Tüfekli hareketler
Sayıları azaldı ama hâlâ karşılaşıyoruz. Bazıları, “Cerablus’ta, Azez’de, Afrin’de ve Munbiç’te ne işimiz var” diye soruyor. Bu soruyu yöneltenler, alt katımızdaki daireye ateş düşmüşken, ‘bana ne’ dememizi bekliyorlar. Çok beklerler.
Lafı dolandırmaya gerek yok. Soru basit, cevap kolay: Antep, Maraş, Urfa ve Erzurum’da ne işimiz varsa; Halep, Rakka ve Musul’da, o işimiz var.
Osmanlı Devleti, Balkan sorununu çözemeyince, İstanbul’a kadar geri çekilmek zorunda kalmıştı. Bilindiği gibi, işin içinde dış güçler de vardı. Birileri, bugün de benzer senaryoları konuşuyor ve hazırlıyor.
Şunu anlatmak istiyorum: Hıristiyan dünyanın yüzyıllardır yapmaya çalıştığı şey, Türk milletini bir daha savaşamayacak, İstiklal Harbi veremeyecek hale getirmektir. Türkiye parçalanmadan ya da felç olmadan, bölgesinde gerçekleştirilen projelerin başarılı olma şansı yok denecek kadar azdır.
Tam da bu sebeple çok uluslu terör şebekeleri ile sınanıyor, kuşatılıyoruz. Birçok Batı ülkesi, bu terör örgütlerine yardım ve yataklık yapıyor. Gaye belli: Kaybedip de geri alamadıkları son kaleyi yıkmak.
Bu işin hiç şakası yok. Güneyimizdeki bu terör sorunu çözülmezse, Allah korusun, Türkiye çözülecek. Umudumuz, insanlığımız dağılacak. Artık bunu görmek, kabul etmek gerekiyor.
Elbette savaş yanlısı değiliz. Fakat vatanımızı, bayrağımızı, namusumuzu ve birliğimizi korumak da vazifemizdir. İbrahim Tenekeci Ağabey ne güzel söylüyor: “Hiçbir şey olmamış gibi davranmak, ancak taşlara mahsustur.”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın açıkladı: Terör örgütü PKK’nın Suriye ayağı olan PYD/YPG, son bir yılda, Türkiye’yi hedef alan 700’ün üzerinde saldırı gerçekleştirdi.
Sınırlarımızın gerisinde kaderimizi beklemek, sadece olan biteni seyretmek yerine; sınır ötesi operasyon yapmak, teröre yol açan nedenleri ortadan kaldırmak daha doğru bir tutumdur.
Genelkurmay Başkanımız, “Karşımızda sadece PKK/YPG yok DEAŞ da var” demiş. Doğru ama eksik söylemiş. İlave edelim: Bu milletin ve ümmetin başına türlü belayı açmış olan Batılılar orada. Büyük şeytan olarak tanımlanan Amerika da orada.
Amerika demişken… Bu ülkenin dışişleri bakanı, “Türkiye’nin Afrin operasyonundan endişeli olduklarını” ifade etti. Batılı dostları da hemen onun ardından konuştu. AB’nin yüksek temsilcilerinden bir tanesi “Zeytin Dalı Harekâtı nedeniyle çok endişeli” olduklarını açıkladı.
Demek ki değişen bir şey yok: Türk ordusu, beş yüz sene önce olduğu gibi, bugün de, Avrupa için korku ve endişe kaynağı olmaya devam ediyor. Ne derler bilirsiniz: Korkunun ecele faydası yoktur.
Şurası kesin: Türkiye teröristleri etkisiz hale getirmek için çalışırken, birileri de Türkiye’yi etkisiz hale getirmek için çalışıyor.
Güney sınır boylarımızda yaşanan gelişmelerin bir hatta birden fazla anlamı var. Türkiye’ye ölümü gösterip, hayatta kalması karşılığında, Anadolu’nun bir parçasını almak istiyorlar. Zayıflık ve zafiyet gösterilmesi halinde, hedefi daha da büyütecekleri aşikâr.
Daha açık söyleyelim: Batılı yetkililerin sadece “DEAŞ’a odaklanmamızı” talep etmeleri, bölgede ikinci bir İsrail olmaktan öte gitmeyecek, kukla terör devletinin kurulmasından başka bir anlam taşımıyor. Hal böyle iken, kararlı ve sabırlı olmalıyız. Hazreti Mevlana’nın söylediği gibi: “Tüm iyi şeyler sabırdan sonra gelir.”
Bedeli ne olursa olsun, bulunduğumuz yerden bir adım geri adım atmamalıyız. Konya, Sivas ve Diyarbakır’da huzur içinde yaşamak istiyorsak; Musul, Kerkük, Rakka ve Halep’te oynanan oyunları da bozmalıyız.
Yeri gelmişken belirtelim: Türkiye’de bir eksen kayması yaşandığı doğrudur. Türkiye’nin ekseni çeneden, yüreğe ve bileğe doğru kaymaktadır. Artık kendi göbeğimizi kendimiz kesiyoruz. Gerekirse, bizi durdurmak için elimize sarılanların, kollarını da keseriz.
Bir noktaya asker yığmak, birilerinin sınırı aştığını ya da asker yığan tarafın yakın zamanda sınırı aşacağını gösterir. Doğrudur: Sınırı aştık ama haddi aşmadık. Haddi aşanlara, hadlerini bildirdik, bildiriyoruz.
Bizi ölümle korkutmak isteyenlere, küçük bir hatırlatma: Bu topraklar, dünyanın en büyük şehitliğidir. Bu millet, şehit olmak için yaşar. Bu millet ölümden değil, hiç ölmeyecek gibi yaşamaktan korkar.