• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Halit Kanak
Halit Kanak
TÜM YAZILARI

Eşkinci Ocağı'nın kurulması ve Yeniçeri Ocağı'nın imhası (11 Haziran 1826)

12 Haziran 2021
A


Halit Kanak İletişim:

Sultân II. Mahmud, çalışma odasında hiç kaldırmadığı seccadesinde sabah namazı vakti girmeden hemen önce kıldığı teheccüd namazı sonrası duâsını şöyle tamamladı; "Yarabbi almış olduğum bu kararı hakkımızda hayırlı kıl, bizlere güç kuvvet ver, bizleri mahcûb eyleme, bizleri muvaffak ve muzaffer eyle. Devletimizi ebed-müddet dâim eyle.."

Ertesi gün 25 Mayıs'tı. Şeyhülislâm Tahir Efendi yeni bir ordu kurulmasıyla ilgili fetvâsını verecek, ardından şer yuvası Yeniçeri Ocağı ve avanesinden gelecek tepkilere bakılacaktı.

SultânMahmud, üzerindeaylarca çalışarak büyük bir gizlilik içinde yürüttüğü yeni bir ordu kurma düşüncesini en güvendiği komutanlarla paylaşmış ve onları önemli görevlere getirmişti. Bunlar; çok itimat ettiği Yeniçeri Ağası Celaleddin Paşa, İstanbul'un Rumeli Kıyıları Muhafızı Hüseyin Paşa, Anadolu Kıyıları Muhafızı İzzet Mehmed Paşa, SadrâzamBenderli Selim Paşa ile Şeyhülislâm Tahir Efendi idi.

Artık harekete geçebilirdi. Öyle yaptı. Önce Şeyhülislâm Tahir Efendi 25 Mayıs'ta yeni bir ocağın kurulmasıyla ilgili fetvasını verdi.

Ardından oldukça temkinli davranarak yeniçerileri ürkütmeme adına yeni bir ordu kurulduğunu bunun çekirdeğini oluşturacak 7.650 kişilik eratın yeniçeri taburlarından seçileceğini duyurdu.

Yeniçeriden tek bir ses dâhi çıkmamıştı. Bunu fırtına öncesi sessizlik olarak yorumladı. Fakat ordu kurma çalışmalarını aksatmadan yürüttü.

Takvimler 11 Haziran 1826'yı gösteriyordu ki, modern ordu için Avrupa tarzında üniforma giydirilen askerlerle, yeni kurulan ordunun ilânı için bir tören yapıldı. Çeşitli gösteriler sonrası yapılankonuşmalar ve duâların ardından yeni kurulan ordunun sayısız faydaları anlatılarak "Eşkinci Ocağı" (Özel Kuvvetler-Özel Harekât) adı altındailânı yapıldı veordu 12 Haziran'da tâlime başlatıldı.

Rengârenk üniformalar içinde pek de iyi gözüken askerlerin töreni ve ilk gün eğitimleri tamamlandığındarahat bir nefes alındı.

Ancak; kurduğu Nizâm-i Cedid Ordusunu zorbaların baskısıyla lağvetmesine rağmen yinede şehid edilen amcası III. Selim'iaklından hiç çıkarmayan SultânMahmud, herihtimâle karşı Kapıkulu Subayları ile Paşalarına, herhangi bir ayaklanmaya karşı tedbirli olmalarını hatırlattı.

Beklenti uzun sürmedi. İhtilâl padişahın tahmininden deönce patladı. Eşkinci Ocağı'nın ilânının üzerinden üç gün geçmişti ki, Yeniçeriler 14 Haziran akşamı ayaklandılar ve aynı sabah Et Meydanı'nakurdukları kazanlarının etrafında sabahın erken saatlerinden itibâren "istemezûk" diye bağırmaya başladılar.

İstanbul halkı panik halinde evlerine kapandı. Savaş meydanlarından kaçmaktan başka bir işe yaramayan bu zorbalar kimbilir kaç kişinin canını yakacaklardı yine.

Aynı gün harekete geçen SultânMahmud, daha geceden, bütün devlet erkânının Topkapı Sarayı'ndaki senet odasında sabah erkenden toplanması için haber salmıştı.

Bu arada Sadrâzâm boş durmamış, Ağa Hüseyin Paşa ile İzzedMehmed Paşa'ya askerleriyle şehre inmesini istemişti.

SultânMahmud belinde kılıcı olduğu hâlde, senet odasından içeriye girince bütün erkân ayağa fırlayarak el kavuşturup âdâba geçtiler.

Padişâh sert bir üslupla konuşmaya başladı: "Tahta oturduğum günden beri kânûn, Şeriat ve dâhi törelerimizden kıl kadar sapmadım. Lâkin 18 senelik saltanatımda Yeniçeriler defalarca isyan ettiği hâlde, kan dökülmesinden çekindiğim için bunlara ihsanda bulunupmüsamaha gösterdim. Ancak, (yaklaşmakta olan Rus savaşını imâ ederek) devletin bekâsı için şart olan bu yeni orduya karşı yine isyan ettiler. Şimdi artık göze alamayacağım tedbir yoktur. Katl-i âmdan dâhi çekinmem. Ne dersiniz Efendiler."

Paşalar, Efendiler, Ağa'lardan ses çıkmadı. Sadece ulemâ taifesinden iki kişi; "ihtiyatla hareket edilmesinde fayda var" deyince, Müderris Abdurrahman Efendi hiddetle bağırdı. "Bu Devletin devâm ve bekâsı Takdir-i İlâhî ise bu isyankarları vurur mahvederiz" diyerek elindeki tesbihi heyecanla masanın üzerine vurdu. Kehribar tanelerimermer zemin üzerinde dağılırken sözlerini şöyle tamamladı. "Değilse, bizde bu devletle birlikte batarız. Başka ihtimal varmıdır."

Sessizliği erkândan ağlayanların hıçkırıkları bozdu. SultânMahmud'un da gözleri yaşarmıştı. Metânetini topladı; "Arkamdan gelin, Hırka-ı Şerif Dairesine gidiyoruz" dedi.

Yavuz Selim'den berihafızlarca 24 saat kesintisiz Kur'an-ı Kerim okunan Hırka-ı Şerif Dairesinde ilk defa hafızlar kısa süreliğine sustu.

Türk Hâkân'ı kendi elleriyle Peygamber Efendimiz'in (sallallahu aleyhi vesellem) Bayrağını çıkardı. Sadrâzâm ile Şeyhülislâm'a dönerek; "İşte Sancak-ı Şerif. Sultanahmet Meydanına dikilsin vatanını seven herkes altında toplansın" dedi.

Öyle yapıldı. Şeyhülislâm Tahir Efendi yanına kazaskerleri, ulemâyı ve yüksek medrese talebesinden üç bin beş yüz kişiyi alarak meydana çıktı. Sancağı dikti. Halka haber salınmıştı. Korkudan evlerine kapanan halk, devletine sahip çıkmak için bu kezde Sancak-ı Şerifin altına koştu. Birkaç saat içerisinde toplanan müthiş kalabalığa Tahir Efendi tane tane şunları söyledi. "EyyCemât-i Müslimîn muharebe meydanlarından firâr ederek devletin yüzlerce yıllık şeref ve haysiyetini yerlere seren bu zorbaların; haraç almak, hâne basmak, kaldırımlarda cinâyet işlemekten başka sebeb-i vücutları kalmamıştır. Devletin ya batıp, yada çıkacağı gün bu gündür varmısınız?"

Meydanda bir uğultu koptu. "Varız varııızz" diyebağıranların sesleri birbirine karıştı.Tam bu sırada meydana girmeye çalışan kalabalık bir kadın topluluğu görüldü. Bırakın İstanbul'u, Osmanlı Coğrafyası'nın hiçbir yerinde kadınların gösteri yaptığı duyulmuş, görülmüş şey değildi. Ancak bıçak kemiğe dayanmış, yıllardır hâneleri basılan, kocaları, evlatları bu zorbalardan en hafif şekliyle meydan dayağı yiyen bu cefakâr kadınların devletine sahip çıkarak meydana inmesi heyecanı zirveye taşımıştı.

Ağa Hüseyin Paşa ile İzzet Mehmed Paşa halkın önüne düştü. Zorbalara diş bileyen mahşerî İstanbul halkı eline geçirdiği her türlü malzemeyle paşaları takip edip peşine takıldı.

Sultânahmet meydanından Aksaray'a akan kalabalık, iki koldan Et Meydanına girdiğinde, topçubaşıKaracehennem İbrahim Ağa topçu bataryalarına ateş emri vermişti bile. Aynı anda Süleymaniye Semtindeki yeniçeri kışlasıdatopçu ateşine mârûz kaldı.

İbrahim Ağa ayağından yaralanmasına rağmen, topçu eratını teşvik için orada bulunan Tophânenin imamı Hâfız Ahmed Efendi'nin arkasından kışlaya girdi.

O gün akşama kadarülkesini seven asker ve halk; devletine, padişahına sahip çıkmak için zorbalara karşı yaptığı eylemde 6 bin yeniçeri öldürüldü, 20 bini yakalanıp bağlandı,diğerleri kaçarak şehri terk etti. Yakalananlarda uzak coğrafyalara sürgün edildiler.

Böylece 465 yıllık ocak tarihe karıştığı gibi,mensup oldukları ve gâyr-ı ahlâki bir yapıya büründürdükleri Bektâşi Ocaklarıda kapatıldı. Yetmedi Kapıkulu Ocaklarıda lağvedildi.

Halkın Vaka-i Hayriye dedikleri halk operasyonu bitmişti. Hem şehir, hem ülke rahat bir nefes aldı. Akabinde kurulan modern orduya "Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye" adı verildi. Ağa Hüseyin Paşa, yeni orduya Serasker yapıldı ve şimdiki İstanbul Üniversitesinin yerinde olan eski saray ilk Seraskerlik Mâkâmı oldu.

III. Selim ve IV. Mustafa'nın ölümlerindensonra 1808-1823 arasıhânedanda tek erkek üye olarak kalan ve 18yıldır Türk Hâkânlığıtahtında oturan Sultân II. Mahmud Hân 13 yıl, 1 ay, 16 gün daha bu ülkeyi lâyıkıyla yönetti.

Bundan sonra gelen Osmanlı PadişâhlarıSultânMahmud'un neslinden yürüdüler. Sultân Abdülmecid, Sultân Abdülaziz ve Sultân Abdülmecid'in 4 çocuğu (V. Murad, II. Abdülhamid, Mehmed Reşat, VI. Mehmed Vahdettin) arka arkaya tahta çıkarak hizmet ettiler.

Allah-û Teâlâ hepsinden râzı olsun. Devletimiz ebed-müddet var olsun..

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

saadet PekŞeker

Neyi ima ediyorsun sayın yazar?

Mutmaine

Allah razı olsun.....
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23