Soyunmak “milli görev!” oluyor
1930’a geliniyor…
Yeni bir yıl demek, yeni bir “Güzellik Müsabakası” demektir ve bu da yine rejim destekli Cumhuriyet tarafından organize edilecektir.
Bu olayın bir “yarışma”dan ziyade rejim sorunu olarak ele alınması dikkat çekiyor: Adaylar yarışmaya katılmaktan çok, “Medeni bir sahada memleketin şeref ve haysiyetine hizmet etmek üzere” aranıyor. “Milli vazifeyi ifa”ya çağrılıyorlar.
Yarışma vesilesiyle gazetede yayınlanacak fotoğrafların, “Türk kadını”nı bütün dünyaya tanıtacağı söyleyenerek, muhtemelen hayali bir olaydan şöyle söz ediliyor:
“Feriha Tevfik Hanım’ın resimlerinin Amerika gazetelerinde intişarı bizim lehimizde ne mühim bir propaganda oldu. Türkleri zenci, sarı veya kırmızı ırktan zanneden sürü sürü Amerikalılar kendileri kadar beyaz ve güzel olduğumuzu Feriha Hanım’ın resimlerinden anladılar…
Memleketimiz ve milletimiz namına ele geçen böyle masrafsız bir propaganda fırsatını kaçırmamak, ondan azami derece istifade etmek zaruretindeyiz. Bu fırsattan istifade milli bir vazifedir. Azami istifade ise ancak müsabakalara güzel, çok güzel kız göndermekle olur.”
Müsabıklara ait ilk fotoğraf 7 Mart tarihli Cumhuriyet’te arz-ı endam ediyor. Onu diğerleri izliyor. Konu sosyete çevrelerinin ana gündemi olurken, halk ekseriyeti açlık ve sefaletle boğuşuyor.
Tartışmalar alıp başını gidiyor. Övgüler, eleştiriler ayyuka çıkıyor. Yarışmadan yana olanlar “çağdaş uygarlık” diyor, muhalifler ise “ahlâk” üzerinden vuruyor.
Yarışmanın arkasında iktidar desteği vardır…
Hatta rivayete göre, “Güzellik yarışması yapılmasını bizzat Atatürk istemiştir”.
Atatürk’ün desteklediği bir olayı eleştirmek her babayiğidin harcı değildir. Gür kaşlar hemen çatılıp parmaklar sallanıveriyor. O zaman yergiler, “vardır bir hikmeti” denilerek anında “övgü”ye dönüşüyor. Bu sebeple muhalifler ya susuyorlar ya da şekle ilişkin eleştirilere ağırlık vermek zorunda kalıyorlar. “Ahlâk” sorgusu ve vurgusu bıçak gibi kesiliyor.
Cumhuriyet Gazetesi, Ankara’dan aldığı talimat istikametinde, güzellik yarışması konusunu çok sıkı tutuyor. Haberler ve köşe yazılarıyla sürekli canlılık katıyor. Öyle bir hava estiriyor ki, bu yarışmaya katılmayan “güzeller” neredeyse “vatan haini” sayılıyor!
Bunlar yetmiyor, gazetenin sahibi ve başyazarı Yunus Nadi, güzellik yarışmasını köşesine taşıyarak ballandıra ballandıra işliyor; “milli görev” ve “muasır medeniyet” kavramlarını da kullanarak genç kızları ikna etmeye çalışıyor. Yunus Nadi’nin aynı zamanda CHP (zaten ondan başka parti de yok) milletvekili olduğunu sanırım zikretmeme gerek yoktur.
Bu arada müsabıkların (yarışmacılar) mayo ile jüri önüne çıkacaklarını da özenle vurguluyor, bunu “gayri ahlakî” bulanlara ise “gerici” damgasını vurmakta hiç tereddüt göstermiyor.
CHP milletvekili Başyazar Yunus Nadi, sahibi bulunduğu Cumhuriyet Gazetesi’ni “Güzellik yarışmasına katılmak vatani vazifedir” türü yazılarla doldururken, gazetede her gün özendirici ifadelerle her güzel “Türk kızı” yarışmaya çağrılıyor. Bazı haberlerinde şöhretin kapılarını cömertçe açılıp, “cazibedar fitneler” saçılıyor:
“Bugün meçhul bir kız iken, yarın meşhur bir şahsiyet olmak fırsatı karşınızda duruyor.”
Pazartesi: “Milliyetçi yazar Peyami Safa” talimat mı aldı, reklâma mı kandı?