• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Prof. Dr. Yusuf Özertürk
Prof. Dr. Yusuf Özertürk
TÜM YAZILARI

Yaratılış ve Yaratıcı(40)

23 Kasım 2025
A


Prof. Dr. Yusuf Özertürk İletişim:

Yaratılış ve Yaratıcı(40)

Prof. Dr. Yusuf Özertürk

ALLAH (YARATICI)

B-Hz. RESÛLELLAH (ALLAH’I TANITAN İKİNCİ KAYNAK)

Nübüvvet ve Peygamber                                                                  

*Allah’ı, biz insanlara tanıtan ikinci kaynak ‘Nübüvvet (Peygamberlik-Risâlet-elçilik) görevi ve bu görevle vazifelendirilen Hz. Muhammed (sav)’dir. İnsanlar, akıl yürüterek, bir yaratıcının olduğuna (Allah’ın varlığına) düşünce olarak inansa dahi, Allah’ın isimleri-sıfatları, Allah-Kâinat, Allah-insan ilişkilerinin nasıl olacağı, kulların Allah’a ve birbirlerine karşı ne gibi sorumluluklarının olduğu, Allah’a kulluğu Nasıl yapacakları, ölüm sonrasında-Âhiret’te neler olacağı, hesap, ceza-mükâfatın nasıl olacağı vs. konularda, akıl yürüterek bilgi sahibi olamaz. Bu sebeple, Allah ile insanlar arasında bir aracı kuruma ve bir görevli kişiye ihtiyaç vardır. Bu aracı kurum ‘Nübüvvet (Elçilik-Peygamberlik- Risâlet) vazifeli kişi de bir Elçidir (Peygamber- Nebî).

Nübüvvet;


*Allah ile kulları arasında, Allah hakkında bilmeleri gerekenleri, Dünya ve Âhiret hayatlarıyla ilgili olarak, ihtiyaçları olan uyacakları kuralları, bilgileri, insanlara bildirmek, öğretmek ve nasıl tatbik edileceği ile ilgili bilgileri hâvi elçilik görevidir. Nübüvvet, Vahiy esasına dayanır. İlâhî vahye muhatap olmak, çalışılarak, isteyerek olmaz. Allah, kime Vahiy göndereceğine ve kimi seçeceğine bizzat Kendisi karar verir. Allah, Vahiy göndereceği, Nebî olarak vazifelendireceği kimseyi farklı şekilde donatmıştır. Peygamberler, Beden ve Ruh sağlığı yerinde, akıllı, zeki, hafızası kuvvetli, güvenilir ve ahlâklı kimselerdir. Peygamberler, Allah’ın hidâyeti  (doğruyu-gerçeği bilme) üzeredirler ve bilerek günah işlemekten korunmuşlardır (ismet sıfatı sadece Peygamberlere hastır.). Peygamberler, kendilerinin elçi olarak görevlendirildiklerinin farkındadırlar ve Allah’a tereddütsüz, inanır ve güvenirler. Nübüvvet müessesesi, İlk insan ve ilk Peygamber Hz. Âdem (a.s) ile başlamış ve son peygamber Hz. Muhammed (sav) ile son bulmuştur. İlk Peygamber Hz. Âdem (a.s) ile son Peygamber Hz. Muhammed (sav) arasında sayılarını ancak Allah’ın bildiği pek çok peygamber vazifelendirilmiştir. Kur’ân’da 25’nin adı geçmektedir. Hadis kaynaklarında 124 bin olduğu ve bunlardan 313’nün Resül olduğu bildirilmektedir (Ahmed b.Hanbel, Müsned 5/265-266). Peygamberlerin bazılarına kitap verilmiş, bazılarına da kitap verilmemiştir. Peygamberler, Allah tarafından kendilerine ne bildirilip, ne öğretilmişse, onu değiştirmeden, bozmadan aynı şekilde içinde bulundukları topluma, o toplumun diliyle tebliğ etmişlerdir.

*Allah, ilahi Vahyi tebliğ edecek Elçinin (Peygamberin) toplum tarafından Allah’ın elçisi olduğuna ikna olmaları için, O’na Mucize bahşetmiştir. Mucize; o zamanda bilgi, akıl yürütme ve güç ile yapılamayan ve de akıl ile açıklanamayan olağanüstü olaydır. Mucize, insanların yapmaktan aciz kaldığı olay olduğuna göre, bunun ancak insanüstü bir güç tarafından yapıldığına insanları ikna eder. Peygamber, bu mucizeyi yapanın, kendisini elçi olarak görevlendiren Allah olduğunu topluma isbat etmiş olur. Mucizeler, bir gayeye matuftur ve sadece peygamberlere has ilâhî fiillerdir. Mucize, bir iddia sonucu ortaya çıkan bir meydan okumadır. Mucize, Peygambere inanmayan topluma, onların isteği veya istemeden gösterilen ‘haydi siz de bunun gibi bir şey yapın-meydana getirin’ demedir. Peygamberlerin haricindeki bazı insanlarda görülebilen Kerâmet, İstidrac (insanı azgınlığa sevk eden nimet), sihir vs. hallere mucize denilemez. Mucize, hem Peygamber’in, hem de tebliğ edeceği Vahy’in (Kitab) isbatı için Allah tarafından tercih edilen bir metod olmuştur. Allah, Vahiy göndereceği toplumun sosyo-kültürel yapısını dikkate alarak Peygamberlerine mucize ihsan etmiştir. Bu sebeple her peygamberin mucizesi farklı olmuştur. Mucizeler çağın ve toplumun anlayışıyla konuşur. Mesela; Hz. Musa (a.s) zamanında ‘sihir anlayışı’ revaçta olduğundan, Hz. Musa sihir diliyle (asasını yılan gibi kullanarak) mucize göstermiştir. Hz. İsâ (a.s) devrinde Tıp-hekimlik revaçta olduğundan, Hz. İsâ’ya ölüleri diriltme mucizesi verilmiştir. Devam edecek… 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23