Otizm ve sporu E.Kemal Hocamıza sorduk… Demir kafesten, sosyal hayata örneği (1)
Emre Kemal Erenalp. Anka Özel Eğitim, Spor ve Yaşam Merkezi Eğitim Danışmanı. Kemal hocamız ile isimleri özel çocuklar olarak tanınan otizmli bireyler konusunda hoş bir o kadar da anlamlı bir sohbet gerçekleştirdik. Kemal Hocamızın otizmli çocuklara ilgisi öyle bir seviyeye gelmiş ki, mezun olduğu beden eğitimi ve spor bölüm sonrası spor kulübü kurma fikrinden bile vazgeçerek, otizmli bireylerle çalışmaya başlamış. Yaptığı işe olan sevgi ve sadakati, sohbetimiz içinde geçen açıklamalarının her bir cümlesi o kadar içten ve samimiydi ki, röportajımızın noktası virgülüne dokunmadan, iki bölüm halinde siz değerli okuyucularımızla paylaşmak istedik. Hayırlara vesile olsun inşallah…
‘SPOR KULÜBÜ DEĞİL, EĞİTİM DANIŞMANLIĞINI TERCİH ETTİM’
“Tokat Gaziosmanpaşa Beden Eğitimi ve Yüksek Okulu Antrenörlük Bölümü mezunuyum. Branşım voleybol, uzmanlığım ise Masa Tenisi idi. Şu an Anka Özel Eğitim, Spor ve Yaşam Merkezinde çalışıyorum. Yaklaşık 5 yıl voleybol oynadım. Bunun yanında ek branş olarak 7 yıl masa tenisi branşıyla ilgilendim. Bu spor branşları dışında diğer branşları da aktif olarak yaptım ama profesyonel olarak yaptığım masa tenisi ve voleyboldu. Tokat’tayken bir spor kulübü kurma niyetim vardı. Arkadaşım, şu an çalıştığım Anka Özel Eğitim, Spor ve Yaşam Merkezi’nde işe girdi. Otizm çocuklarla bahsetti biraz. Bu görüşmeden sonra ‘Otizmli bireylerle masa tenisi yapabilir miyim’ diye düşündüm. Daha sonra baktım ki, otizmli bireylerle antrenörlük yapmaktansa yaşam liderliği yapmak biraz daha cazip geldi bana. Bu iş duygusal olarak da beni çekti içerisine. Daha sonra çalışmaya devam ettim. Beden Eğitimi Bölümü okurken, otizmli bireylerle ilgili sunum hazırlamıştım. Buraya gelip gördüğüm otizm ile orada anladığım otizm bir değildi tabii ki. Anka, otizmli bireylerle çalışan en büyük spor ve yaşam merkezlerinden birisi, Otizmli bireylere öncülük yapan bir kurum. Anka’nın otizmli çocuklarla çalışmalarını videolarda gördüm ve işe başladık. Türkiye’de sporda bir yerlere gelmek çok zor. Yeteneğinizin olması yetmiyor, arada referansların da olması gerekiyor. Bu referansların olmadığında problemler yaşıyorsun. İş hayatına adım attığınızda sadece yetenek ve beceri tek başına yeterli olmuyor. Benim fıtratımda böyle bir şey yoktur. Türkiye’de alt yapı problemi olduğu için çok geç başladım voleybola. Geç başladım ama, benden önceki dönemlerde voleybola başlayanlarla denk bir mücadelemiz oldu tabii ki. Daha sonra yaşadığım küçük ama, benim için çok büyük olan sebeplerden dolayı voleybolu bıraktım…
‘YAPTIĞIMIZ İŞ DEĞİL, BİR YAŞAM TARZI’
“Ben bu işe, otizmli bireyler çalışmaya başladığımın ilk 3 günden sonra, memlekete dönüş için otobüs bileti bile baktığımı hatırlıyorum. Otobüs bile bakmaktaki sebebim ‘Ben bu işi yapabilir miyim- yapar mıyım’ şeklinde bir ikilemde kalmamdı. Çalıştığın çocuklar iletişime geçemiyorsun, göz teması kuramıyorsun. Ağlıyor, niçin ağladığını bilmiyorsun! Gülüyor, niçin güldüğünü bilmiyorsun! Dedim, ben bu işi yapamam herhalde, yani. İki üç gün çok zorlandım. Daha sonrasında da şunu gördüm ki, onların diliyle konuşmaya, empati yapmaya, çocukla iletişim sağlamaya başladığımda, yaptığımız işin güzel olduğunu anladım. Asında yaptığımız bir iş değil, bir yaşam tarzı gibi bir şey benim için. Para karşılığında yapılan bir iş gibi olsa da, bu sadece para kazanmak için yapılacak iş değil. Mesleğe başladığım ilk günlerde, tereddüt yaşadığımız anımız oldu. Bir öğrencimiz Almanya’dan geldi. Davranış bozukluğundan dolayı, abisini komaya sokmuş, tanımaz hale getirmiş. Babası videolarını gösterdi. Adamın yüzü tanınmaz haldeydi. Çocuğa göre yaptığı, normal bir şeymiş gibi geliyor. Otizmli bireylerde şöyle bir durum var. Diyelim istediğin bir şey olmadığında masaya vurduğunda, sizin tebessüm ettiğinizi gördüğünde, bunu olumlu bir iletişim aracı olarak karşılıyor. Bir şey istediğinde, bu iletişimi masaya vurarak kurmaya çalışıyor. Evde bu çocuk kendini bu şekilde koşullandırmış, bir şey isteyip olmadığında babasına kafa atmış. Yaptığı harekete tebessüm etmişler. Daha sonrasında ise çocuk, ailesini tanınmayacak şekle gelene kadar, dövecek duruma gelmiş. Buraya geldiğimde çocukla geçirdiğim 3-4 gün, ben bu işi yapabilir miyim, bu işi devam ettirebilir miyim diye çok düşündüm. Yapma konusunda biraz daha inatlaşıp, biraz daha mücadele edince, çocuktaki o davranışları düzeldi. Muhammed şimdi burada eğitim alıyor. Hiç kimseyle de problem yaşamayan bir çocuk...
DEMİR KAFESTEN, SOSYAL HAYATA
“Yaklaşık 1-1.5 yıl işe adapte olma konusunda problem yaşadım. Bununda sebebi şuydu. Ben ilk işe başladığımda biraz ağır çocuklarla çalıştım. Dediğim gibi babasını komaya sokacak kadar ağır olan çocuklar. Anka’ya eğitim almaya gelmişti. O dönem, bu işi yapabilir miyim, yapamaz mıyım, konusunda çok zorlandığım anlar oldu. Şöyle bir örnek verebilirim. Sekiz yıl kafeste yaşamış öğrencimle, 4 ay 7 gün birlikte vaktimizi geçirdik. Hayatında dolmuşa binmemiş, hayatında berbere ve markete gitmemiş. Hayatında sosyal hayatın içerisine girmemiş, 28 yaşındaki bir çocuk düşünün. Bu çocukla zaman geçireceğim ama, nasıl! Böyle bir problem yaşamıştım. Burada çalışmaya başladığımızın bir süre sonrasında çocuk biraz toparlanmaya başladı. Daha sonrasında ise dolmuşa, otobüse bindik ve problem yaşamadan evlerine gittik. Normalde evinde çamaşır makinası ve bulaşık makinasını parçalayan bir çocuk, evde koltukta oturan bir çocuğa dönüştü. Anne bu durumu görünce ağlamıştı. Kendisine niçin ağladığını sorduğumda. Annesi de demişti ki, ‘Hocam 28 yaşında bu çocuktan ne bekliyorsun. İşi olsun, gücü olsun, evlensin şeklinde şeyler beklersin. Benim oğlum 28 yaşında, hayatında ilk defa koltukta oturuyor, Allah senden razı olsun’ dediği gün, dedim ki ‘Ben bu işi yapmalıyım.’ O günden beridir, bu iş benim işim dedim ve ben kendimi bu işe adadım...
TECRÜBELİ EKİPLE ÇALIŞMANIN AVANTAJI
“Türkiye’nin en tecrübeli hocaları şu anda Anka Özel Eğitim, Spor ve Yaşam Merkezi çatısı altında çalışıyor. Bu kurumda otizmli bireylerle ilgili yöneltilen sorunun cevabı, anında bulunuyor. Ben çocukla çalışırken çözmem gereken bir problemi sorabileceğim tecrübeye sahip 15-20 tane eğitmen var. Her biri burada, 10-15 yıldır bu işi yapan insanlar. Mesela diyelim konuşmayla alakalı bir problem yaşadığımda gideceğim yer belli. Çocuğun davranış problemiyle alakalı bir problem yaşadığında, gideceğim yer belli. Veya çocuğun sosyal iletişim veya öz bakımla ile ilgili problemi olduğunda, yine danışacağım kişiler, insanlar belli. Ve nokta atışı çözümler üretebilen insanlar. Mesela annenin bir durumla ilgili bir kaygısı var ve bunun cevabını ben bilmiyorum. Anında cevabını alıp, anında anneye dönüş yapabileceğim tecrübeli insanların olması bizim için çok büyük avantaj. Hem burada pişiyor işi öğreniyoruz, aynı zamanda da verimli bir çalışma ortaya koymuş oluyoruz…
ÇOCUKLA AKTİF ZAMAN GEÇİRMENİN ÖNEMİ
“İnsanın bir derdi olur, sonradan insanlarla irtibatını koparırcasına kabuğuna çekilir ya. Derdi küçücük olmasına rağmen, o derdi düşündükçe kocaman olur. Bunun gibi. Çocuk otizmi yaşıyor, yaşıyor, yaşıyor. Bir su sesi, bir klozet kapağının sesi veya herhangi bir şey dikkatini çekiyor. Ve oradan kopamıyor çocuk. Bu tür problemleri tüm çocuklarda yaşıyoruz. Bunun üstesinden nasıl gelebiliriz? Çocukla aktif zaman geçirerek. Yaptığımız şey çok basit ama, bir o kadar da çok zor. Çocukla sadece yürüyüş yapmak, çocukla top atma tutma şeklinde vakit geçirme değil, tüm mesele çocukla aktif zaman geçirebilmek. Çocuğun neye ihtiyacı var. Duyusal boşluklarımı var, çocuğun davranış problemlerine nasıl müdahale edilebilir? Bir program oluşturuyoruz. Bu program genelinde sabah 9’dan akşam 5’e kadar çocuk burada aktif zaman geçiriyor. Bu saat diliminde, sadece aralarda 15’er dakika dinlenme var. Onun dışında belirlenen süreler arasında çocuk aktif bir eğitime tabii tutuluyor. Çocuk aktif zaman geçirdiği için, olumsuz davranışlarına ayıracak vakti kalmıyor. Öyle bir boş vakti olmadığı için, bir süre sonra çocuk normal davranışlar sergilemeye başlıyor. Dünyayı fark eden bir çocuk haline geliyor. Püf noktamız, aktif zaman geçirmek...
BAKICININ İŞİ GİBİ GÖZÜKÜYOR, AMA DEĞİL!
“Dışarıdan bakıldığında, yaptığımız iş bakıcılık gibi, bakıcıların yaptığı iş gibi gözüküyor. Ama bir bakıcıyı buraya getirin bizim yaptığımız işi yapamaz. Çocuğun nefes alışından, adım atmasına kadar, neler yapabileceğini fark edebiliyoruz. Bunu farkında olduğumuz için de, bir çocuğun neye ihtiyacı var, öz bakımda neler kazanabilir? Bunların hepsi bir çalışma gerektiriyor. Biz çocuğun kıyafetlerini giydirip, tekrar çıkarmıyoruz. Çocuğun kıyafet giymesini öğretiyoruz. Çocuğa kıyafet giymesini öğretmek için de, önce parmaklarını çalışması lazım. Bunun için ise ince motor çalışıyoruz. İnce motor çalışırken, bunu temel spor becerilerini lanse etmeye başlıyoruz. Bu sefer bütün çalışmaları spor ile yapmaya başlıyoruz. Sporla çalışmayla beraber öz bakım çalışması yapıyoruz. Spor yaparken akademik çalışmalar yapıyoruz. Bütün çalışmaları sporun içine genellediğimiz için, aslında bakıcı gibi duruyor. Ama, değil. En basitinden, çocukla denge tahtasında yürüme çalışıyoruz. Bunu çalışmamızın nedeni, çocuk en başında dikkatli olması, dikkatini toparlaması lazım. İki gün sonra çocuk su birikintisi olan bir yolda yürürken, suya basmadan geçebilmesi için, denge tahtası üzerinde yürüme çalışıyoruz. Diyelim çocukla mandal takma çalışması yapıyoruz. Amacımız çocukla mandal takmak değil aslında. Kıyafetini tutup giyinmesi veya çıkarması için öz bakımın temeli için bu çalışmayı yapıyoruz. Ya da bağcık bağlamanın temelini orada atıyoruz…
SPOR İLE BECERİLERİN BİR ARAYA GELMESİ
“Mesela yakın bir zamanda buraya bir öğrencimiz geldi. Üç yıldır bir kurumda dil eğitimi alıyormuş. Üç yıla yakındır duyu bütünleme eğitimi alıyormuş. Yine üç yıla yakındır spor eğitimi alıyormuş. Kurumumuza geldiğinde, nasılsın diye sorduğumuzda, nasılsın diye cevap alıyorduk. Üç haftalık eğitim sonrasında, nasılsın diye sorduğumuz, iyiyim diyen bir çocuk haline geldi. Adını sorduğumda, cevap veren bir çocuk haline geldi. Dediğim gibi çocukla aktif zaman geçirip sporla diğer becerileri bir araya getirip tamamlamadan kaynaklanıyor. Ayrı ayrı değil de, birleştirerek.
BEDEN EĞİTİMCİLERLE ÖZEL EĞİTİMCİLERİN KOORDİNELİ BİR ŞEKİLDE ÇALIŞMASI
“Özel eğitimi dersini yapar, yaptığı dersi bize anlatır. Biz çalışmaları destekleriz. Öz bakımda da destekleriz, sosyal alan çalışmasında da destekleriz, temel spor becerilerinde de, yaşamın içinde her alanda destekleriz. Yani, masa başında kalmaz o çalışma. Bir rengi masa başında öğrenen çocuk, o rengi kantine gittiğinde, kantindeki dolabın üzerinde de öğrenir, paranın üzerindeki renkte de öğretilir, bahçede, çimenlerde de öğretiriz. Özel eğitimdeki çalışmaları biz yaşama genelleriz. O nedenle biz Beden Eğitimciler, sürekli özel eğitimcilerle koordineli çalışırız…
SPOR İLE ÇOCUK KENDİSİNİ TANIYOR
“Temel spor becerileri veya spor ile beraber, çocuk vücudunda elinin olduğu, kolunun olduğunu fark ediyor. Bacakları, ayakları olduğunu fark ediyor. Vücudunda karın ve göbeğinin olduğu, midesini fark ediyor. Acıktığını, susadığını, tuvaleti geldiğini fark ediyor. Bu fark ediş de sporla birlikte oluyor. Spor olmazsa olmaz mı? Tabii ki olur ama, eksik kalır. Sporla birlikte çocuk farklı kas gruplarını ve beyni kullandığı vakit, düşünmeye başlıyor. Bu vesileyle birlikte de, hayatında hissiyatları hissetmeye başlıyor. Dediğim gibi tuvaletini fark etmesi, susadığını belli etmesi, yemek içmek için yemek sırasına girmesi. Tüm çalışmalar çocuğun kendini tanımasını sağlıyor…
AİLENİN DERSE EŞLİK ETMESİNİN ÖNEMİ
“Her ne kadar Beden Eğitimci olsak da aynı zamanda, bir psikolog gibi hareket etmek durumundayız. Çünkü ailenin motivasyonunu, psikolojik olarak kaygısını üzüntüsünü de anlayıp, aileye bir yol çizmek istiyoruz. Çocuklarla çalışırken, çocuğun hangi seviyeye geldiğini göstermek için bir süre sonra aileyi derslere eşlik ettiriyoruz. Çocuk şu noktadan şuraya geldiğini yansıtan sunumlar hazırlıyoruz. Aileye de siz çalışın onlar başarılır diyoruz ama, bunu aileye yaşatarak öğretiyoruz. Sadece çocuğa değil. Aileyi derse alıyoruz, dersin 10-15 dakikasını aile yapıyor. Bir süre sonra ailenin motivasyonu artmaya başlıyor. Aileye nasıl çalışacağını, çocuğuyla nasıl aktif zaman geçireceğini öğretiyoruz. Aileler derslere eşlik ettiğinde, belli bir dönem sonra aile bize ‘Ben aslında çocuğumu tam manasıyla tanıyamamışım’ diyebiliyor. Aile de çalışmaya katıldığında, yapılan çalışmada aile eksik kalan tarafı gördüğünde ‘Tamam benim çocuğum otizmli ama, çalıştı mı başarabiliyormuş’ diyebiliyor. Çalışmanın içerisinde kaldığında, biraz daha motive oluyor. Çocuk yaşama genellerken, ailenin de bu genelleme de büyük bir katkısı oluyor. Bu çalışmanın içerisine sadece anne dahil olur, baba dahil olmaz ise eksik kalır veya baba dahil olur anne dahil olmaz ise yine çalışma eksik kalır. Babaanne veya anneanne de çalışmaya dahil olmaz ise, yine çalışma eksik kalır. O çocuğun çevresinde kimler var ise, çalışmaya dahil olması gerekiyor...
EĞİTİME NEDEN ERKEN BAŞLANMALI?
“Yakın zamanda 2.5 yaşında bir öğrenci çalışmaya başladı ve 3 hafta sonrasında konuşmaya başladı. Göz teması arttı, parkta oyun oynamaya başladı. Artık annesine ‘Parka gitmek istiyorum, parka gitmek istiyorum’ demeye başladı. 10 yaşında bir çocuk çalışmaya başladığında, bu seviyeye gelmesi çok daha zor. Bilincin gelişim aşamalarında, konuşmanın gelişim aşamalarında kritik yaş 6. O kritik dönemi aştıktan sonra çocuk biraz daha öğrenim yaşı yavaşlıyor Bunun için erken tanı ve erken eğitim çok kıymetli…
‘BEDEN EĞİTİMİ ÖĞRETMENİ OLSAYDIM, BU KADAR HUZURLU OLAMAZDIM’
“Sosyal hayatımızın içerisinde de otizmli bireyler var artık. Diyelim kötü alışkanlıkların var, bir süre sonra bakıyorsun ki o kötü alışkanlıkları bırakmak zorunda hissediyorsun kendini. Sosyal yaşantımıza hep olumlu etkisi var. Annesi ve ablası seviniyor, onlarla beraber sen de seviniyorsun. Annesi ve babası üzülüyor, onlarla birlikte sen de üzülüyorsun. Öğrencin bir şeyi başardığında, o başardığının görüntüsünün çekimini yapıyor aileye gösteriyorsun, aile mutlu oluyor. Aile mutlu olduğunda sen de mutlu oluyorsun. Olumsuz bir durum olduğunda aile üzülüyor, bu durumda sen de üzülüyorsun. Sosyal yaşantımızı, olumlu yönde çok daha fazla etkiliyor. Bir başka iş yapsam, bu kadar huzurlu olmam büyük bir ihtimalle. Beden eğitimi öğretmeni olsam, bu kadar huzurlu olacağımı sanmıyorum. Beden eğitimci olsan daha çok çocuk, burada ise bir çocuk ile aktif zaman geçiriyorsun. Melek gibi, çok özel çocuklar. Bir kişi ile aktif zaman geçiriyorsun ve ona küçük bir şey kattığında, diyelim tuvalet yapmasını öğrendi çocuk. O öğrendiğinin bir ay mutluluğunu yaşıyorsun. Çocuk anlamlı sesler çıkardığında, bir ay onun mutluluğunu yaşıyorsun. Bir yerden sonra senin bir kardeşin, bir arkadaşın gibi oluyor...
OTİZMLİ ÇOCUKLARIN NORMAL OLDUĞUNU FARKETMEK
“Mesela, inatçı öğrenci gördüm. Diyorum ki tam bana benziyor. Veya tam teslim olan öğrenci oluyor, o öğrenci ne derseniz yapar. Onları gördüğümde diyorum keşke böyle olabilsem. Bazen de sessiz olan çocuklar var. Diyorum keşke böyle olabilsem. Bazen çok konuşan çocuk oluyor. Diyorum, ya ne kadar da çok konuşuyor. Aslında her çocuk farklı. Her çocuk, farklı huylardan almış. Bunun hem olumlu, hem de olumsuz taraflarını da görebiliyorsun. Bir süre sonra, normal bireylere de bunu genelleyebiliyorsun. Ben bunu otizmli bireylerde, bunu öğrencimde de gördüm, diyebiliyorsun. Ha, diyorsun bu normal bir şey. Çocuk normal bir şey yapıyormuş. Otizmli çocukların normal olduğunu fark ediyorsun. Bu tespiti yaptıktan sonra, bir heves bir sevinç yaşıyorsun. Bu sevinç bizim işimize karşı motivasyonumuzu artırıyor. Ben, sabah 9 akşam 5 çalışıyorum ve kolay kolay yorulduğumu hatırlamıyorum. Bir dönem antrenörlük yaptım, inşaatlarda da çalıştım. Akşam 5 olduktan sonra ayakta duramayacak hale geliyordum. Burada öyle değil. Akşam olduğunda 1-2 saat daha zaman geçirsem, diyebiliyorsun…
HER BRANŞIN BİR UZMANI VAR
“Her branşın bir uzmanı var, kurumumuzda. O uzmanların belirli hedefleri ölçüsünde adım atıyoruz. Bir süre sonra o çalışmalarda biz de uzmanlaşmaya başlıyoruz. Bu çalışmayı biz de öğreniyoruz. Aynen çırak usta ilişkisi gibi. Bir süre sonra atçılık, binicilik çalışmalarında ben usta olabiliyorum çırak iken. Yüzme derslerinde ben usta olabiliyorum. Mesela, buraya geldiğimde bir çocuğa bisiklet sürdürmeyi öğretmek çok zor gelmişti bana. Nasıl çalışma yapmamız gerektiğini bana uzman bir hocamız öğretmişti. Bir süre sonra 3 ders içerisinde bisiklet sürmeyi öğrettim bir öğrencime. Bir süre sonra kendin zaten uzman oluyorsun. Dedim ya zaten otizm biraz daha komplike bir çalışmadır diye. Böyle olunca da bir süre sonra komplike bir hoca oluyorsun. Her şeyden anlayan bir hoca olmaya başlıyorsun…”
(Devam Edecek)