bu kanunu çıkarmamız lazım’ dediler. Ben de oturdum bir formül buldum: Evet, ölmüş bir insan hukuk tarafından korunamaz, dünyanın hiçbir yerinde savunulacak bir şey değil, ama burada şöyle bir kurnazlık geldi aklıma-onu seven insanların hissiyatı- rencide olacak şekilde Atatürk’e davranılırsa, bu yine yaşayan insanların hukuku alanına girer”.
Kendisine hükümet adına başvuran milletvekiline, Hirsch’in verdiği cevap, bu istikamettedir:
“Atatürk adında bir şahıs, hukuki anlamda, artık mevcut değildir. Dolayısıyla ona kanun yoluyla da bir imtiyaz sağlanması söz konusu olamaz. Söz konusu tasarıda ceza hukuk normlarıyla korunması öngörülen hukuki varlık bir şahıs olarak Atatürk değildir.
“Burada korunmak istenen Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusuna karşı Türk Milleti’nde genel olarak yaygın bulunan hayranlık ve saygı duygusudur. İşte, ceza tehdidi altına konulmak istenen davranışlar, halkın içinde yaşamayı sürdüren bu saygı duygusunu, yani merhumun anısını zedelemeye müsait davranışlardır.”
Osmanlılar böyle uydurmalara “Hile-i Şer’iye” derlerdi. Bugünkü dille “kitabına uydurmak”, hatta “kılıf bulmak” denebilir.
Nitekim kanun doğrudan “Atatürk’ü korumak” şeklinde değil, “Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse; Atatürk’ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut Atatürk’ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimse cezalandırılır” şeklinde, “kılıf” uydurularak çıkartılmıştır.
“Tek Adam rejimi gelecek” ha!..
Hayırdır: Bir yere mi gitmişti?
Hep var zaten!