Kazalarda kıstasımız; tedbirde düne göre ne durumdayız?
Türkiye Taşkömürü Amasra Müessesesine ait maden ocağındaki patlamada 41 işçi hayatını kaybetti..
Allah’tan rahmet dileğinde bulunuyorum..
Ölümlü olaylarda da, hatta yaralanma sözkonusu olduğunda bile, mutlaka açılması gereken soruşturma, açıldı..
Kusurlu hareket var ise, tedbirsizlik var ise, cezalandırılacağı belirtildi..
Ama birileri..
Her olayı istismar ettikleri gibi..
Bu kazayı da istismar fırsatını kaçırmadı..
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, istismarcıların başında geliyor..
İlk açıklaması şu:
“Gerçekten öfke doluyum; ‘önlem alacağız’ diyorlar, 20 yıldır neredesiniz!”
İlk bakışta “20 yıldır neredesiniz” sorusu, mantıklı gibi geliyor..
Ama bu sorunun mantıklı olması için, önceki yıllarla kıyaslayıp, maden ocaklarında yaşanan kazalar açısından geriye gidiş mi var, yoksa sıfır kazaya ulaşamamış olsak da, düne göre daha iyi bir noktada mıyız, bunu tespit etmemiz gerekir..
Öncelikle şunu hatırlatalım.
Soma kazasında olduğu gibi, kazanın yaşandığı bu ocak, özel bir şirkete ait değil..
Dolayısı ile, “Özelleştirmenin sonucu bu!” denilecek bir durum sözkonusu değil..
Açıklandığı kadarı ile, taşeronlaşma da yok..
O açıdan da, bir eleştiri getirmek mümkün değil..
Dolayısı ile, en azından bu iki açıdan, bu kazada düne göre daha kötü bir ortam sebebi ile kazanın yaşandığını söylemek mümkün değil..
“Özelleştirdiniz. Şirket sahipleri de, daha fazla kar elde etmek için, tedbire önem vermeden, para iştahı ile hareket edip, bu kazanın yaşanmasına sebep olundu” demek, bu kaza açısından doğru değil..
Ocak, TTK’ya ait..
Ve konunun uzmanlarının anlatımlarına göre..
Tedbir açısından da, hemen hemen tüm ocaklarla kıyaslandığında, en yoğun tedbir alınan ocaklardan birisi..
Tedbir, tedbir, tedbir..
İnancımızda da bu var..
Tedbir alacağız.
Devemizi sağlam kazığa bağlayacağız.
Ondan sonra tevekkül edeceğiz.
Tabii ki 41 insanımızın vefatı hepimizi üzdü..
Bir insanımızın bile kılına zarar gelmesini istemeyiz..
Bunun için de üzerimize düşen vazife: tedbir almak, tedbir almak, tedbir almak..
Bu tedbirlerin sonucunda da, hedef kaza sayısını sıfıra indirmek..
Bütün tedbirleri aldığınız halde, kaza yine yaşandı ise..
İşte o zaman, “Kaderimiz karşısında tevekküle başvurmak” vazifemiz olacak..
Kaza öncesinde, ocağın alınması gereken tedbirler anlamında en disiplinli madenlerden biri olduğu hemen herkes tarafından kabul edildiğine göre..
İlaveten.
Kaza yaşanır yaşanmaz, devletin en yetkili isimleri, bakanları ile, bürokratları ile..
Kurtarma çalışmalarını organize etmek üzere olay mahalline geldiler ise..
Bu olayın acısını halk olarak birbirine kenetlenerek azaltmak yerine..
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gibi, “Bu ailelere kim hesap verecek? Hayat Türkiye’de bu kadar ucuz mu?” derseniz..
Ölümleri yarıştırmak amacı ile değil.
41 insan üzücü bir kazada toprağa verilir iken, insanlar üzüntülerini yaşar iken, “Sen şöyle yaptın, ben böyle yaptım” kısır tartışması başlatıp sürdürmek amacı ile değil.
Ama gerçeklerin ortaya çıkması amacı ile..
Kemal Kılıçdaroğlu’na soralım..
İlkemiz ne idi?
Düne göre tedbir noktasında daha iyi konumda mıyız, değil miyiz?
Bu kapsamda, CHP’li belediyenin yönetimindeki İETT üzerinden sorayım..
İETT, düne göre, bugün daha iyi konumda mı?
Gerek araçların bakımı açısından, gerek şoförlerin seçimi, çalışması açısından..
Hemen her gün, yolları da tıkayacak şekilde, belki de başka kazalara da sebebiyet verecek şekilde, İETT otobüslerinin caddelerde park halinde beklediğini görüyoruz..
Demek ki, İETT, düne göre iyi yönetilmiyor..
Bu iyi yönetilememe, bir de kazalarla, hem de ölümlü kazalarla sonuçlanıyorsa..
Ölümlü kazalar, düne göre daha fazla oranda yaşanıyorsa..
Kısacası, tedbir alınmıyor, dünden daha iyi konumda olmamız gerekir iken, dünden daha az tedbirle, daha elverişsiz koşullarla hizmet yürütülmeye çalışılıyor ise..
Belki o zaman, CHP’nin dışındaki bir siyasetçinin, “3,5 yıldır neredesiniz” diye sorup..
Ölümlü kazalar için de devamında, “Bu ailelere kim hesap verecek? Hayat Türkiye’de bu kadar ucuz mu?” sorusunu yöneltmeye hakkı olacaktır..
Dürüst olmalıyız..
İş güvenliği konusunda, kazanın yaşandığı ocakta, tüm açılardan tedbirler, düne göre kıyaslanamayacak kadar yoğun şekilde alınmış ise..
Belki yine de şu denilebilir: “Kaza yine de yaşandığına göre. Düne kıyasla bugün çok daha, çok daha, çok daha yoğun tedbir almanız gerekirdi..” diyebilirsiniz.
Ama..
Düne göre sanki tedbirler daha az alınıyormuş, kusurlu hareketler daha yoğun yaşanıyormuş, daha çok kaza oluyormuş gibi algı oluşturursanız..
Bu vicdansızlık olur..
Hele hele, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın, bazı olumsuz olaylar sonrasında yaptığı gibi, “İstanbul’a dönmeme” örneklerini sergileyen bir partinin genel başkanı..
“Çocuğuma söz vermiştim, tatildeyim” gibi, yaşanan olumsuzlukları tınlamayan belediye başkanına tek kelime edemeyen bir partinin genel başkanı...
“Tatile gitmeye hakkım yok mu” diyen belediye başkanına sahip bir partinin genel başkanı..
Ölümler üzerinden istismara kalkmamalı..
Hele hele..
Kasti bir olay değil, belki bazı kişilerin düşük oranda da olsa kusurları ile bu maden kazası yaşanmış ise.. Ki, bu durum ceza soruşturması ile aydınlığa kavuşturulacak..
Sorumlular cezalandırılacak..
Ama bu olayı istismar ederek, binlerce insanımızı kasten, kurşun sıkarak, bomba patlatarak öldüren PKK’nın uzantısı konumundaki HDP, “Maden kazalarındaki iş cinayetlerini ‘fıtratında var’ diyerek savunan ve insanlık değerlerini ayaklar altına alan bu ceberut sistem aklı ile mücadelemiz sürecektir” açıklaması yaparsa..
Burdaki ilkesizliği, istismarı da kınamamız gerekir..
Tüm iş kazaları için, tüm kazalar için tedbirleri azami derecede alalım..
Almayanları cezalandıralım..
Ama..
Birileri, PKK’lı teröristlere, “Hak arayıcı örgüt” diyerek..
“Terör örgütü değil, zaman zaman şiddete başvuran örgüt” diyerek suçluları övüyorlarsa.. Kasten gerçekleştirilen katliamları mazur gösteriyorlarsa.
Onlara gerekli cevapları vermek, hepimizin boynunun borcu olmalıdır.