• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Hüseyin Acarlar
Hüseyin Acarlar
TÜM YAZILARI

Zamanı Anlamak /Anlamlandırmak (1)

28 Aralık 2020
A


Hüseyin Acarlar İletişim:

“Bahçede çiçeklerle uğraşıyorsunuz. Salonda TV seyreden çocuklarınızın çığlığı ile irkiliyorsunuz. Koşuyorsunuz içeriye. Çocuklar ekrana kilitlenmişler, gözleri korkudan büyümüş. Ekrana bakıyorsunuz. Sakin sakin çayını içen birinin görüntüsü var. Hiç bir şey anlamıyorsunuz… Çünkü katilin o tasa zehir koyduğu sahneyi görmediniz. Sizin için sıradan bir çay tası geçmişte katilin zehriyle, gelecekte ise çayı içenin kaçınılmaz ölümüyle bağlantılı. Ama siz ne geçmiş ne de gelecekle ilişkilendiremediğiniz bu sahneyi (anı) anlamıyorsunuz.”

( Daniel L. Schacter; The Brain(beyin), the Mind (akıl), and the Past (geçmiş))

Geçmişten ve gelecek olanı bilemeden anı yaşamak, varoluşsal hakikati perdeler. Hakikat, geçmişle yani öncesiyle “yaşanan anı/ hali” anlamlı kılar.

Yaşanan halin/anın hapishanesine düşmeden ve zamanı ve anı ıskalamadan “geçmiş”, “şimdiki hal”, “gelecek” kelimelerinin fonetik, morfolojik/sentaks durumları parantezinde; insan, zamanı yaratan ALLAH‟ın bu kavramdan nezih olduğunu hatırlayarak vakte anlam yükleyebilir. Tanımlayamaz ama anlamlandırılabilir.

Zamanı yöneten bir güç sahibi vardır ki O; gece, gündüz, güneş ve ay, yani bizi zamanı adlandırmaya götüren her şeyin ardındaki yegâne yönetici, ALLAH’tır. Aristoteles'in “hareket eden her şeyin bir hareket ettiricisi vardır” ifadesinin ontolojik karşılığını bizde şöyle formüllendirebiliriz. ALLAH, hareket etmez çünkü mekândan münezzehtir. Hareket ettirir ezel ve ebeddir (başlangıcı ve sonu olmayan) çünkü zamandan münezzehtir.

Allah, bizim sadece varlığını kabul edeceğimiz bir varlık değildir. O isimleri olan, özellikleri olan bir 'mutlak hakikattir. O'nun isimleri, insanların isimlerini ve ahlak ilkelerini doğurmuştur.

Ahlakın temel ilkeleri olan; merhamet/Abdürrahhim-Abdurrahman - Rahime, bilgi /Bilge- lim, Adalet / Adile-Adil, doğruluk / Ebu Bekir- Berk, mücadele /Cahit- Mücahit, sabır/Sabahat-Sabri-Sabriye, fedakârlık, güzellik /Hüseyin-Muhsin- Gül, cömertlik /Semiha- Mert… Vb. hepsi ilahi isimlere dayanır. En güzelini, en yakışanını kendine isim yapan insan, kendisi ve mutlak hakikat arasındaki bağı özündeki vicdan ve isimlerdeki ahlakı merkez alarak kurmuştur. İnsanlık tarihi boyunca, insan ismine yaklaştığı oranda evrensel ahlak diline yaklaşır. 'Güzel ahlakı tamamlamak' insanda nüve olarak bulunan ahlakı Allah'a bağlayarak ikmal etmek demektir.

Ludwig Wittgenstein; “Kelimelerin anlamları bizim dışımızda ve bizden bağımsız bir güç tarafından verilmez ki onların gerçek anlamları üzerine bilimsel araştırmalar yapılabilsin. Bir kelimenin anlamı ona kullanan kişinin verdiği anlamdır” der. Ve bir zaman oldu insan var. İnsan, zamanla olan ilişkisini anlamlı hale getirmiş ise kendini ad ve sıfatlarıyla tanımlayabilir.

İnsan için “Geçmiş (mazi)”, yeniden yaşanmaz. Gelmiş ve geçmiş, bitmiştir. Geçmiş hakkında pekâlâ, konuşabiliriz. Geçmiş fiili mazidir ancak yaşanmış ve bitmiş olan geçmişte konuşamayız. “Gelecek” (ati), daha gelmemiş olduğu için yaşanmamış/yaşanamaz olanı ifade eder. Geçmiş yaşanmıştır. Dolayısıyla geçmişin bir doğrusu yanlışı vardır. Geleceğin yoktur.

Geleceğe dair kavram, istif’al babından türetilen “istikbal”dir. İstikbal ( Ati-gelecek), hukuk diliyle mutlak butlan (yok hükmündedir) olandır.

Geleceğe dair sadece ahirete iman edenler konuşabilir. Ateist konuşamaz. Ateistin ufuk çizgisi mezarla biter.

Hedonistin(hazcı) geçmişi yoktur, geleceği de umarsızdır. O domuz bir İngiliz gibi mutlu olma/ J.Stuart Mill/ peşindedir. Deistin sorgulayıcı yanı metafizik algıda kadük kalmasından ötürü /Lock, j.j Rousseau, Voltaire/ zayıf karakterdedir.

Yaşanan şimdikidir, “hal (an)”dır.

“Geçmiş” de, “gelecek” de “şimdiki halin” içinde mevcut değil. Fâili (fiili yapan), mef'ulü (fiilden etkilenen) veya her ikisinin durumunu bildiren “hal” sorumluluğu ve sorunluluğa işaret eder. Birinci derecede sorumluluk “an”a dairdir. Kadim geçmiş, halin kıymetini ifade için "İbn'ul-Vakt" kavramını kullanmıştı. “An”a dair konuşurken de maziye atıf vardır. Mazi yoksa şüphe vardır. “An”a ve geleceğe dair temellendirme mazideki tecrübeye dayanır.

Geçmiş zamanın kazası olmaz. İstikbalse beklemez gelir. Şimdiki hal, geçmiş tecrübeyle geleceği tasarlamadır.

Kur'an-ı Kerim'de mutlak manada veya mutlaka yakın müphem, belirsiz müddette zamanı ifade eden kelimeler azdır. Buna mukabil, yıl, ay, gün, gece, gündüz gibi çeşitli uzunlukta ama sınırlı, bölümlü, başlangıç ve sonuç hudutları çizili insan hayatının çeşitli dilimlerini ifade eden tabirler fazlasıyla ve yeminler edilerek dikkat çekici ve çokçadır. Sure isimlerinin zamanla ilgili olması ayrı bir tefekkürü zorunlu kılıyor.

Kuran-ı Kerim, kâinattaki varlık ve olaylardan yola çıkılarak sınırlanmış belli bir an'ın yardımıyla elde edilen ölçülebilen bir takvim dâhilinde nesnel zamandan haberdar eder. Bunu sure başlarında yeminle başlatır
"Asra yemin ederim ki, insan gerçekten ziyan içindedir" Asr (zaman) suresi; 1-2

Zamanın önemine işaret eden bu iki ayet ile ölçülebilen bir zamanda ölçüyü kaçırmış olanın geriye dönüşü olmaksızın kaybettiği bir vakte işaret var.

"Kuşluk vaktine ve sükûna erdiğinde geceye yemin ederim ki" Düha (kuşluk vakti) suresi; 1-2

"(Karanlığı ile etrafı) bürüyüp örttüğü zaman geceye, Açılıp ağardığı vakit gündüze yemin ederim ki" Leyl (gece) suresi; 1-2

"Güneşe ve kuşluk vaktindeki aydınlığına, Güneşi takip ettiğinde aya, Güneşi açığa çıkarttığında gündüze, Güneşi örttüğünde geceye, Gökyüzüne ve onu bina edene, Yere ve onu yayıp döşeyene yemin ederim ki, “Şems (güneş ) suresi; 1-6

"Fecre, On geceye, Çifte ve Teke. Her şeyi karanlığı ile örttüğü an geceye yemin ederim ki, bunlarda akıl sahibi için elbette birer yemin (değeri) vardır" Fecr ( tan yerinin ağarması vakti) suresi; 1-5

“Gökyüzüne yemin ederim ki" Târık ( şiddetle çarpan, vuran, gece gelen şey) suresi; 1

"Dönüş sahibi olan (yağmur yağdıran) göğe yemin ederim ki/(nebat ile) yarılan yere yemin ederim ki Kur'an (hak ile batılı) ayıran bir sözdür" Tarık; 11-13

"Şafağa, geceye ve o anda basan karanlığa dolunay olmuş aya yemin ederim ki, halden hale geçeceksiniz“ İnşikak (yarılmak) suresi; 16-19

Kur'an'ın indirildiği vaktin adı Kadir gecesidir. Ve belirli vakitlere yemin edilir.

Akıl, zamanı çözdüğünü zannederek halüsinasyon geçirdi. Çölde ve sıcak asfaltta buharlaşan su görmek gibi. Hakikatte biri sıcak diğeri soğuk farklı yoğunluktaki iki hava katmanının yan yana gelmesinden kaynaklanan bir yansımaydı görünen. İnsan güneşe baktığında onu parmaklarının arasına alabileceğini görür. Ama hakikat öyle değildir. Zamanla yarışılmayacağını da zamanla öğrenir insan. “Akıl, her şeyi çözemez” demek basiretli aklın alametidir. Akılın haddini bilmesidir. Beş duyunun ve aklın putlaşması aklımızın değil modern bilim dinin itikadıdır.

Devam edeceğiz.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

DELİ EMİN

Ahanda benim aklıma gelmişti dinime imanıma. Akıl herşeyi açıklayamaz zamanla yarışamaz yeminle başlar

NE ÖNEMŞ VARKİİİ

İmamlara cenaze namazı kıldırmama hakkı verilmelidir
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23