Asıl tehdit nedir?
Büyük çaplı bir anket yapılsa ve dense ki, “Türkiye için PKK ve FETÖ mü bir tehdittir, yoksa mülteciler mi?”
Mülteciler konusu önemli. Türkiye’ye sığınan mülteciler de sadece Suriyelilerden ibaret değil. Afganlı, İranlı ve daha onlarca ülkeden sığınmacı var ülkemizde.
Meselenin sosyolojik olarak iyi irdelenmesi gerekiyor.
Silahlı terör örgütü PKK ve FETÖ ile sığınmacıları bir tutmamak gerek. Lakin uzun vadede sığınmacılar konusunun da Türkiye için bir sorun oluşturduğu bir gerçektir. Dolayısıyla hepsini değilse de vasıflı ve akademik olanlar dışındaki mültecilerin bir kısmının, gerekli altyapılarının hazırlanarak güvenli bölgelere yerleştirilmesi gerekmektedir.
Mülteciler, kısa vadede vatandaşların günlük hayatını etkileyen bir tehdit değildi.
Fakat 10 yılı aşkın bir süre geçti. Mültecilerin bir kısmı Türk vatandaşlığına katıldı. Kariyeri olanlar iş buldu, parası olanlar iş kurdu. Bir kısmı depremde ve salgın hastalık sebebiyle ölürken, sağ kalanlar ise varoşlarda hayata tutunmaya çalışıyorlar.
PKK ve FETÖ gibi silahlı terör örgütleri eylemle adını duyurup, yeri geldiğinde can almaktan imtina etmiyorlar.
Mültecilerin silahı yok ve bugüne kadar herhangi bir tehdit oluşturacak eylemlerine de rastlanmadı. Mülteci meselesi Türkiye’nin sosyokültürel, ekonomik ve sosyolojik, demografik anlamda bir sorunudur. Dikkat edin; tehdit demiyorum, çünkü tehdit ayrı şey, sorun ayrı şeydir.
Kimliksiz, çaresiz mülteciler ülkemiz için bir tehdit değil, iktidarın çözmesi gereken bir sorundur.
Türkiye için asıl tehdit, iktidarı gereği üzere çalıştıramayan, denetleyemeyen bir muhalefetin bulunmayışıdır. Türkiye’deki muhalefetsizlik olgusunun temelinde yatan gerçek nedir?
Türk siyaseti neden 22 yıldır muhalefet cephesini iktidar yapamıyor?
Muhalefet partilerinin hem aday profilleri bozuk, hem de Erdoğan ekseninde yürüyen, yürümek zorunda bırakılan bir yapıları var. Muhalefetin alternatif bir siyasal projeksiyonu ve geleceğin ufkunu belirleyebilecek dinamikleri yok.
Mevcut parametreler ışığında siyaset yaptığı müddetçe muhalefetin iktidar olma şansı yok. CHP önderliğindeki muhalefet siyasete, topluma dair stratejik okumalar yapamadı.
Türkiye’nin iktidar alternatifi CHP olamaz. Helalleşme kavramıyla yeni kulvarlara oynasa da, aslında CHP’de değişen bir şey yok. Muhalif kanatta Kılıçdaroğlu dışında, şöyle adam gibi bir lider bulunamaz mı?
Muhalefetin adayını dahi Erdoğan belirliyorsa, kısa veya uzun vadede alternatif bir iktidardan bahsedilemez.
Muhalefetin çeperi sürekli daralıyor. Misyon, vizyon, demokratik açılım ve alternatif siyasetten yoksun bir altılı masa yapısının, nasıl bir kepaze oluşum olduğunu hep beraber gördük.
Tüm olumsuzluklara rağmen Erdoğan, miras bırakacağı Türk siyasetinin hâlâ en önemli aktörü. Onsuz bir Türkiye tahayyül bile edilemiyor.
Böyle çapsız, ufuksuz muhalefet yüzünden, Erdoğan, sanki göreviymiş gibi, kendisinden sonrasını da düşünmek zorunda bırakılıyor. Türkiye’nin 50 yılına damgasını vuran Demirel dahi, Türkiye’nin sosyolojisini değiştirecek güce sahip değildi.
Yenildiğinde; şapkasını alıp gitti, sonra geri döndü.
50 yıl söz sahibi oldu ama Türkiye’nin kaderine hükmedecek dinamikleri yakalayamadı.
Siyasal istikrarın sigortası olan Erdoğan, gücünü milletin teveccühünden alıyor. Kısa vadede, bu teveccühün negatif bir iklime dönüşeceğini hiç kimse beklemesin. En başarısız, çapsız siyasetçiler dahi Erdoğan sayesinde kazanabiliyor. Türkiye’nin kaderi Erdoğan’ın elinde. Bunun pozitif yönü kadar negatif cephesinin olduğu da bir gerçek. Erdoğan’ın karizmatik, politik gücü, Türk toplumunun siyasal hafızasını perçinlemiş durumda. Erdoğan, sadece kendi seçmenine hitap etmiyor, muhalefetin seçmeni de onun ne dediğine bakıyor. Siyasette rakipsizlik iyi bir şey değil. Lider kültü ve tartışılmazlığı, uzun vadede tehlikelidir. Statükocu anlayışla siyaset yapılmaz. İktidarın çeperine sıkışan, kendisini yenileyemeyen bir muhalefet, sahi nasıl alternatif olabilecek? İç ve dış siyasete dair ezber bozucu hiçbir dinamiği olmayan bir muhalefetle karşı karşıyayız.
Türkiye, muhalif aktörler tarafından muhalefetsiz bırakılan garip bir ülkedir. İktidarın kendisini yenilemesi, sorgulaması, nerede hata yaptığını irdelemesi dahi, güçlü bir muhalefeti zorunlu kılıyor. O yüzden diyoruz ki, Türkiye için asıl tehdit muhalefetsizliktir. İmamoğlu dahi CHP’yi yeniden muhalefetin lokomotifi yapamaz.
Kendi akıllarınca CHP’deki bu dağınıklığın; İmamoğlu’nun İBB Başkanlığını yeniden kazanmasıyla giderileceğini düşünüyorlar. Aslında İmamoğlu muhteris bir siyasetçi. Karizma var, hitabet var, lakin icraat yok. Yalanı çok söylüyor, vaatlerinde durmuyor. CHP’ye taze bir kan ve heyecan katabilir mi? Bunu başarabilmesi, İstanbul’u yeniden almasına bağlı. Görünen o ki, İstanbul, hem iktidarın hem de muhalefetin kilit noktası. Kim İstanbul’u alırsa, gücünü perçinlemiş olacak. İktidar İstanbul’u alamasa bile, bu ona çok bir şey kaybettirmez. İmamoğlu kazanamaz ise, hem tılsımı söner, hem de başta CHP olmak üzere muhalif cephe büyük bir yara alır.