• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Tarih, dizi ve gerçek

12 Nisan 2019
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Tarihi “tahrif” (değiştirme, bozma) eden romanlardan, oyunlardan, sinema filmlerinden ve televizyon dizilerinden millet olarak da, devlet olarak da yakınıyoruz…

Ancak ne bizim aklımıza, ne hükümetin aklına “doğrusunu yapmak” gelmiyor.

Gelmiyor, çünkü “doğrusunu” yapması gerekenler arasında ne niyet var, ne gayret var, ne sanat var, ne sanatçı var…

Yüzyıldan bu yana yapabildiğimiz “Diriliş Ertuğrul” dizisi ile “Payitaht” kabak tadı vermeye başladı. Üç bin yıllık şanlı tarihin içinde film ve dizi yapmaya müsait en az üç yüz konu varken, bula bula (Kutülamare ile birlikte) üç konu bulabildik. Onları da uzata uzata “yılan hikâyesi”ne döndürdük. Reyting derdi, konuyu kendi gerçeğinden çıkarıp “entrika”ya sardırıyor. “fitne-fücür” kol geziyor!

Bakıyorum da “Payitaht” dizisinde Sultan Abdülhamid’i öne çıkarma telâşı şehzadelerini yerin dibine batırma eğilimine dönüşmüş. Tarihi gerçekçilik artık dikkate alınmıyor. Her şey Padişah’ın iradesi çerçevesinde şekilleniyor.

Çok haksızlığa uğradığı için, Sultan II. Abdülhamid’in fazla ön plâna çıkarılıp övülmesi bir yere kadar makul karşılanabilir. Ama ipin ucu kaçtı. Sanki senaristler çalakalem gidiyor! Tarih danışmanları da kenardan seyrediyor.

Tabiatıyla şu soru havada kalıyor: “Bu kadar kusursuz bir Abdülhamid varsa, imparatorluğu neden kaybettik?”

Ve bir tane daha: “Birinci orduyu yönetenlerin sadakat yeminine rağmen, Padişah, neden “Selanik Ordusu”nu dağıtmalarını istemedi de iktidarı İttihad ve Terakki acemilerine devretti?”

“Bıkmıştı… Kardeş kanı dökmek istemedi” filan gibi mazeretler burada geçerli değil: Zira onun ataları “devletin bölünmez bütünlüğü” uğruna kardeş kanı dökülmesi gerektiği yerde döktüler. O kadar ki, “Devlet-i ebed müddet” için bazen kardeşlerini, bazen evlâtlarını elleriyle kurban ettiler.

Fatih’in fermanı ortada! Kanuni’nin ve diğer pek çok padişahın uygulamaları da ortada: Durum bu iken daha hangi “kardeş kanı”?

Osmanlı’da “Devlet mi, evlât mı?” sorusunun tek cevabı vardır: Devlet! Diğer sevdalar hep bunun arkasından gelir.

Tamam, “Muhteşem rezalet”ten sonra bu diziler yaralı yüreklerimize ilâç gibi geldi, lâkin biraz araştırma-soruşturma ile doğrusunu yapmak mümkünken, hatalarla malül hale getirmek akıl kârı mı?

Unutmayın ki, tarihle içli-dışlı olmayan büyük kitle, ekranda seyrettiği diziyi “tarih” sanıyor. Seyrettikleri şeyin “dizi” olduğunu, dizi filmlerin büyük bir bölümünün “kurgu” olabildiğini anlatmakta büyük güçlük çekiyoruz. 

Bana öyle sahneler aktarıldı ki, insan ister istemez düşünüyor: Acaba amaç, “İyi ki Osmanlı bitti” dedirtmek midir?

Sanmıyorum. Bu kadrodan böyle bir şey beklemem. Peki nedir? İş o tarafa doğru gidiyor.

Osmanlı Türkçesinin yazım hatalarına ve telâfffuz hatalarına, başkaları temas ettiği için, girmek bile istemiyorum. Mehteran konusu zaten başlı başına büyük hata…

Diyeceğim şu ki, iş uzadıkça tarihi diziler gerçeklerden uzaklaştı. Keyfi hayallerin ekrana yansımasına dönüştü. Tabii bu da onlarca soru getiriyor.

“Diriliş Ertuğrul”da ise her bölüm gitgide “cadı kazanı”na dönüştü. Kadınlar birbirleriyle, erkekler birbirleriyle cedelleşiyor. Neredeyse Bizans unutuldu, aralarındaki kavgadan Bizans’la savaşmaya vakit kalmıyor.

Bu dizilere büyük emek verildiğini, hiçbir masraftan kaçınılmadığını biliyorum. Yüzlerce “emekçi” buradan ekmek yiyor. “Emeğe saygı” babında şimdiye kadar bu konuya temas etmedim. Ama yeter: Tarihi diziler ya toparlanmalı ya da tümüyle “kabak tadı” vermeden bitirilmeli. 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23