Namaz Organizasyonu!
Sabah namazında Çamlıca Camii hınca hınç dolmuş. Bazı gazetelere göre, “tarihi bir gün” yaşanmış.Görenler yüz bin kişiden söz ediyor. Bazıları, iyi duyurulmadığından, yoksa iki misli kalabalık toplanabileceğinden bahsediyor.
Böylece, Ayasofya’yı tekrar ibadete açmak için öne sürülen “Sabah namazında Sultan Ahmed Camii’ni doldurma” şartı yerine gelmiş oldu. Zira Çamlıca Camii, Sultan Ahmed Camii’nden çok daha büyüktür.
Amma, İstanbul Müftülüğü tarafından “organize” edilen bir iştir. Özünde, “dolduramazsınız” diyenlere mesaj çabası vardır.
“Cemaat”, “Rıza-i İlâhi”yi esas alarak kendiliğinden gelenlerin aynı kıble istikametinde yürek yüreğe saf tutmaları halinde oluşur.
Bu yüzden, bana 03 Şubat 1932 tarihinin Kadir Gecesi’nde Ayasofya’da “organize” edilen “Kadir Gecesi”ni hatırlattı.
04 Şubat 1932 tarihli Cumhuriyet Gazetesi bu konudaki tafsilatı manşetten veriyor: “70 bin kişinin iştirak ettiği Kadir Gecesi…”
“Dün gece Ayasofya Camii şimdiye kadar tarihin kaydetmediği emsalsiz dinî tezahürata sahne oldu… Ayasofya’da 40 bin kişi vardı… Camiye sığmayan 30 bin kişilik bir halk kütlesi meydanları doldurmuştu”.
“Namaz kılınırken secde edilemiyordu, Türkçe tekbir halkı ağlatıyor, âmin sadaları asumana yükseliyordu.” Bu “organizasyon(!)”unamacının Kadir Gecesi kutlaması değil, “Türkçe ibadet” olduğu haberin devamından anlaşılıyor.
“Dün gece Ayasofya Camii’nde toplanan elli bine yakın kadın-erkek Türk Müslümanlar on üç asırdan beri ilk defa olarak Tanrılarına kendi lisanları ile ibadet ettiler.”
Cumhuriyet kurulduğundan beri, devlet eliyle gerçekleşen ilk dini organizasyon budur: Çamlıca galiba ikincisi olmuştur (Arada Mehmed Şevket Eygi’nin 1969’da Bugün Gazetesi aracılığıyla organize ettiği sabah namazları var).
Ayasofya’daki “resmî organizasyon”un duyurularıgünler öncesinden yapılmaya başlanmış, gazete manşetlerine çekilmiş, köşe yazıları aracılığıyla halka duyurulmuş, hazırlıkları ise günlerce sürmüştü.
Devlet radyoları, vatandaşları, Kadir Gecesi münasebetiyle 03 Şubat günü Ayasofya Camii’nde yapılacak mevlid merasimine çağırıyordu. Türkiye’nin en ünlü mevlidhanları ile en güzel sesli hafızları bu mevlidde buluşacaktı.
Atatürk, o hafızları ve mevlidhanları defalarca Dolmabahçe Sarayı’nda “huzur”a kabul etmiş, tek tek ve koro halinde dinlemiş, en ince ayrıntısına kadar meşgul olup prova yaptırmıştı. Yabancı diplomatlar eşleriyle birlikte camie davet edilirken, papazlar da unutulmamış, ısrarla çağrılmıştı.
Yine Cumhuriyet’ten okuyalım: “Fransız kilisesine mensup papazlar, mehafil-i ecnebiyeye (yabancı çevrelere) mensup kadın-erkek binlerce zâir (ziyaretçi) vardı. Cami-i şerîfin gerek içinde ve gerekse dış tarafında jandarma, polis müfrezeleri ve merkez kumandanı beyefendi ile maiyetlerindeki zâbitan (subaylar) ve inzibat neferleri her tarafta intizamı muhafaza ediyorlardı.”
Cemaat arasında o kadar çok fötr şapkalı vardı ki, Cumhuriyet Gazetesi bile görmezden gelemedi: “Ayasofya’nın üst kısmı da ecnebiler ile süferaya (sefirler) tahsis edilmişti. Burası da üç-dört bin kişi tarafından işgal edilmişti. İngiliz, Fransız, Alman, Macar, Romen sefirleri ile birçok sefaret erkânı refikalarıyla birlikte gelmişlerdi.”
“Resmi ibadet”i bütün dünyanın dinleyebilmesi için radyodan canlı yayınlandı. Ankara’nın Ulus Meydanı başta olmak üzere, birçok şehir meydanına ve halkevlerine hoparlörler yerleştirilerek canlı dinletildi…
Kur’an’ın Türkçe okunacağı, tekbir ve telmihlerin Türkçe olacağı halka duyurulmamıştı: Normal bir Kadir Gecesi sanıyorlardı.
Bir şeylerin ters gittiğini fark edenlerden bazıları çıkmayı denedi. Fakat kapılar polis tarafından tutulmuştu. Çıkmak isteyenler çıkamadı.
Ertesi gün bütün gazeteler “Muhteşem Kadir Gecesi” manşetleriyle çıktılar…
“Asırlar ve asırlar sonra Türkler ilk defa olarak yeniden kendi dillerinde bir Kadir Gecesi ihya etmekle şüphesiz her zamandan ziyade bahtiyar oldular.” (Cumhuriyet).
Bu tarihten çok değil, sadece iki yıl sonra, 24 Kasım 1934’te, Ayasofya Camii müzeye çevrildi…
O gün bugündür, “organize namaz”lardan hoşlanmıyorum!