• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Kaybolmuş mektuplara gecikmiş cevaplar (5)

30 Ağustos 2016
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Bazen fark etmediğim mektuplar oluyor. Bilgisayarımın bir köşesinde kalıyor. Tesadüfen gördüğümde ise üzerinden aylar, bazen hatta yıllar geçmiş oluyor. 

Fakat büsbütün cevapsız bırakmaya gönlüm elvermediğinden, okuyucularımın affına sığınarak, bir şekilde unutulmuş bazı mektuplara bugünlerde cevap vermek istiyorum…

Can Karabulut;

Osmanlı’da imamlar devletten maaş alır mıydı? Geçimini nasıl sağlarlardı? Başka bir meslekleri varsa bile ikisini aynı anda nasıl yapıyorlardı?
    “Kısacası Hocam Osmanlı’daki imam sistemi nasıldı?”

Sevgili kardeşim, selâtin camilerine (padişahların yaptırdığı camilere) imam olmak, neredeyse sadrazam olmak kadar zordu ve neredeyse onun kadar beceri gerektiriyordu. 

Çok önemli isimler bu camiler için belirlenir ve padişah protokolüne girerlerdi.

İmamlar o kadar önemsenirlerdi ki, Kanuni Sultan Süleyman 1557 yılında Süleymaniye Camii için aradığı imamın yüksek İslâmi ilimlere vakıf olmasının yanı sıra üç dil bilmesini de şart koşmuştu.

Ben büyük camilerin imamlarında aranan özellikleri yazayım, siz önemini kavrarsınız…

Eli-yüzü düzgün olacak…

Yüksek İslâmî ilimlere vakıf olacak…

En az üç lisan bilecek (Arapça ve Farsçanın yanısıra bir de Lâtince)…

Güzel giyinecek…

Sportmen olacak, spor yapacak, at binecek…

Güzel bir kadınla evli olacak (namahreme bakmasın diye)…

“Kefere dini” ile dinimizi karşılaştırabilecek ilmi kapasiteye sahip bulunacak…

Dinler tarihini eksiksiz ve mukayeseli bilecek…

İlm-i Teşrihe (İnsanın yapısına ilişkin ilim) hâkim olacak.

Belâgat (dil), Mantık, Hadis, Fıkıh, Kelâm, Tefsir, Felsefe, Matematik, Astronomi bilecek. 

Selâtin camilerinde imamlık bu kadar ciddi ve son derece saygın bir işti. 

Öte yandan, Sultan II. Mahmud dönemine kadar (1829), her mahallenin başında bir “imam” bulunurdu. (Muhtarlık sistemini Sultan II. Mahmud getirdi). 

İmamlar bizzat padişah tarafından fermanla atanırdı.

Dînî duygularla şekillenen Osmanlı toplumunda, imam; ilmiyle, örnek kişiliği ile mahallenin saygın bir büyüğü olduğu gibi; mahallenin yönetiminden de sorumluydu. 

Osmanlı’da görevleri sadece camide cemaate namaz kıldırmakla sınırlı kalmayan imamların, belirli bir seviyede eğitim almış olması gerekiyordu.

Ülkemizde muhtarlık teşkilatının kuruluşuna (1829) kadar, Kadı’nın temsilcisi durumunda olan kişiler imamlardır. 

İmamlar tertip edilen imtihanlarda en yüksek puanı alanlar arasından seçilirdi. İmamlar, mahallenin düzeninden, âsâyişinden ve inzibât ile halk arasındaki âhenk ve barıştan da sorumlu idi. 

Mahalle halkının nüfus işleri, nikâh işleri, mahallenin temizlik işlerinin yürütülmesi, gıda kontrolü, ihtikârın önlenmesi gibi belediye hizmetleri ve mahalle halkının temel eğitimiyle de meşgul olan imamlar, Avârız Vakıfları’nın da başkanı idi. 

Padişaha yani devlete karşı mahalle halkını, mahalle halkına karşı da Padişahı, yani devleti temsil ederlerdi. 

Selâtin camileri imamları maaşlarını o cami vakfından alırdı, mahalle imamları ise her mahallede var olan “Avarız Vakfı”ndan alırlardı. Avarız Vakfı aynı zamanda mahallenin tüm ihtiyaçlarının giderilmesi için de önemli katkılar yapardı. Bir nevi belediye hizmeti verirdi.
Semih Yıldırım;

“Gezilerinizi anlattığınız yazılarınız çok hoşuma gitti. İnternete girme imkânı buldukça yazılarınızı okumaya çalışıyorum. Biri sizin için, ‘bir akademisyen değil, bir edip’ demişti, ama ben buna katılmıyorum. 

“Çok iyi analiz ediyorsunuz ve anlattıklarınızda konulara iyice vakıf olduğunuz anlaşılıyor. Sizin gibi bu kadar çok kitap yazmış bir yazarın da Enver Paşa hakkında fikirlerini öğrenmek istiyorum. İnternette tartışılmasının yanında hakkında bir sürü kitap yazıldı. Hain diyenler var. Polonya göçmeni bir Yahudi aileye mensup olduğunu söyleyenler var. Sarıkamış’ta şehit olan ordunun bilerek kışın harekete geçirildiğini iddia edenler var…

“İttihat ve Terakki’nin, dolayısıyla Enver Paşa’nın Sarıkamış’ta orduyu bilerek kışın harekete geçirdiği ve kışın harekete geçirme teşebbüsünde,1.Dünya Savaşı’nda ve Balkan savaşlarında hedeflenenlerden birinin de Abdulhamid’in yetiştirdiği sağlam subayları temizlemek olduğu doğru mu? Hain diyenlerin öne sürdüğü iddialar arasında bunlar da var. 

“Öbür taraftan Sarıkamış harekâtının aslında iyi planlanmış bir harekât olduğunu, ama havanın aniden bozduğunu, şanssızlıkların ard arda geldiğini, bundan ötürü Enver Paşa’nın başarısız olduğunu söyleyenler de az değil. 

“Vatan sevgisini ve samimiyetini Kafkasya’da Moskofla savaşarak ispat ettiği ve bu uğurda hayatını verdiği ifade ediliyor. Siz ne dersiniz?”

Hakkımda sarf ettiğiniz sitayişkâr ifadelere çok teşekkür ederim, ama lâyık değilim. Umarım dua yerine geçer…

Enver Paşa’ya gelince: Her şey ve herkes hakkında bu ülkede “taraflar” ve “taraftarlar” var. Enver Paşa konusu da böyledir:Mustafa Kemal Paşa ile öteden beri arasının iyi olmamasından yola çıkarak ve Atatürk’ün Nutuk’ta anlattıklarını esas alarak Enver Paşa’yı ihanetle suçluyorlar, ancak Paşa “hain” değildir. Tam tersine büyük bir vatanseverdir: Önemli yanlışları olan bir vatansever. (vatanı sevmek her şeyi doğru yapmak anlamına gelmez). 

Ancak bazı yanlışların yanında doğruları da var. Sarıkamış olayı ise, doğru amaca yönelik bir yanlış olarak görülebilir. Gerçekten de şanssızlıklar üst üste geldi. Trabzon yoluyla Sarıkamış’a mühimmat götürmek üzere İstanbul’dan ayrılan gemiler, tesadüfen orada bulunan Rus Donanması tarafından batırıldı. Doksan bin askerimizin “hiç kurşun sıkmadan donarak şehit olduğu yolundaki iddialar ise gerçeği yansıtmıyor. Yolunu kaybederek donan askerimizin sayısı en fazla on bin civarındadır. Askerlerimizin çoğu gırtlak gırtlağa savaşmış ve bazı mevzii başarılar da elde etmiştir. O harekâtta bizim toplam kaybımız en fazla otuz bin civarındadır. Rusların da otuz beş bin civarında kaybı olmuştur. Kayıplarımızın abartılmasının sebebi Enver Paşa’nın gözden düşmesini sağlamaktır. 

Uzun ve tartışmalı bir konuyu fikir vermesi bakımından ancak bu şekilde özetleyebildim. Teferruat için Akit arşivinden başka yazılarıma bakabilirsiniz. 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23