Bir seçim daha
Geçtiğimiz pazar günü, yeni bir seçim yaşadık. Bir seçimi daha, olaysız bir şekilde tamamladık. Kötülere fırsat vermedik. Karmaşa ve kaos planı yapanların, heveslerini kursağında bıraktık.
Seçim yayınlarında sıkça söylendiği gibi, kimseye, demokrasi dersi falan vermedik. Anadolu demokrasiyle fethedilmedi. Biz bu ülkeyi ve birbirimizi seçim sandıklarında bulmadık. İnancımızın emrini yerine getirdik. Kültürümüzün, medeniyetimizin gereğini yaptık. Bunu böyle bellemek ve asla unutmamak lazım gelir.
Ülkemizde ilk defa seçim olmuyor, ilk defa karar verilmiyor. Bu bizim kaçıncı seçimimiz? Kendi adıma, çeyrek asırlık seçmenim. Bundan sonra da sayısız seçim olacaktır inşallah.
Bununla birlikte: Türkiye, yüksek gelirim hattı üzerine kurulmuş bir ülkedir. Bu topraklarda yapılan her seçim hayati değere sahiptir. Bu ‘seçim’ bambaşka.
Evet, emsalsiz bir seçim, hayatî bir karar. Siyasetin üstünde, millet ve memleket hizasında seçim. Milletin istikbalini ve memleketin istiklâlini yakından ilgilendiren bir karar.
Gezi olaylarında, 17/25 Aralık ve 15 Temmuz girişimlerinde Türkiye’yi zayıflatma çabaları boşa çıkarıldı. Ancak vazgeçmediler. Son hamleleri, cumhurbaşkanlığı seçimleri oldu. Yani bu son seçimlerde, sadece bir cumhurbaşkanı ve milletvekilleri seçilmedi. Partilerden ziyade, adaylar ve onların zihniyetleri onaylandı. Türkiye Cumhuriyeti devletinin istikameti tayin edildi.
Seçimlerin kazananı, şu kişi veya bu parti değil, millet oldu. Mazlumların duası, gariplerin gözyaşları bütün imkânları, planları ve hesapları gerisinde bıraktı. Batı dünyasının arzu ettiği ve küresel efendilerin istediği değil, milletin dediği oldu. Uzak coğrafyalardaki sevinç gösterilerini de göz önünde bulundurursak, İslâm milleti.
Seçim sonuçlarına kimlerin sevindiğine bakınca, kazanın kim olduğunu, daha iyi anlıyor ve daha net görüyoruz.Sudan’daki yetimhane çocuklarından Filistinli mazlumlara ve Afrikalı gariplere kadar…
Seçim sonuçları, Prizren’den Gazze’ye, İşkodra’dan Buhara’ya kadar büyük bir coğrafyada mutluluğa neden oldu. Üsküp ve Kosova’daki soydaşlarımız, Saraybosna ve Tiran’daki kardeşlerimiz meydanlara koştular. Novi Pazar ve Gostivar’daki dostlarımız sevince boğuldular.
Bir de ülkemizdeki tepkilere bakıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı toplumun tamamını kucaklayamamakla suçlayanlar, bugüne kadar, ondan daha fazlasını yapabildiler mi?
Gelelim seçim sürecine…
Bu seçimde fikriyattan, maneviyattan, kültür ve sanattan pek bahsedilmedi. Meydanlarda, çoğunlukla, para konuşuldu. Partilerin kampanyaları, fiyat verme yarışına dönüştü. Asgari ücrete, emekliye, ev hanımlarına, yeni evlenenlere… Ben şu kadar vereceğim vs.
Elbette, herkese hakkı verilsin. Gelir adaleti olsun. İtirazımız şuna: Ülkemizin kaderini belirleyecek olan bir seçimde, sadece maddi tekliflerin öne çıkması, soğan ve patates üzerinden siyaset yapılması bu aziz millete yakışmadı.
Milletvekilleri için de benzer bir durum söz konusu. Türkiye Büyük Millet Meclisi, tabiri caizse, edebiyatçı, fikir adamı ve münevverlerden arındırılmış durumda: Futbolcu var, edebiyatçı yok. Manken var, şair yok. Oyuncu var, münevver yok. Şarkıcı var, fikriyatçı yok.
Dert bir değil ki…
Ülkemizin birçok derdi, sorunu, sıkıntısı var. Bunlardan bir tanesi de milli bir muhalefetin olmayışıdır. Öyle anlaşılıyor ki muhalefet blokunun milli davalara, memleket meselelerine ayıracak vakitleri yok.
Onların derdi belli.
On iki seçim kaybetmesine rağmen hâlâ koltuğunu koruyan biri, güya tek adam rejimini sona erdirmek istiyor. Tüm kampanya boyunca, seçimleri kazanmaktan değil, iktidarı devirmekten bahsettiler. Seçimi kaybettiler, yine aynı şeyleri söylüyorlar. Ağır sözler, düşmanlığa örnek gösterebileceğimiz ifadeler. Çaresizliğin öfkeye dönüşmesi, üslubun yitirilmesi, kabullenememek. Haset etmek. Kime? Seçilmiş kişilere ve onları seçen millete.
Bir de bu: Zaferin sahibi çoktur, yenilgisi ise yetimdir. Seçimi kaybeden muhalefet bloku, koltuğa sıkı sıkıya tutunuyor.
Galiba, milletin verdiği mesajı anlamamışlar. Veya idrak yollarını kapalı tutmakta ısrar ediyorlar. Çok yazık.
İktidar cephesine gelince…
Sayın Erdoğan, çok zor bir zamanda, vebali ve mesuliyeti yüksek bir makama yeniden talip oldu. Sadece elini değil, tüm bedenini taşın altına koydu. Ve kazandı.
Buraya dikkat: Seçmen kurumdan ziyade, kişiye, yani Sayın Erdoğan’a destek verdi.
İktidar partisi de ciddi ekonomik sorunlara, salgın, sel, çığ ve deprem gibi afetlere rağmen seçimi kazandı. Aleyhine birçok gelişme olmasına rağmen büyük ölçüde gücünü korudu. Ancak parlamento seçiminde, dikkate değer bir oy ve milletvekili kaybıyla, seçmenden uyarı aldı. Hiç kuşku yok ki, iktidarın, buradan alması gereken çok önemli dersler var.
İktidar ile mütedeyyin seçmen arasındaki tek sorun, ekonomi değildir. Seçmen ile iktidar arasında, hafife alınmayacak bir kırgınlık ve gönülsüzlük birikmiştir. Binlerce insanın gayreti ve fedakârlığı, maalesef, ilgisiz kişilerin hanesine yazılmaktadır.
İktidarın mesuliyeti artmıştır. Emanet bir hayli ağırlaşmıştır. Mevcut şartlar altında, iyi bir çevre temizliği yapılması şarttır. İtimat telkin etmeyen, yetenek ve şahsiyete düşmanlık eden isimler ayıklanmalıdır. Millete yakışan, dirayetli ve liyakatli yeni bir kadro kurulmalıdır. Adamı olana değil, adam olana imkân sunulmasıdır.
Son olarak: Herhangi bir partinin üyesi değilim. Büyük milletin, küçük bir mensubuyum. Her türlü menfaat duygusunun uzağında durarak söylüyorum bunları. Söylediklerimin bu doğrultuda okunmasını istirham ederim.