Aklın İbadeti İlimdir, Akılsızın İbadeti Zulümdür
Evvel emirde aklı olmayanın ibadet sorumluluğu yoktur. Pek tabiidir ki aklı örtülmüşte ilim aranmaz. İmanın zıddı “küfr “ kelime olarak, örtmek, gizlemek manasına gelir. İlimden yoksun akıl örtülmüş haliyle küfre delalet eder.
Vahye muhatap olan insan, ilme muhat kılınır. Akletmesi gerekir ki itaat etsin. Bu da düşünceyle gerçekleşir.
Düşünmenin merkezi kalptir. Zihin düşüncenin gönderdiklerini işler. Ondandır ki işittik ve itaat ettik deriz. İmanın tanımı o nedenle kalb ile tasdik dil ile ikrardır.
Her işiten itaat eder mi? Etmez. Öyle olsaydı herkes iman ederdi. Zira kalbin akletmesini örten (küfr) perde, imanı engeller.
İlim bir tasniftir (sınıflama). İlim, akıl, ibadet üçlüsü ibadet merkezli olarak ilerlerken yeni tasnifi zorunlu kılar.
Bu tasnif; fürû-i fıkhın temel üç bölümü olan İbadet, muamelat ve ukubattır.
İslâmî literatür ibadeti, insanın, hayatını daima Allah’a karşı saygı ve itaat bilinci içinde sürdürmesi şeklinde tanımlarken, buna kulluk duyarlılığını da ekler. Kulluk duyarlılığı içinde de ubûdiyyet ve ubûdet terimlerine yer verir.
Ubûdiyyet Allah’ın kulun yaptıklarından memnun olması, ibadet ise kulun “O” nun razı olacağı işleri yapmasıdır.
Râgıb el-İsfahânî; “Müfredat” adlı sözlüğünde ibadeti, “alçak gönüllülüğün en ileri derecesi” ubûdiyyeti ise “alçak gönüllülüğün dışa vurulması” şeklinde açıklamakta ve dolayısıyla ibadeti ubûdiyyetten daha önemli görmektedir. Buna göre ibadette belirli davranış şekilleri öne çıkarken ubudiyette ahlâkî ve mânevî öz ağır basar.
Muamelat; Geniş anlamıyla fıkhın ibadetler dışında kalan kısmını, dar anlamıyla daha çok mal varlığına ilişkin hükümleri ifade eden bir terimdir.
Ukubat; İslâm hukukunda şer’î olarak belirlenmiş yahut yetkililerin takdirine bırakılmış bütün cezaları ve ibâdât ile muâmelâtla birlikte fürû-i fıkhın temel üç bölümünden birini ifade eden bir terimdir.
Bu ön bilgilerden sonra bu tasnifleri içinde barındıran ibadet akıl sahipleri içindir. Aklı olmayanın ibadet sorumluluğu olmaması bundandır. Ulema ibadeti;
İbadetin ahkâmı, ibadetin adabı, ibadetin esrarı biçiminde tasnife tabi tutar.
Ehli İrfan, ibadetle ubûdiyyet arasında bir fark gözettikleri gibi ubûdeti de ubûdiyyetten daha üstün bir mertebe kabul etmişlerdir. Bu terimler arasındaki farklılığa işaret eden ariflerden ilkleri Kuşeyrî’nin mürşidi Ebû Ali ed-Dekkāk ile Hakîm et-Tirmizî’dir. Dekkāk’a göre Allah’a kulluğun ibadet, ubûdiyyet ve ubûdet olmak üzere üç şekli vardır. İbadet ilme’l-yakīn (avam), ubûdiyyet ayne’l-yakīn (havas), ubûdet hakka’l-yakīn (havâssü’l-havâs) mertebesindeki sâlikler için söz konusudur. Bir başka taksime göre ibadet mücâhede sahibi içindir, çünkü o amel sahibidir ve bir karşılık beklentisi vardır. Ubûdiyyet mükabede (sıkıntı) sahibi içindir. Çünkü o hal sahibidir ve rıza, teslimiyet içindedir. Ubûdet ise Hakk’a teveccüh ve murakabede bulunan müşahede ehlinin sıfatıdır ve tam teslimiyet ve muhabbet üzeredir (bknz Kuşeyrî, s. 341).
İbadetin ahkâmı derken; Namazın ahkâmı (ahkamü’s selat), Haccın ahkâmı (ahkamül hac), Orucun ahkâmı (ahkamü’s sevm) gibi bu ibadetlerin yapılış şeklini ihtiva eden hükümlerden oluşur. Yani Namaz nasıl kılınır, oruç kimlere farzdır? Haccın şartları gibi durumlar ibadetin ahkâmı içinde yer alır.
İbadetin adabına gelince; edep dairesinde ibadete durmaktır. Riyadan uzak ibadet, ibadetin adabındandır. Hayr işlerken sağ elin verdiğini sol elin görmemesi ibadetin adabı muaşeretindendir.
İbadetin esrarı, ondaki hikmeti ifade eder ki “kadir suresi bin aydan daha hayırlıdır”ayeti ibadetin esrarındandır.
Ramazan ayında oruç ibadetin ahkâmındandır. Fakir gurebaya yedirildiğinde gösterişten uzak durmak adatandır. Ramazanın içindeki Kadir gecesi inin faziletini kavramak, hikmeti fehm etmek ibadetin esararındandır. Üçünün anlaşılması ibadetin akıl ve ilimle olan münasebetiyle doğrudan alakalıdır.