TRT’yi satmayın, kapatın!
Kadın kocasına söylenir…
“Nils’i beklerken kiliseye geç kalacağız.”
Bir…
Nils, arkadaşının üzerini ıslatır, arkadaşı: “Kiliseye bu halde nasıl giderim? “der.
iki…
Nils cevap verir: “Ne olur yani, kiliseye gitmeyi verirsin”
Arkadaşı “Ama bugün Pazar… Nils sen çok kötü bir çocuksun” der.
Üç…
Adam karısıyla konuşurken oğlu Nils’i kastederek: “Sabah kahvaltıda kiliseye gelmesi için tembihte bulundum.” der.
Dört…
Kadın kocasını uyarır: “Şimdi çıkmazsak geç kalacağız, kilise çanları çalmaya başladı.”
Beş…
Kadın, türbanını takar ve oğluna acele etmesini söyler, Nils: “Kiliseye gitmek istemiyorum.”
Altı…
“Kilisede içim sıkılıyor…”
Yedi…
Adam, kilise kıyafetlerini giydikten sonra odaya girer. Oğlunun henüz giyinmediğini görünce: “Hala hazırlanmamış” der. Anne dert yanar: “Çünkü kiliseye gitmek istemiyor.”
Sekiz…
Baba oğlunun gelmeyeceğini anlayınca ona şöyle bir ceza verir : “Pekala, evde kalacaksın, ama, İncil’in bugün kilisede okunacak bölümünü ezberleyeceksin. Dikkat et geri dönünce sana satır satır anlattıracağım.” Karısına seslenir: “ Bana İncil’i getirir misin?”
Dokuz…
“Bugünkü dua 14 buçuk sayfa tutuyor. Biz kiliseden gelinceye kadar ezberlenecek, anlaşıldı mı? “
On…
Kilise ismi, tam on kez tekrar ediliyor…
“Nils ve Uçan Kaz”, çocukluğu 80’li yıllarda geçmiş olanlar için efsane bir çizgi filmdi. Yukarıdaki replikler işte bu meşhur çizgi dizinin ilk bölümünden alındı…
O yıllarda TRT’nin alternatifi yoktu.
İlk karesinde kilise gösterilen bu çizgi filmleri TRT ekranlarında, çocukluğun saf muhayyilesiyle izlerken belleğimize kazınan kelime ve sembollerden tabi ki habersizdik.
Bu çizgi filmleri yapanlar kendi kültürlerini, dinlerini çocuklarına aktarmak için bu kadar yoğun dini referanslarla donatıyorlardı.
Fakat bizde durum farklıydı…
TRT’de ilk on dakikasında on defa kilise, defalarca İncil geçen ve insanların kiliseye gitmek için hazırlık yaptığı çizgi filmler rahatlıkla yayınlanabilirdi ama İslam ile ilgili yapımlar asla…
Kendi kültürel ve dini ritüellerinden bihaber dönemin çocukları, “Kilise, İncil, Peder” gibi kavramlara “kilise düğünü, vaftiz ve günah çıkarma” gibi seremonilere aşina olarak ve hatta sempati duyarak yetiştiler.
İslam söz konusu olunca katı bir laikçiliğe sarılan TRT aynı katılığı diğer dinlerle ilgili pek sergilemezdi.
Maalesef durum bu idi…
Bütün bunlarla birlikte kimi kaliteli işlerde yapılmıyor değildi…
Gün geldi, TRT bünyesinde TRT Çocuk adında bir kanal kuruldu.
Peşinen söyleyelim, bu tür kanallar dünyanın her yerinde çok maliyetli kanallardır.
Çünkü animasyon başlı başına çok pahalı bir daldır…
İlk kez TRT Çocuk ‘la yerli karakterler animasyon kahramanı olarak ekranlarda arz-ı endam ettiler.
Kahramanlar bundan sonra Nils, Red Kit, Spartacus, Clementin değil, Kamil, Pepe, Keloğlan, Hezarfen, Maysa olmaya başladılar.
Bu çizgi filmlerle; kuru fasulye-pilav, turşu, yoğurt, salça yapma, zeytin yağlı sarma, tarhana, sadaka taşı, mantı, halk oyunu, iftar sofrası, sahura kalkmak, oruç, kul hakkı, seyyar köfteci, bakkal, topaç, anne babaya saygı, bayramlaşma, mahalle, yardımlaşma, semt, kandil, mahya, ezan gibi kültürel devamlılığın yapı taşı pek çok kavramımızda tedavüle girmiş oldu…
Rafadan Tayfa’da seslendirilen bir şarkının sözleri şöyleydi mesela: “ Çok çalıştım bugün, yoruldu beynim, en güzel yemektir peynirle zeytin... Yani, Ninja Kaplumpağa’ların pizzası çocukların gözüne gözüne sokulmuyordu artık…
Bir diğerinde: “Annem çilek reçeli yapıyor, beklemek bana zor geliyor” deniyordu…
Disney Channel, Cartoon Network ve Nickelodeon gibi çok güçlü uluslararası propaganda kanallarının Türk çocukları üzerindeki nüfuzu yavaş yavaş kırılmaya başladı TRT Çocuk ‘la.
He- Man, Naussica, Clementin, Kayıp Dünyalar gibi Yunan mitolojisi reklamı yapan çizgi yapımların popülaritesi yerle bir oldu.
“Maysa ve Bulut” çizgi dizisindeki gibi hikmetli Anadolu halk anlatıları çocukların dünyasına tesir etmeye başladı.
İçlerinde, Hollywood etkisinden çıkamadığı besbelli, zararlı kabul edilebilecek yanları olan, pahalı, gereksiz işler yok mu?
Elbette var.
Her zaman güzel işlere bazı kötü işler de eşlik eder..
Ama genel hatlarıyla bakılırsa 2008 yılında temelleri atılan TRT Çocuk’un çok önemli, çok hayati bir boşluğu doldurduğunu söyleyebiliriz.
Çocuklar “Ben 10” gibi fantazyalarla kültürel boşluğa sürüklenirken TRT Çoçuk köklere dönüş yapan üslubuyla imdada yetişti.
Japonya’da Dünya’nın en önemli animasyon yönetmenlerinden Hayao Miyazaki’nin filmleriyle yaptığı yerli kültür vurgusunu bizde de TRT Çocuk gerçekleştirdi.
Pırıl pırıl çocukları tüketim müminleri haline getirmeye dönük vahşi bir ideolojik tekel mevcuttu, TRT Çocuk bu tekeli kırdı…
Çocukların en çok izlediği kanal olma unvanını uzun yıllardır hiç kimseye bırakmadı.
Her şeye rağmen, “Nils ve Uçan Kaz” dizisinde kiliseye giden aile gibi, Cuma ya da Teravih namazına giden bir ailenin telaşını anlatacak cesarete, özgüvene ulaşılamadığını da itiraf etmek durumundayız.
TRT, TRT Çocuk ve TRT Belgesel gibi kanallarla geleneksel kültüre dair çok önemli işlere imza attı.
Yalnızca TRT Belgesel’de, Anadolu kültürüne dair yığınla kalıcı çalışma gerçekleştirildi. Kötüleri, lüzumsuzları da vardı elbette ama takdire değer çalışmalar da vardı…
TRT finansörlüğünde gerçekleştirilen Diriliş Ertuğrul, Payitaht Abdülhamid, Mehmetçik Kutülamare gibi işlerin toplumsal hissiyat üzerindeki etkisini ve zamanın ruhunu yakalama, etkileme becerisini saymıyorum bile…
Şimdi seçim meydanlarında bu TRT ile ilgili büyük spekülasyonlar dönüyor.
Geçmişte “Nils ve Uçan Kaz” gibi işleri satın alıp çoluk çocuğa izleten kadroların uzantısı birileri TRT için, “Satacağız! Hesap soracağız!” gibi rövanşist tehditlerde bulunuyorlar…
Bence “satmayın”, direk kapatın…
Çünkü bu TRT yoldan çıktı…
Baksanıza çocuklar Nils ve Uçan Kazan’ın kiliseleri, He- Man’ın büyücüleri, Ben 10’in fantazyaları yerine; tarhanayı, sarmayı, dede ve nenenin olmazsa olmazlığını, iftarı, sahuru, bayramlaşmayı, mahalle kültürünü, hamburger yerine köfte ekmeği, yiğitliği, memleketlerinin hikayelerini işitmeye, öğrenmeye başladılar…
Elinizi korkak alıştırmayın, kapatın gitsin…