Bıldır
İbrahim Tenekeci Ağabeyden öğrenmiştim: Bıldır, geçen yıl demek. Türkçe.
Bu bilginin ardından, herkesin bildiği, bir sırrı söyleyelim: Dünya hayatı sonludur. Gelen gidiyor, başlayan bitiyor.
Yıllar da sonludur elbette. Ancak bazıları hiç bitmeyecekmiş gibi uzun sürüyor. Geride bıraktığımız yıl da böyle oldu.
Şunu da unutmayalım: Dünya hayatı bir bilmecedir. Kimine zor, kimine kolay gelir. Nasip…
Yıllar da böyledir. Kimi zor, kimi kolaydır. Geçen yıl zor geçti.
Ülkemiz ve milletimiz, yorgunluk katsayısı yüksek bir yılın içinden çıktı. Geçmek bilmeyen zorlu günlerden; bitmek bilmeyen dar geçitlerden geçtik. Karanlığın zirve yaptığı, zamanın durma noktasına geldiği, geceler yaşadık.
Peki, bitti mi? Emin değilim. Hatta tedirginim.
Yıl boyunca, neredeyse her haber bülteni şu cümleyle başladı: “Yine çok yoğun bir gündemle karşınızdayız.” Yapılan tüm toplantılar ve seçimler de öyle; “Son yılların en önemli...”
Dönüp, geride bıraktığımız yıla, bakıyorum. İlk aklıma gelenler…
Tahammül sınırını aşan bir acımasızlık ve asla unutamayacağımız bir alçaklık görüntüsü: Bir gazeteci, vatandaşı olduğu ülkenin büyükelçiliğinde, kendi devleti tarafından öldürüldü. Cesedi parçalara ayrılıp, hâlâ sırrını koruyan bir şekilde, ortadan kaldırıldı.
Milletimiz şuna inanır: “İslam, insaf dinidir.” İnsaf, insanlığın şartlarındandır. İnsafını kaybeden, insanlığını yitirir. Gâvur, insafını kaybeden, acımasız olandır. Bunu yapanlara, gavur demeyelim de ne diyelim?
Devam edelim.
Ülkemizin direncinin sınandığı bir yılı daha geride bıraktık. Doğudan batıya, ekonomiden silahlı kuvvetlere.
Ülkemizin, son birkaç yıldır, ekonomik sorunlar yaşadığı; daha doğrusu ekonomiyle terbiye edilmeye çalışıldığı inkâr edilemez bir gerçek. Geride bıraktığımız yıl içerisinde de ekonomimiz ile ilgili operasyonlara maruz kaldık. Netice: Alım gücümüz düşük, işsizlik yüksek. Küçük bir azınlık hariç, bu sıkıntıdan herkes payına düşeni alıyor.
İhanet, terör ve savaşla olan sınavımız, geçen yıl da devam etti. Gövdemize musallat olanlar, dallarımızı kırma gayretlerini sürdürüyorlar. Sopa gösteriyor, taşlıyor, terör uyguluyorlar. Buna rağmen hainlerin ve terör örgütlerinin karşısına cesaretle dikiliyoruz. Dirayet gösteriyoruz. İhanetin üzerine korkusuzca yürüyoruz.
Türkiye, sabitlikten kurtulup, hareket etmeye çalıştığı anda neler oldu, hep birlikte gördük. Ülkemizi hareketsiz bırakmak, elini kolunu bağlayıp, tereddüt kuyusuna atmak için her türlü adımı attılar, atıyorlar. Çok şükür başaramadılar. Koşamasak da yürüyoruz.
Bazı adımları atabilmek için, biraz daha kuvvet lazım geldiğini de anladık. Gereğini yapıyor, kendi göbeğimizi kendimiz kesiyoruz: Tankımızı, topumuzu, tüfeğimizi, İHA ve SİHA’larımızı imal ediyoruz. Uçağımızı, motorumuzu ve otomobilimizi imal etmeye çalışıyoruz.
Kayıplarımız ve acılarımız da oldu: Şehitler verdik, gazilerimiz oldu. Hiçbir vatan evladının saçının tek bir kılına zarar gelsin istemeyiz. Aksini düşünenin mayası bozuk, zihni kirlidir. Bununla birlikte: Bu vatanı ihaleyle almadık. Bu topraklar bize hibe de edilmedi. Anadolu, herhangi bir toprak değil, şüheda yurdudur. Türkiye, bir babanın evladına bıraktığı en kutsal emanettir.
Geçen yıl bize başka bir şey daha gösterdi, öğretti. Şunu: Birçok ‘büyüğün’ aslında küçük bile olmadığını tecrübe ettik. Şahsi ikbalini milletin ve memleketin istikbalinin önüne koyanların sayısında endişe verici bir artış olduğunu gördük.
Büyük bildiğimiz nice kimse, kibirleri ve hırslarıyla beraber, mutlu mesut bir yıl yaşadılar. Bazıları da hainleri ve zalimleri destekledi. Kimi rüzgârın maskarası oldu, kimi ters akıntıya kapılıp gitti.
Bilirsiniz: Dağa çıkarken değil, dağdan inerken düşülür daha çok. Bu böyledir.
Artık toparlayalım.
Her başlangıcın bir bitişi vardır. Ancak her bitiş, yeni bir başlangıcı da beraberinde getirir.
Ataullah İskenderî, “Başlangıçlar, nihayetlerin tecelli ettiği yerlerdir” diyor. O halde: Bitişlerden ziyade, başlangıçlara dikkat etmemiz gerekir.
Miladi takvime göre bir yıl daha geride kaldı. Yeni bir yılın ilk günündeyiz. Bir yıldan ayrıldık, başka bir yıla başladık.
Yıllar başının çaresine bakar. Biz kendimizi kurtarmaya çalışalım.
Şu sorular ile başlayabiliriz: Bu bizim kaçıncı yılımız? Daha kaç yılımız var? Var mı?