• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Osman Aydın
Ali Osman Aydın
TÜM YAZILARI

Sabah Yazarlarının Küfür ve Şiddeti Savunmaları

19 Şubat 2018
A


Ali Osman Aydın İletişim: [email protected]

Sabah Yazarları Fahrettin Altun ve Melih Altınok RTÜK’e sağlı sollu girişmişler.

Mesele şuradan çıkmış. 14 ay önce Beşiktaş stadının yakınında PKK’nın patlattığı bomba o an canlı yayında olan A Spor’da değerlendirilmiş.

Yayında hakaret sicili pek de temiz olmayan Erman Toroğlu varmış.

Toroğlu bombalı saldırıyı yapanlarla ilgili alenen küfretmiş

RTÜK A Spor’a cezayı basmış.

İyi de yapmış…

Ülkesini seven insanların böyle bir saldırı karşısında öfke patlaması yaşamasını  anlıyorum.

Ama bu patlamanın yeri ekran mıdır?

Böyle bir yayıncılık olabilir mi?

Kimsenin ekranda küfür etme hakkı yok.

Terör saldırısı oldu diye insanların yayınlarda böyle konuştuğunu bir düşünsenize. Bizim gibi kravatlı kravatsız terörle, sınır ötesi harekatlarla gündemi dolup taşan bir ülkede televizyonlar ne hale gelir?

Böyle bir televizyonculuk olur mu?

RTÜK’te böyle düşünmüş zaten ve küfrü affetmemiş.

Beyzadelerin “asabı” bozulmuş tabii…

Bu yüzden Altınok, RTÜK’ü “eski çağa ait bir kurum” ilan etmiş…

Altun, RTÜK’ü “Türkiye’nin Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde yaşadığı yerli ve milli dönüşümü” anlayamamış olmakla itham etmiş.

Demek ki anlayabilselermiş Toroğlu’nun ettiği küfre bir şey dememeleri gerekirmiş bu mantığa göre.

Çünkü “Türkiye böyle büyür, böyle gelişir, böyle özgürleşir!”miş…

Bu arkadaşların ne olursa olsun her konuyu bir şekilde Cumhurbaşkanımıza bağlama kabiliyetlerine hayranım!

Ama bu bağlamayı kendi kanalları adına bir küfürbazlığı savunmak için yapmaları çok yakışıksız, çok rahatsız edici.

Cumhurbaşkanının ismini kullanarak küfrü aklamaya, makulleştirmeye çalışmanız tam bir “kötüye kullanma” örneği…  

Türkiye’nin yerli ve milli dönüşümü küfürbazlığa müsamaha göstermekten mi geçiyor sayın yazar?

RTÜK küfürbazlara ses çıkarmadığında mı “özgür ve gelişmiş” olacağız?

“Kurumsallaşmayla” küfürbazlık arasında nasıl bir bağlantı kurdunuz anlamak mümkün değil.

RTÜK tabii ki küfre de küfürbazlara da haddini bildirecek, bildirmekle yükümlü, bu onun görevi… Bu durumda da gereğini yapmış. Bunu siz de savunacağınıza “Bundan böyle RTÜK'ün ne yapıp ettiğini, neye ceza kesip nelere ‘aman boş ver’ dediğini yakından takip edeceğim.” demişsiniz tehdit eder gibi…

 

Bu kadar büyütmeyin sayın yazarlar…Sizin nadiren yediğiniz cezaları pek çok yayın gurubu bu örnekte olduğu gibi haklı nedenlerle sürekli yiyor… Arada sırada imtiyazsızların neler yaşadığını bizzat yaşayıp hissetmek sizi de kendinize getirecektir.

BİR BAŞKA SABAH VAKASI

Şu ara basında büyük bir koro, Sen Anlat Karadeniz’i methetmekle mesai dolduruyor.

Böylelikle hem dizinin reytinginden yararlanıyor hem de “Kadına Şiddet” pastasından pay alıyorlar.

Bir taşla iki kuş yani…

Sabah’tan Yüksel Aytuğ da bir ATV dizisi olan Sen Anlat Karadeniz’i öve öve bitirememiş. Dizinin kadına şiddetle hiçbir ilgisi olmadığını hatta bu temayı sömürdüğünü 16 Şubat tarihli “Sen Anlat Karadeniz Ne Anlatıyor?” yazımızda incelemiştik.

Ama yazar diziyle ilgili kantarın topuzunu fena halde kaçırıyor yazısında.

Diyor ki “Şimdi sırada bu diziyi her platformda kullanarak, kadına şiddete karşı kampanyanın en dişli 'savaşçısı' haline getirmek, yani 'simgeleştirmek' olmalı.

Ne alakası var anlayamadım…

Bu dizi nasıl bir yeni bakış açısı getiriyor olabilir ki kadına şiddete hayır kampanyalarının “simgesi” olsun..

“Şiddetin çözümü Karadenizli sevgili bulmaktır” önermesi mi acaba kadınları şiddetin kıskacından kurtaracak?

Tam olarak saçmalık…

Türkiye bu popülist kafayla hangi sorununu çözebilir? 

Aytuğ sorumluluk sahibi bir yazar gibi baştan aşağı şiddet seanslarıyla dolu bu diziyi eleştireceğine, “kadına şiddet, her karesine şiddet sinmiş bir yapımla anlatılamaz” diyeceğine diziye methiyeler düzmüş…

Neden?

Çünkü dizi, içinde bulunduğu grubun kanalı olan ATV’ye ait de ondan…

İKİNCİ VAKA

“Eşkıya Dünya’ya Hükümdar Olmaz” ATV dizilerinin amiral gemisi.

Dizi hemen hemen aynı temaları işleyerek Kurtlar Vadisi’nin kanlı boşluğunu doldurdu.

Gaspla servet edinenlerin, şiddetle iktidar kuranların, kafa keserek itibar kazananların, uyuşturucu ve silah kaçakçılarının, namussuz ve haysiyetsizlerin dünyasını anlatıp sevdirmeye çalışan dizi kendine büyük bir izleyici kitlesi edindi.

Haliyle dizi Yüksel Aytuğ’un köşesine çeşitli vesilelerle sık sık konuk oluyor. 

En son “Meryem’in Duruşu Herkese Örnek Olsun” yazısında Hızır’ın eşi Meryem’in, oğluna yaptığı nasihati ele almış yazar.

Şu tespitle başlamış yazıya…

“Belli ki çocukların mafyalığa özenmesinde en büyük suç dizilerde değil, çocukları o dizilerle 'savunmasız' olarak baş başa bırakan ebeveynlerde.”

Kimdeymiş suç?

Ebeveynlerde!..

Yazara göre, kötülük şelalesi gibi çağıldayan bu dizilerin izlenmesinde, dizilerin kötülüğü sempatik göstermeye çalışmasında, başrol oyuncularının ev halkından biri gibi sevilmesinde mahzur yok; yeter ki çocuğa “Aman sen böyle olma!” denilsin…

Örnek olarak da Meryem’in oğluna söylediklerini göstermiş.

Başroldeki hanımefendi, hapisteki mafya olmaya özenen oğluna “Daha çocuk olduğunu, önce çocukluğunu yaşaması gerektiğini, ailesine fayda sağlamak istiyorsa ilk olarak okumasının lazım geldiğini anlatmış” ve “oğlunun direnci hemen kırılıvermiş.”

Yazar’ın mafya dizilerinin zararlarından kaçınmayla ilgili sihirli formülü(!) bu…

İnsan psikolojisine, felsefeye, akla ters bu iddiayı ciddi ciddi çiziktirivermiş köşesinde.

Hatta o sahneyi kastederek “Çocukların bu tür özentilere karşı nasıl korunması gerektiğini, adeta bir ders olarak verilirken gördüm.” dedikten sonra  “Eşkıyayı yürekten kutluyorum.” demiş.

Neyi kutluyorsun sayın yazar?

Kutladığın dizi bir mafya babasının kirli ve karanlık dünyasını, ilişkilerini anlatıyor.

Dizi bu mafya tiplemelerini kötü olarak mı lanse ediyor ki kutluyorsun?

Değerli okurlar… 

Bir yazarının övüp yereceği şeyler konusunda son derece titiz olması, ahlaki bakış açısını kaybetmemesi gerekiyor.

Çünkü dikkat edilmediğinde insanları çirkinliklere yönlendirmek gibi bir tehlike söz konusu olabilir.

Bu yüzden överken de yererken de patronun, holdingin, yapımcı firmaların çıkarları değil ahlaki kıstasların göz önünde bulundurulması gerekiyor.

Çünkü önce vicdanımıza sonra da topluma karşı bir sorumluluğumuz var…

Bu sorumluluk gereği ne şiddeti ne küfrü ne de herhangi bir çirkinliği savunabiliriz. 

Verdiğimiz örneklerdeki gibi bazı yazarların “küfrü ve şiddeti” sırf kendi medya grupları tarafından yapılıyor diye bu kadar ısrarla savunması, göklere çıkarması, şahsi çıkarların toplum çıkarlarının önüne geçtiğini ortaya koyuyor.

Hem Cumhurbaşkanının ardındaki safı kimselere bırakmayıp hem de “küfre ve şiddete” böyle sahip çıkmak, hatta kötü diyenleri çağdışılıkla suçlayıp parmak sallamak, gerçekten çok büyük bir ayıp…

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23