Bu defa “Dindarlar” saldırı altında (!)
Şükürler olsun, mübarek şuhûr-u selâse’nin ilk ayını yarıladık.
Üç aylar deyince ayların sultanı “Şehri Ramazan” ilk aklımıza geleni.
İnşallah Allah Resulü (sav)’in “Ey Allah’ımız! Receb ve Şâbân’ı mübârek eyle, Ramazan’a (bizi) ulaştır” duasının bereketi ile Ramazan’a ulaşanlarımız hakkı ile ihya ederler.
Ramazanların aklımızda kalan diğer bir yönü de, medyada Müslümanlara yapılan saldırılardır.
Hani şu satılmış (gerçekten satıldı) malum medyanın her Ramazan’da “Oruç yiyenler, yobazlar tarafından saldırıya uğradı” yollu haberler yapması adettendir.
Ramazan’ın dışında da, Müslümanlara atfen sık sık “saldırı haberleri” yapılır.
Bu tür haberlerde “saldırganlar” dindarlar arasından, mağdurlar” ise karşı taraftan seçilir.
Bunların kahir ekseriyeti –çok şükür ki– asılsız çıkar.
Ne var ki, habis ruhlularca “atılan çamurlar temiz vicdanlarda onarılmaz yaralar açar”.
Yine, “yaşam biçimine saldırı” ve “mahalle baskılarına” ilişkin haberler de sıkça başvurulan tahrik yollarındandır.
Bu gidişi, birilerinin deyimiyle tam da “kanıksamışken”, bu defa haberler “yön değiştiriverdi”.
Geçen haftalarda iki ters yönlü saldırı birden yaşadık.
İkisinin de yaşandığı yer İstanbul.
Biri havaalanında, diğeri metroda cereyan etti.
Her iki vaka-i hayriye de (inşallah uyanışımıza vesile olur) “kıyafet tercihi” yüzünden cereyan etti.
Birinde saldıran erkek, mağdur olan hanım.
Diğerinde saldıran hanım, mağdur olan erkek.
Biri tükürük püskürtüyor, diğeri salya savuruyor.
Basından izleyebildiğim kadarı ile her iki olayda da mağdurların bir tahriki yok.
Bilakis ağır başlı ve vakarlı bir duruşları var.
Vallahi her iki kardeşimizi de saldırganları, “it ürür kervan yürür” diyerek kaale almadıklarından dolayı tebrik ediyorum.
Çünkü Allah Resulü (sav) de bu tür aşağılık tecavüzlere sıkça maruz kalmış, ancak duruşunu değiştirmediği gibi davasından da milim geri gitmemişti.
“Eğer amacımız bataklığı kurutmaksa, sineklerle uğraşmanın bir getirisi yoktur”.
Ancak, ahlâk ve hukuk kuralları içerisinde tepkimizi göstermediysek de, imtihanı “kaybettik” demektir.
Bu değerlendirmeler, madalyonun bize bakan yüzüne göre idi.
Bir de diğerlerine bakan yüzü var.
Bu tükürüklü-salyalı saldırılardan dolayı, acaba laik vicdanlar ne hissettiler?
Mesela en hafifinden “yapılanın yanlış olduğunu” şartlanmış vicdanlarına söyletebildiler mi?
Yoksa “aferin size, yobazlara haddini bildirdiniz” mi dediler.
Bizim laikçiler “laiklik din ve vicdan özgürlüğüdür” diye sürekli bize üst perdeden bindirirler ya!
Acaba, bu defa yandaşlarına, kerhen de olsa, laikliği koruma adına bir kınama mesajı göndermişler midir?
Ben gönderenine rastlamadım.
Beni şaşırtanlar varsa, mesajlarını burada yayınlamaya hazırım.
Umarım olaylar yargıya intikal ettiğinde, suça uygun bir ceza verilir.
Gerçi, bunca edepsizliğine rağmen, “pişman değilim” diyene hangi hukuk kuralı uygulanacak ki!
Her şeye rağmen, “birbirimizi anlamak” ve bu ülkede “kardeşçe yaşamak” zorundayız.
Çünkü BİZ ÜMMETİN ÜMİDİYİZ.
Aksi halde, kaybeden hepimiz olacağız.
Hayırlı Cumalar…