Davutoğlu’nun hırsı, aklını yedi bitirdi!
İsteyen, istediği sıfatı yüklesin..
İsteyen “Tarafsız ol.. Yandaş olma” desin..
İsteyen, “Bu kadar karşıtlık yapma” desin..
Çok kesin ve çok net söylüyorum..
Özellikle Ahmet Davutoğlu için söylüyorum..
Ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a da sitem ederek söylüyorum..
“Ahmet Davutoğlu gerçekten, Kılıçdaroğlu’nun eski yıllarda tanımladığı şekilde, ‘En çapsız dışişleri bakanı’ imiş.”
Dahasını söylemeyeyim..
Konuyu şahsi tartışmaya dönüştürmeyelim..
Ve Davutoğlu’nu, bu sıfatı sırtından atabilmesi için, tek savunma imkanını kendisine hatırlatayım:
“Erdoğan’ın bana altın tepsi içinde sunduğu başbakanlık makamını, ben kendi alın terimle kazandığımı sandım. O makamdan ayrılmak zorunda kaldığımda, gözlerimi hırs bürüdü.. Şu an söylediğim akılsız-mantıksız değerlendirmelerin, kurduğum cümlelerin tamamındaki saçmalıklar, aslında benim aklımın ürünü değil, hırsımın ürünü.”
Evet, Davutoğlu’nun ancak şu açıklamayı yapması halinde, kariyerinin, bilimsel unvanının, daha önce bulunduğu görevlerdeki tüm yaptıklarının sorgulanması önlenebilir:
“Ben kendimde değilim. Söylemlerime bakmayın. Bende mantık aramayın. Bende akıl aramayın.. Hırsım, beni bu rezil duruma düşürdü!”
Bu kadar net tanımlama yapmama sebep olan konu şu:
Altılı masanın son toplantısının akabinde, Ahmet Davutoğlu açıklama yaptı:
“Cumhurbaşkanı içeriden veya dışarıdan olsun, genel başkanlar her stratejik kararda imza yetkisine sahip olacak.”
Hukuki hiçbir temeli olmayan, bırakın bir profesörün, bir ilkokul çocuğunun bile sarfetmesi mümkün olmayan bu cümleyi izah etmesi istenen Davutoğlu, işi hepten batırdı..
Hayır, “Bir parti % 25, diğeri 13, bir diğeri % 1, bir diğeri %0.1 oy alırken, bunlar nasıl eşit imza yetkisine sahip olacaklar” eleştirisini yapmayacağım..
Çok basit, çok kesin, çok net bir itirazda bulunacağım:
“Siz altı kişi öyle karar verdiniz diye, Anayasa değişir mi? Şu an Anayasa’daki düzenlemeye göre, bir kişi Cumhurbaşkanı seçilince, kimseye sormadan icraatını yapar. Siz o kişiyi seçtiren liderler olarak cumhurbaşkanı ile ihtilafa düşerseniz, yapacağız tek iş, o da nitelikli çoğunluğa TBMM’de sahip iseniz, seçimleri yeniletmektir.”
Evet, bu konuda küçücük bir tartışma bile olamaz.
“Altı parti liderinin birlikte imzası ile icraatlar yapılacak” söylemi, mevcut anayasada uygulanma ihtimali sıfır olan bir söylemdir..
Profesörlük unvanına sahip bir insan, bu kadar basit bir hususu bilmiyor olabilir mi?
Biraz sonra bilmediği başka konuları hatırlatınca..
“Bu ne ki? Bu adam değil profesör, ilkokul talebesi bile olamaz” diyeceksiniz..
Hayır, kimseye hakaret etme niyetinde değilim.
Sadece kendilerine daha fazla zarar vermemeleri için, onları uyarmaya çalışıyorum..
Hani Davutoğlu, yukardaki cümlesini, “Ben zaten Anayasa’nın değiştirilmesi ile bu yeni uygulamanın hayat bulacağını söylemek istemiştim” diye izaha kalkabilir..
Teorik olarak, Cumhurbaşkanı seçimini kazanabilecekleri, ama Anayasa’yı değiştirme yetkisini seçmenden alamayacakları ihtimalini bir daha hatırlatıp, bu noktadaki eleştirimi bitireyim..
Ama şimdi dile getireceğim konuda, Davutoğlu’nun ağzını açmaya mecali olmayacağını şimdiden hatırlatayım..
Davutoğlu, altı imza ile icraat yapılmasını makul göstermek için, parlamenter sistemden örnek getiriyor. Altı imza bir araya gelmez ise, icraat yapılamamasının bir vesayet sistemi olmadığını, % 25 oy alan partinin, % 0.1 oy alanın vesayetine mahkum olmayacağını ispatlamak için, şunları söylüyor:
“Bu konuda söylediklerim çok açık aslında. Geçiş sürecinde genel başkanlar yürütme mekanizmasının içinde etkin bir şekilde yer alacaklar ve karar alma ve imza süreçlerinde yetki sahibi olacaklardır. Buradan bir vesayet çıkaranlar zihnen tek kişinin tek akılla tüm yetkiye sahip olduğu Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi mantığına zihnen teslim olanlardır.”
Cumhurbaşkanlığı sistemi mi-parlamenter sistem mi tartışmaları yapılırken, “O da olsa olur, bu da olsa olur” diyen bir hukukçu-gazeteci olarak, söylenenleri yine de üstüme alıp, meraklanıyorum, “Acaba Davutoğlu, bizim zihnen teslimiyetimizin yanlışlığını hangi örnek ile gösterecek?”
Davutoğlu, hırsını aklının önüne geçirdiğini ispat eden şu cümleyi kuruyor:
“Geçmişte çarpık da olsa uygulanan parlamenter sistemde dahi bakanlar kurulu kararlarına bütün bakanlar imza atarlardı ve imzalar tamamlanmamışsa bakanlar kurulu kararı yürürlüğe giremezdi. Ayrıca üçlü kararnameler de vardı. Koalisyon hükümetlerinde de durum buydu. Bu durumda bakanlar başbakana vesayet mi kurmuş oluyordu?”
Sen iyi misin Ahmet bey..
Aklın yerinde mi?
Verdiğin örnekte, bir bakan bakanlar kuruluna imza atmadığında, başbakan önerisi ile Cumhurbaşkanı o bakanı azlediyordu..
İlaveten.
TBMM’de başbakanın partisi, istediği an, imza atmayan bakanı, gensoru ile düşürülebiliyordu..
Affedersiniz, siz şimdi, “altılı imza şartı”nızda..
Diyelim Demokrat Parti, diğer 5 parti liderinin attığı imzaya destek vermedi..
Altıncı ortağı azletme yetkinizi mi kullanacaksınız?
Yoksa gensoru ile altıncı ortaklıktan mı düşüreceksiniz?
Aman Allah’ım, Sen bizim aklımızı koru..
Hırs, nasıl bir şeymiş, insana nasıl saçma şeyler söyletebiliyormş, aklını nasıl başından alabiliyormuş, bir defa daha görmüş oldum..
Ben “Davutoğlu’nun hırsı, aklını zayi etmiş” yorumumu sürdürürken..
Birden aklıma şu ihtimal geldi:
“Eski sistemde bakanlar, başbakana karşı sorumlu idi. Şimdi Davutoğlu, bakanlar kurulu kararlarına, her bakanın imza atması zorunluluğunu, kendilerinin altılı sistemine örnek gösterirken, bilinçaltındaki bir gerçeği ifşa etmiş olmasın?”
Öyle ya..
Bakan imzalamazsa, başbakan onu ya azlettirir, ya da gensoru ile düşürtür..
Kim bilir, belki de altılı masanın da bir lideri vardır..
İmza atmayan lidere müeyyide uygulama yetkisine sahip bir makam vardır.
Davutoğlu, parlamanter sistemdeki gibi, şimdi kendilerinin yeni sistemlerinde de, ona güveniyordur.
“İmza atmayana müeyyide uygulanır. Çözüm sağlanır” diyordur..
O zaman o makam kim?
Bakan imza atmazsa, bakan azledilirdi..
Şimdi altı liderden birisi imza atmayınca, o lidere müeyyideyi kim uygulayacak?
Kim?
Altı benzemezi bir araya getiren Pensilvanya mı?
Her biri için elinde şantaj malzemeleri var, “imza atılacak konularda itiraz edecekleri yola getirecek” güçleri var, Davutoğlu ona mı güveniyor?