Altı yıl sonra…
Birkaç gündür, 15 Temmuz sürecinde yaşananlar ve gidişat hakkında düşünüyorum. Notlar alıyorum.
17-25 Aralık kumpasını ve devamında yakıcı, yıkıcı ve yorucu bir süreci yaşadık. İbret almamız gereken nice hadiseye şahitlik ettik.
15 Temmuz gecesine dönelim.
Üniformalı teröristler, sadece devleti değil, vatanı ve milleti de ele geçirmek istediler.
Yaşadıklarımız, bir darbe teşebbüsünün çok ötesinde, aziz vatanı işgal girişimiydi.
Nezaket, kibarlık, hoşgörü; meğer hepsi koca bir yalanmış. Yabancılara gösterdikleri sevgi ve saygının onda birini milletimize göstermediler.
“Karıncayı bile incitmez” denilen insan müsveddeleri, azılı birer katil olarak karşımıza çıktılar. “Kardeşliğin tesisi için” vatanın has evlatlarını katlettiler.
Meydanlarda, parklarda ve hastane önlerinde bulunan sivilleri hedefe oturtup; devletin silahını, millete çevirdiler.
Eşine ender rastlanan bir acımasızlık örneği sergilediler. Zırhlı araçları etkisiz hale getirmek için üretilen mühimmatı, savunmasız insanlara karşı kullandılar.
Buraya dikkat: Müslümanları katlederken, “Allah yardımcımız olsun” dediler. Suyu çömelip içtiler, sonra masum insanları katlettiler. Korumakla görevli olduğu Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve ailesinin yerini söyledikten sonra yatıp uyuyan yaveri düşünün.
Böyle bir sapkınlık içindeydiler.
Yunanistan’ın şerrinden korunmak için alınan silahlarla, Piyade Kurmay Albay Sait Ertürk gibi milletin sadık evlatlarına saldırıp, şehit ettikten sonra Yunan topraklarına kaçtılar.
İhanet kelimesi bile, bunu adlandırmakta, yetersiz kalıyor.
Bir dedemiz, o günlerde, şöyle söylemişti: “Seksen yaşındayım, böyle bir namussuzluk görmedim.”
Yalan yok: Bin yıllık tarihimizde ilk defa böyle örgütlü, kapsamlı ve sinsi bir kötülüğe maruz kaldık.
Buradan şuraya geçelim.
Meydanları dolduranların ellerinde tuttukları, arabalarına ve evlerine astıkları Türk bayrakları, bize bir şey gösteriyor.
Darbeci teröristlerden kurşun yemesine rağmen geri adım atmayanların, tankların üzerine yürüyenlerin duruşu bize bir şey söylüyor.
Kışlaların önünde bekleyen insanların dirayetli ve metanetli duruşu, bize bir şey anlatıyor.
Şunu: Bu, bir vatan savunmasıdır.
Vatan, namus demektir. Bu vatansızlara rahatlıkla namussuz diyebiliriz.
Milletimiz, büyük bir feraset örneği sergileyerek, yaklaşan tehlikeyi bürokrat ve siyasilerden önce gördü. Nice devletli geceyi geçirecek güvenli adres ararken, onlar, tankların önüne çıktı. İlk andan itibaren şanlı bir direniş ortaya koydu.
Milletin hayırlı ve sadık evlatları, üzerine düşeni fazlasıyla yaptı. Meydanlardaki hainleri etkisiz hale getirdi. İçeride ve dışarıda saklananları bulmak ise devletin bu milletimize borcudur.
Darbe girişiminin üzerinden altı yıl geçti. Peki, tehlike geçti mi? İhanet şebekesinin eli ve beli, tam manasıyla kırıldı mı?
Tehlike sönmüş değil, hâlâ devam ediyor. Öyle şeyler gördük ki, olmaz diyemiyoruz. Sayıları ne kadar, hangi mevkileri işgal ediyorlar, kesin olarak bilemiyoruz.
Yeri gelmişken bir de sitem edelim. Şikâyet değil, sitem.
İçimizden, aramızdan bazı kimseler. 15 Temmuz gecesi, ortalıkta hiç görünmediler. Sonraki birkaç gün de. Çünkü netice tam mânası ile belli olmamıştı. İkinci dalga söylentisi/tehlikesi vardı.
Birçoğu, aktif sosyal medya kullanıcısı oldukları halde, tek bir cümle kurmadılar. Ne olur ne olmaz. Hele durum bir kesinleşsin.
Bu kişiler, şimdi bize, kürsü ve ekranlarda 15 Temmuz direnişini anlatıyor. Hatta bazıları, bu ‘iş’ için, yüklü bir telif de alıyor.
Sıfır risk, bol kazanç. Ne diyebiliriz?
En azından şunu: Vatan siperini dolduranların, üstümüzde hakkı, hukuku var. Onların, hakkını ve hatırını gözetmeden attığımız adımların, yaptığımız işlerin, aldığımız kararların vebali ağırdır.
Esaslı ve topyekûn bir muhasebe yapılması gerekiyor. Ne zaman bunu söylesek, “onlara bulaşmayan mı var?” deniliyor.
Cevap veriyorum: Evet, var. Sizde de onlara ulaşma, onları destekleme isteği olsun yeter.
Akıllarda şüphe uyandıran isimlere dokunulmaması, ne yazık ki, mücadelenin samimiyetini sorgulatıyor. Belli aralıklarla mücadeleye gölge düşürecek açıklamalar yapanlar, arayana aradığını vermekten başka anlama gelmez.
Duyuyor, görüyoruz: Darbe girişimi başarılı olsaydı, akıbeti belirsiz olanlar; tankları çıplak elleriyle durduranların, telefonlarına çıkmıyor, randevu vermiyorlar.
Özetle: 15 Temmuz ile ilgili çalışmaların, her geçen yıl, derinlik ve samimiyetten uzaklaşması, tesirini de azaltıyor. Bunu önlemek adına: Artık, adamını bulanla değil, adam olanlarla yola devam edilmeli. İmha edilmek istenenler, ihya edilmeli.