• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Osman Atalay
Osman Atalay
TÜM YAZILARI

Tarım politikamız ve okuyucu mektupları - 1

02 Haziran 2020
A


Osman Atalay İletişim: [email protected]

“Yolları ayrı olanlar, birlikte plan yapamazlar.” Konfüçyüs

Tarım politikaları, 70 yıldır seçim kazanma endeksinde. Verilen krediler takip edilmiyor. Bilimsellikten uzak uygulama ve destek politikaları bizi bu noktaya getirdi. Köyde tarım, hayvancılık yapmaktansa, şehirde kapıcı olmayı tercih eder oldu insanımız.

(Türkiye tarım politikalarımızı yazarken okuyucudan gelen mektupları paylaşmayı uygun gördüm.)

Türkiye bir an önce acilen kendi tohumunu ekip tarıma birinci derecede önem vermeli. Keza hayvancılıkta öyle hayvan çok olursa ithal etmemiz gerekmez. Ne kadar çok hayvan o kadar et uygun fiyata geriler.

İbrahim Saraçoğlu Hoca, yerli, milli tohum çoğaltıyor. Emine Erdoğan’a köylüler sandıklarındaki ata tohumlarımızı veriyorlar fakat Trakya’da bir köyümüzde yerli, iri çekirdekli organik karpuz ile domates çekirdeği bulamadım.

18 yıldan beri belliyorlar hâlâ buğday dışarıdan, şeker dışarıdan, et dışarıdan, bakliyat dışarıdan, yem dışarıdan, saman dışarıdan ithal edildi. Görünen o ki artık küresel ısınma ile tüm dünya panikte, bundan sonra tarım ürünleri kolaylıkla dışarıdan alınamayacak.

Sesimizi kimse duymaz. Eğer aç kalırsak yetkililer zoraki bu konuya eğilirler. Sulu tarım yoksa üretimle uğraşmak zararına çalışmaktır. Öncelik sulu tarımda. Bugüne kadar hiçbir iktidar sulu tarıma geçmeyi aklına bile getirmedi. Bu konuda biz iflah olmayız.

Tarımsal araştırma müdürlüklerini işlevsiz duruma getirdik. Köylülerin şehirlere neden göçtükleri belli, Almanya, İngiltere, Fransa, Amerika, Hollanda, İsviçre dahi önce bir tarım ülkesi, patates tohumumuz Fransa’dan gelir, Rusya’dan buğdayımız gelir, nektarin fidanımız İspanya’dan gelir, bu güzel günlerimiz gelecekte bu apartmanlarda oturup zerre kadar üretim yapmayan bu insanlar çok pişman olacaklar, tarımla uğraşana zavallı gözüyle bakılıyor, şimdi güya hazine arazilerini çiftçiye veriyoruz.

Peki, gerçek durum ne? Lafla peynir gemisi yüzmez, bir tek sorunu söyleyeyim, tarla yolu yok, bahçe yolu yok Türkiye’de, köye iyi kötü gidersin ama tarlaya gidemezsin, çamurun kurumasını beklersin veya komşunun tarlasından geçiş istersin.

Su sorununa girmeyeceğim, köylüde üretim bilgisi yok. Hayvancının ahırı yok o tenteye ahır denmez. Yem satın alınarak hayvancılık yapılmaz, kendi yemini kendisi üretmeli bunu bilmiyor köylü.

Ziraat mühendisleri, tarım müdürlüklerinde, birer sekreter gibi akşama kadar oturuyorlar. Sistemin bozukluğundan üreticiyle yüz yüze gelemiyorlar ki, zaten bizim üreticimiz de her biri eğitim sisteminin mantalitesinden bilime inanmıyor.

Her biri kendini filozof sanıyor, bu durum düzelir mi? Kesinlikle hayır, inanmıyorum.

Tarlada serada çalışmayı zül kabul ediyorlar, kahvede oturur sokakta gezer, “işsizim” der ama bir kilo domates toplamayı ayıp sayar, bu zihniyet bu sistem ile değişmesi çok zor.

Şehirler, ilçeler, köyler bu konuda yarışmalı, kampanya açılmalıdır. Toprağın cinsi, iklim koşulları ve uygun olan ürün nedir, önce katma değeri yüksek ürünler seçilir ve takibi yapılır.

Bunu nasıl devlete duyuracağız, bir karış toprak kalmamalı ekilmedik. Endüstri ürünleri ekilmeli, kampanya yapılmalı, haydi çiftçiler, haydi ziraat mühendisleri göreve, muhtarlar, kaymakamlar, valiler, haydi iş başına, herkes kendi köyünde, ilçesinde, ilinde hayvancılıkta da bir yarışa girmeli.

Bu köy muhtarları ile belediyeler niçin hayvancılık ve tarım işiyle uğraşanlara engel olmaya çaba gösterirler. 15 kilometre uzakta bir çiftçi ya da hayvancı ne zararı var ikide bir zabıta gönderip burası belediye mücavir alanına girer yapamazsın diye köylüyle uğraşır, zorluk çıkarır, amaç ne?

Küresel ısınma kaynaklı azalan yağmurlar nedeniyle basınçlı sulama suyu çiftçinin tarlasına kadar götürülüp çiftçinin ürününün bol ve ucuz olmasını sağlamakla, sulanan tarlalar da ikinci, üçüncü ürün olarak aşırı dışa bağımlı olduğumuz, yağlı tohum ve yem bitkilerinin ekimini teşvik etmekle tarıma destek olunur.

Bunun için çiftçinin ayağına kadar gidip örnek tarım uygulaması yapacak ve çiftçileri tarım teknikleri konusunda bilgilendirmek için her beş, on köyden sorumlu olacak ziraat mühendisleri istihdam etmekle tarım desteklenir.

İnşaat ile müteahhit zengin etmekten, tarım için bir şeyler yapmaya fırsat bulunamıyor ki. Tarım ve hayvancılık bir ülkenin en stratejik alanıdır. İnsanlar her şekilde yaşar ama gıdasız yaşayamaz.

Şunu hep merak etmişizdir. Sulamada fahiş yüksek girdi rakamları, gübre, elektrik giderleri, il, ilçe tarım müdürlüklerinin işlevsizliğine kim dur diyecek.

Bir soru; 1 torba gübre 100 lira, 1 torba tohum 100 lira, mazot 6 lira, işçi paralarını saymadık. Bu çiftçi, bir avuç tüccarın, kabzımalın, komisyoncunun vicdanına, bir de madalyonun öbür yüzü var. Tarım arazilerini toplulaştırma küçük çiftçiyi, küçükbaş, büyükbaş hayvancılığı bitirdi. 12 yıllık eğitim, tarıma, hayvancılığa en büyük darbeyi vurdu. Kendi kendine yeten modelden, metropol ve zenginlerin arazilere de pay kapma yarışına nasıl geldik, kimse bunları konuşmuyor.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

yaman

Sorun belli, cozum oda belli peki neyi bekliyoruz?

Cafer Güneş

Değerli abim söylediğin hepsi doğru devlet gerçek tarıma tam destek vermiyor ben şahsen 80 dúnume yakın arazimiz var gelip İst çalışıyorum
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23