İyi ki varsın Zülal!
Dindarları gerici olarak tanımlayan...
Ama kendisine iki soru yöneltince, “Hedef gösterildim, gazetem de bana sahip çıkmadı.” diye ağlaşan Cumhuriyet gazetesi yazarı Zülal Kalkandelen’e, bu sefer teşekkür edelim..
Doğruyu bulduğu için değil..
Bize, unuttuğumuz gerçekleri hatırlattığı için..
Bahriye Üçok’u yazmış ve laikçi sistemde, İlahiyat Fakültesi’nde kimlerin öğretim üyeliği yaptığını, bize hatırlatmış..
Zülal hanım, “İlmi Araştırmalar Vakfı’ndan gönderilen kitap paketini Çankaya’daki evinin önünde açmaya çalışırken paketteki bomba patladı.” diyerek olayın faili gibi dindar insanları göstermiş olsa da..
Hatırlatalım, onların beşeri hukukunda değil ama..
Gericilik olarak tanımladıkları İslam dini’nde, “Bir kişiyi öldüren, tüm insanlığı öldürmüş gibidir!”
Bu kuralın varlığı, Bahriye Üçok’u göklere çıkarmamızı gerektirmez..
Sadece, hayat hakkına müdahale etme yetkimizin olmadığını gösterir..
Hayat hakkına müdahale edemeyiz, eyvallah..
Ama söylediklerini eleştiririz..
Mesela ne diyormuş Bahriye Üçok?
Samimi olarak ifade etmem gerekirse, başörtü konusundaki inkarcılığını biliyordum ama..
İşin oruca kadar geldiğini bilmiyordum.
Zülal hanım ispiyonluyor, Bahriye Üçok’u:
“Kasım 1988’de televizyonda yapılan bir açık oturumda, ‘İslam’da örtünmenin ve oruç tutmanın zorunlu olmadığı’ yönündeki açıklamalarından sonra tepkiler arttı.”
Tesettür yok, bunu yılardır söylüyorsunuz da..
“Oruç yok” sözünü, ilk defa duyuyorum..
Hani Zülal hanıma sorsak, “Namaz da yok.. Zekat hiç yok. Hac asla yok” diyecek de..
İlahiyat Fakültesi’nde öğretim üyeliği yapan bir kişi, hem tesettürü, hem de orucu bir çırpıda nasıl dinin içeriğinden çıkarıvermiş, onu anlamak mümkün değil..
O zaman sormamız lazım:
“Din nedir?”
Tesettür yok..
(Sadece kadınlar için değil, aynı kurallar erkekler için de sözkonusu. 98. yılını kutladığımız (!) Medeni Kanun’da ve onunla eş zamanlı kabul edilen Türk Ceza Kanunu sisteminde, kadının kocası dışında bir erkekle tek ilişkisi zinadır ama.. Erkeğin karısı dışında birisi ile tek defalık ilişkisi zina değildir.. Sürekli aynı kadınla birlikte yaşamalı ki, fiili zina olsun. Böylece ne yapmış oluyorlar, erkeklerin bir gecelik ilişkilerine, bir haftalık ilişkilerine onay veriyorlar.. Ama beğenmedikleri İslam dini, kadının da, erkeğin de, tek ilişkisi dahi, zinadır. Bu konuda erkek ile kadın arasında fark yoktur, hükmünü getiriyor.)
Oruç yok..
Eeee, İslam dininde ne var, söyler misiniz, Zülal Hanım..
Biliyorum, diyecekler ki, “İnsanlara güzel davranma. Herkese iyilik etme.. İnsanlarla, hayvanlarla, çevre ile barışık olma..”
İyi, İslam dininden siz bunu anlıyorsanız.
Ben buna da razı olayım ve sorayım..
Zülal hanım.
Bir gazetenin yan sütununu ancak dolduran o kısacık yazınızda, insanlara güzel davranma, herkese iyilik etme, barışık olma noktasında, ne kadar kural ihlali yaptığınızın fakında mısınız?
Derin devletin işlediği bir cinayeti, İslami Hareket Örgütü diye, ismi var, kendi yok bir yapılanmaya yıkarak, müslümanları suçlamanız, haksız yere iftira atmanız veya iftira atanlara sözcülük etmeniz bir kenara..
Müslüman insanlara, “dinci-gerici” diye hakaret etmeniz bir kenara..
“Emperyalizmin maşası” diye hakaret etmeniz..
“Atatürk düşmanı” demeniz..
Don Kişot gibi, hayalinizde bir düşman icat edip, sonra da “Gericiliğe, yobazlığa karşı asla susmayacağız” diyerek, dindar insanlara savaş açmanız..
Eeee, idealinizdeki İslam’dan anladığınız ne?
İslam Dini’nden tesettürü kaldırdınız..
Orucu kaldırdınız..
İftira etmemeyi, hakaret etmemeyi kaldırdınız..
Peki, İslam Dini adına, sizin hayatınızda ne var, söyler misiniz?
Zülal hanıma teşekkür ettik ya.
Bahriye hanımı bize daha iyi tanıttınız, dedik ya..
Zülal hanımın aktardığına göre, Bahriye hanımın TBMM kürsüsünden yaptığı bir konuşmayı verelim, bu ülke öğretim üyesi sıfatlı kişilerin dilinden ne acılar cekmiş, birlikte görelim:
“Sayın milletvekilleri, bugün Türkiye’de 376 imam hatip lisesi, 4000 Kuran kursu, 8 ilahiyat fakültesi, 2’de İslami İlimler Fakültesi, İslam dini üzerinde öğretim yapmaktadır. 1951’den bu yana, 35 yıldan beri doğrudan dinsel eğitim yapan bu okullar yüz binlerce imam yetiştirmiştir. Gene 1949’dan beri ilkokullarda, giderek ortaokul ve liselerde gençlerimiz din dersleri okumuştur. Radyolarda, TV programlarında din eğitimi haftada altı saat olarak yer almıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda bile bu denli çok medrese yoktu. Genel ve yaygın din eğitimi yoktu kuşkusuz.”
Kendisi İlahiyat Fakültesi’nde öğretim üyesi.
Ama 8 tane İlahiyat Fakültesi olduğunu, sitemle bahsediyor..
Ve devam ediyor:
“Biliyorum ki Türkiye’de ilk boykot ve işgal, Fransa’dan da önce, Nisan 1968’de Ankara İlahiyat Fakültesi’nde başlamış; Atatürkçü dekan öğrencileri tarafından tartaklanmış ve yüksek din eğitimi gören öğrenciler, fakülte bahçesinde ‘şeriat isteriz’ diye polis gücünün önünde kazan kaldırmışlardı.”
Vay yalancı vay.
Vay ahlaksız vay..
“Şeriat isteriz” demişler ha..
“Başımızı örtmek istiyoruz” dememişler de..
“Şeriat isteriz” demişler, öyle mi, sahtekarlar..
Tartaklandığını iddia ettiğiniz dekan, “Başınızı açacaksınız. yoksa kapının önüne koyarım hepinizi” dememiş de..
“Ben şeriatı nasıl getireyim oğlum/kızım” demiş diye, tartaklanmış, öyle mi..
Samimi olun Zülal hanım..
Tesettürü kaldırdınız. Orucu kaldırdınız. Yalanı bari kaldırmayın, İslam dininden...