• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ayhan Demir
Ayhan Demir
TÜM YAZILARI

Güzel susmak…

26 Eylül 2018
A


Ayhan Demir İletişim: [email protected]

Birileri çıkıp bunu konuşmalısınız diyor, biz onu konuşuyoruz. Başka birileri şunu tartışın diyor, onu tartışıyoruz. 

Hiç kimse, biraz susun, susalım demiyor. Hiç kimse, dinlemeye talip olmuyor. Herkes, benim de konuşmaya hakkım var diyor. İyi güzel de herkes, her aklına geleni yüksek sesle dillendirirse, halimiz ne olur?

Ne garip: Müzikte bile, “susma durağı” diye bir şey var ama insanlar oraya gitmek istemiyor.

Bu en garip: İbrahim Tenekeci Ağabeyimizin, “Kur’an okunurken susuyor herkes / Geçiş üstünlüğü onundur çünkü” diye bir şiiri var. Bir akşam, yine onunla birlikteyken, bazı konuşma meraklılarının Kur’an’ı susturduklarına şahit olduk.

Bizim kültürümüzde “büyük sözü” diye bir şey vardır. Sadece konuşmak, fikrini söylemek diye bir şey yoktur.

İşte, bunları konuşmalıyız.

Her zaman konuşmak olmaz. Bazen de susmak, konuşmamak gerekiyor. Nuri Pakdil’in ifadesiyle: “Susmak da konuşmak kadar önemli oluyor bazen.”

Konuşmaktan; kendimize bakmaya, etrafı seyretmeye ve düşünmeye vakit kalmıyor. Üstelik bu konuşmalar, hep yüzeysel bir şekilde gerçekleşiyor. 

Nasıl söylesem? Mesela, “Kahrolsun komünizm” diyoruz, ama komünizmin ne olduğunu doğru dürüst bilmiyoruz.

Bir de şöyle bir şey var: Bazı büyüklerimiz, “kapitalizmle mücadele etmenin tek yolu kapitaldir” dediler. Bunun için kapital sahibi olma yoluna gittiler. Kapital sahibi olunca da, bunun ne kadar “tatlı” bir şey olduğunu anlayıp, mücadeleden vazgeçtiler. Neticede iyi birer kapitalist olup çıktılar.

Neyse… 

Konuşma demiştik. Devam edelim.

Hazreti Mevlana şöyle söyler: “Güzel konuşmak için tek bir yol vardır, dinlemeyi öğrenmek.”

Biz çocuklara önce konuşmasını öğretiyor, sonra da onları susturmak, dinlemeyi öğretmek için büyük çaba harcıyoruz. Doğal olarak, pek başarılı olamıyoruz.

Sadece çocuklar değil, yetişkinler de benzer durumdalar.

Bakıyoruz, yönetici pozisyonunda olanlar da durmadan konuşuyor. Buna karşılık, ortada icraat namına hiçbir şey yok. Oysa konuşmak vatandaşın, yapmak ise devletin işidir.

Tam burada, Sâdi Şirazî’ye kulak verelim: “İnsan ruhunu iki şey karartır: Susulacak yerde konuşmak, konuşulacak yerde susmak.”

Uzatmayalım, şunu söyleyelim: Herkes konuşuyor ama ortada söz yok. Durum şuna benziyor: Herkes çalışıyor ama ortada iş yok.

Bir örnek verelim: “Türkiye’nin Suriye politikası ne olmalıdır” sorusunun cevabını almak için, mikrofonlar İsmet Özel’e, Sezai Karakoç’a, Süleyman Çobanoğlu’na veya İbrahim Tenekeci’ye değil; her şeyden anlayan, “uzmanlara” uzatılıyor. Onlar da ne kadar bilgili ve derinlikli olduklarını göstermek için, her fırsatta yabancıların sözleriyle konuşuyorlar.

Biz Suriye dedik, siz onu Balkanlar, Kafkasya ve Orta Asya diye de okuyun.

Herkesin konuştuğu, konuşmacı olduğu bir devirde; susmak ve dinlemek ne kadar nadir, ne kadar kıymetli vasıflar.

Suavi Kemal Yazgıç, Tenkapanı isimli şiirini bitirirken “Susmak vakti değil” diyor. Ancak hemen ardından gelen mısrada şunu söylüyor: “Konuşmak hepten zehir.”

İnşallah derdimi güzelce anlatabilmişimdir. 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23