Kutlu Savaş’a gerek yok, bir gözlük yeter
Kutlu Savaş’a gerek yok, bir gözlük yeter
MURAT ALAN
Türk siyasetinin son dönemdeki en büyük yolsuzluk operasyonları, İstanbul merkezli olarak başlayıp Adana, Antalya ve Manavgat gibi CHP’li belediyelere uzanan soruşturmalarla genişliyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’in yürüttüğü bu operasyonlarda, eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu dahil onlarca kişi gözaltına alındı ve çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı. Manavgat’ta bir belediye başkan yardımcısının odasındaki baklava kutusundan çıkan 110 bin Euro, İBB iştiraklerindeki milyonluk usulsüzlükler ve kamera sistemlerinin sistemli şekilde devre dışı bırakılması gibi skandallar, CHP’nin “temiz siyaset” iddiasını yerle bir etti.
Manavgat’taki 110 bin Euro’luk rüşvet olayı, CHP’li belediyelerdeki yolsuzluk düzeninin bir istisna değil, organize ve kökleşmiş bir sistemin parçası olduğunu gösteriyor.
Operasyonlar sırasında ortaya çıkan diğer bulgular ise tabloyu daha da netleştiriyor..
İBB iştiraklerinde yüz milyonlarca lirayı bulan usulsüz ödemeler..
Kamera kayıtlarının sistemli olarak silinmesi ya da bantlanması..
Belediye kaynaklarının, parti içi delege sistemini dizayn etmek için kullanılması..
Rüşvet paralarının lüks mekanlarda, bar ve pavyonlarda dağıtılması..
Bütün bu gelişmeler, CHP’nin sadece bir “belediyecilik” değil, aynı zamanda bir “rant organizasyonu” haline geldiğini gözler önüne seriyor.
Gündem bu kadar sıcakken, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun “her türlü siyasi baskıdan bağımsız özel savcı atanmalı” şeklindeki önerisi dikkat çekti.
İlk bakışta tarafsızlık vurgusu taşıyan bu çıkışın, gerçekte CHP üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik bir taktik gibi göründüğü vurgulanıyor.
Yargı ve siyaset çevrelerinde bu öneriye 3 başlıkta karşı çıkılıyor.
1. Zaten Bağımsız Yargı Var: Türkiye’de Cumhuriyet savcıları CHP’li belediyelerdeki usulsüzlükleri belge ve delillerle ortaya koyuyor. Davutoğlu’nun önerisi, mevcut yargı sistemine güvensizlik anlamına geliyor.
2. Susurluk Benzetmesi Yanıltıcı: Susurluk Raporu, devlet içindeki illegal yapılanmaları deşifre etmek için hazırlanmıştı. Oysa bugünkü operasyonlar, doğrudan rüşvet ve kamu zararıyla ilgili; delilli, belgeli vakalar.
3. “Herkese Bakılsın” Tuzağı: Bu tür öneriler, “CHP’yi konuşmayalım, iktidarı da tartışalım” diyerek dikkat dağıtma ve dosyaların üzerini örtme stratejisinin parçası.
Muhalefetin bu konudaki tavrı, siyasi ikiyüzlülüğün açık bir örneği olarak görülüyor..
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ve Davutoğlu, etik ve şeffaflık nutukları atarken CHP’deki yolsuzluklara dair ağızlarını açmıyor. Oysa AK Parti’ye yönelik, ispatlanmamış iddialar ya da iftiraları yüksek sesle dile getirmekten geri durmuyorlar.
Seçici ahlak diye bir kavram mı geliştirildi?
Baklava kutusundaki Euroları görmek için Kutlu Savaş’a ihtiyaç duymak?!
Özel yetkilerle donatılmış bir komisyon oluşturmak…
Ne bileyim biraz şey geldi bana.. komik geldi.. Bence bir gözlük ve gelecek kaygısından uzaklaşmak yeter gibi..
Medyanın durumu da içler acısı..
Manavgat’taki “baklava kutusu” skandalı bazı medya organlarında küçük bir dipnot olarak geçerken, iktidara yönelik iddialar manşetlere taşınıyor. Olayların ciddiyeti, ideolojik taraftarlıkla gölgeleniyor.
Operasyonları yürüten savcılar siyasi motivasyonla suçlanıyor. Aynı kişiler başka konularda “yargı bağımsızlığı” savunuculuğuna soyunuyor.
Muhalefetin en sık başvurduğu savunma mekanizması, “AK Parti’de de yolsuzluk var” demek. Bu, adeta bir katilin “Başkaları da cinayet işliyor olabilir” diyerek kendi suçunu meşrulaştırmaya çalışmasına benziyor.
Manavgat’taki rüşvet pazarlıkları gibi belgeli vakalar ortadayken, bu tür kaçamak ifadeler siyasi ahlakla izah edilebilir mi?
CHP’deki yolsuzluk kültürü artık münferit olaylardan ibaret değil. Manavgat’taki paralar, İBB iştiraklerindeki kayıplar ve silinen kayıtlar; partinin belediyeleri nasıl birer çıkar ağına dönüştürdüğünü açıkça gösteriyor. Daha da acı olan, bu kadar somut delile rağmen medyanın ve muhalefet partilerinin sessizliğidir.
Davutoğlu’nun “özel savcı” çıkışı, tam da bu çürümenin üzerini örtmeye yönelik bir manevra. Oysa çözüm net ve basittir..
CHP, önce kendi içinde temizlik yapmalı. Yargının işine müdahale etmeyi bırakmalı. “AK Parti’ye de bakın” söylemi yerine, kendi içindeki kirli düzeni ifşa etmeli. Bir arınma sürecine girip temizlenmeli.
Türk siyaseti bu ikiyüzlülüğü daha fazla taşıyamaz. Yolsuzluk kimden gelirse gelsin, yargı önünde hesap verilmelidir. Bence Davutoğlu’nun “özel savcı” önerisi ise, bu hesaplaşmayı sulandırma çabasından ibarettir. Nazik bir üslup kullanmaya özen gösteriyorum, yüz yüze baktığımız ve inşallah bir gün yeniden bakacağımız insanlara karşı kırıcı olmak istemiyorum.
Açık yolsuzlukla ilgili de “ama, fakat, lakin” denilmesini kabul edemiyorum.
CHP’nin baklava kutularından taşan Eurolar, Manavgat’taki pazarlık masaları, İBB’deki örtbas girişimleri ortadadır. Şimdi sıra muhalefetin, bu gerçeklerle yüzleşmesinde. Aksi takdirde bu çürüme, yalnızca muhalefeti değil, Türkiye’de demokrasiyi de derinden yaralayacaktır.
Selametle..