Çetnik Sırpların derdi ne?
Çetnik Sırpların derdi ne?
AYHAN DEMİR
1992-95 yılları arasındaki Bosna Savaşı’nda, ‘Sırp kasabı’ lakaplı soykırım suçlusu Radovan Karaciç liderliğindeki Çetnikler, 13 bin kişilik kuvvetleriyle, Saraybosna’yı çevreleyen tepelere konuşlandılar. Ağır ve hafif silahlarla saldırarak şehri ablukaya aldılar. Modern tarihin en uzun kuşatması olarak kabul edilen Saraybosna kuşatmasında, Çetnik Sırp keskin nişancılar özellikle sivilleri hedef aldılar. Tam 1425 gün devam eden kuşatmada; 1601’i çocuk olmak üzere toplam 11 bin 541 kişi hayatını kaybetti.
Saraybosnalıları katledenler, sadece Sırplar değildi. İtalyanlar başta olmak üzere batılılar ve Ruslar da bu katliamlarda rol aldılar. Yabancı zenginler, erkek, kadın veya çocuk Saraybosnalıları vurmak için 1.000-5.000 Euro arası ödeyerek, “Saraybosna safarileri” adı altındaki “keskin nişancı turizmine” katıldılar. Masum ve savunmasız sivillere yönelik bu insan avına katılanlardan bir tanesi Rus yazar ve şair Eduard Limonov idi. Limonov’un, Saraybosnalı sivilleri hedef alarak, ateş ettiği görüntüler daha önce basına yansımıştı.
Bir örnek daha: Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vuçiç ve savaş suçlusu Çetnik lider Voyislav Şeşely, cephe hattında, Çetnik Sırp kuvvetleriyle birlikte görüntülenmişti. Vuçiç, savaş sonrası verdiği bir mülakatta, “Eline hiç keskin nişancı tüfeği almadığını ve Saraybosna’ya ateş etmediğini” söylese de Hırvat gazeteci Domagoy Margetiç, aksini iddia ediyor. Margetiç, “Vuçiç’in, ateş açılan bir bölgeden sorumlu olduğunu, bütün olanları bildiğini ve o zamanki konumuna dair video, foto ve ses kayıtları olduğunu” söylüyor.
O döneme ait bir video kaydında keskin nişancı teçhizatı kuşandığı görülen Vuçiç, her ne kadar elindekinin şemsiye veya tripod olduğunu söyleyerek, bunu inkâr etse de 1994 yılında söylediği, şu sözleri unutmuş görünüyor: “Bosna’daki savaş başladığında Sırp Saraybosna’sına gittim ve gönüllü oldum. Herhangi bir partiye üye değildim, sadece gittim. Orada birkaç arkadaşım vardı ve bu yüzden Sırpları savunmaya gittim. Yahudi mezarlığında biraz zaman geçirdim.”
Hal böyle olunca, soru şu oluyor: Vuçiç, uluslararası tanıklıklara ve raporlara göre sivillerin hedef alındığı, Saraybosna’daki Yahudi mezarlığı civarında tam olarak ne yapıyordu?
Bitmedi.
Vuçiç’in, ağzından salyalar saçarak, parlamento kürsüsünden söylediği bu cümlenin de inkâr edilir bir tarafı yok: “Öldürülen her Sırp için biz de 100 Müslüman öldüreceğiz!” Yoksa, bu da mı yalan?
Tüm bu sorular cevap beklerken, İtalya, Balkanların en karanlık dosyasını yeniden açma kararı aldı. Roma Savcılığı, Bosna Savaşı’nda “savaş turisti” olarak anılan ve para karşılığı sivilleri, hatta çocukları öldüren İtalyan paralı keskin nişancıların dosyasını bir kez daha soruşturacak. İtalya, vatandaşlarının günahlarıyla yüzleşme cesareti gösterebilecek mi? Bu sorunun yanıtını ilerleyen günlerde hep birlikte göreceğiz.
Yeri gelmişken: Geçtiğimiz günlerde Belgrad’da oynanan Partizan - Fenerbahçe Eurolig basketbol karşılaşmasında, Çetnik Sırp cephesinde hiçbir değişiklik olmadığını bir kez daha gördük. Sırplar, Prens Lazar’ın ölümüyle neticelenen ve Sırbistan’ın asırlarca tarih sahnesinden silinmesinin önünü açan, Kosova zaferinin mimarı Sultan Murad Hüdavendigar’ın Miloş Obiliç tarafından şehit edilmesiyle ilgili bir pankart açtılar.
Kosova Savaşı’ndan asırlar sonra Bosna Hersek’te gerçekleştirdikleri soykırım, bir basketbol karşılaşmasında açtıkları siyasi pankart, ister istemez bize şunu sorduruyor: Sırpların derdi ne? Bu önemli sorunun cevabı, yine Sırp mitlerinde saklıdır. Mesela, Ortodoks Sırpların simgesi olan haç işareti, birbirine sırtını dönmüş CCCC harflerinden oluşmaktadır. Bu harfler, “Sadece Sırpların Birleşmesi Sırpları Kurtarır” anlamına gelen “Samo Sloga Srbina Spasava” cümlesinin kısaltmasıdır.
Sırpların, Slav Hıristiyancılığı (Christoslavism) miti; Türkleri, “Mesihi öldürenler” ve Müslüman Boşnakları da “ırklarına ihanet eden hainler” olarak nitelendirmektedir. Yine Sırp mitolojisine göre; “Prens Lazar’ın, Kosova Meydan Savaşında ölmesi, Sırp ulusunun ölümü” anlamına geliyor. “Lazar yeniden dirilip, Sırp halkını, kendini öldürenlerden kurtardığında ve soylarını temizlediğinde Sırp ulusu yeniden dirilecek.”
Çetnik Sırpların, Müslüman Boşnakları, Arnavutları ve Türkleri hep birden “Türk” olarak adlandırarak, aşırı öfke beslemelerinin temelinde “mesihi öldürenler” mitolojisi bulunmaktadır. Bu mitoloji o kadar kuvvetlidir ki, üzerinden altı asır geçmesine rağmen, Balkanları kana bulamayı başarmıştır.
Hatırlayın: Takvimler 28 Haziran 1989’u gösterdiğinde, bir milyondan fazla Sırp, Kosova Muharebesi’nin ve Prens Lazar’ın öldürülüşünün 600. yılı münasebetiyle, Gazimestan Ovası’na toplandı. Prens Lazar’ın tabutu, Kosova’dan alınarak, Sırbistan’a götürüldü ve dolaştırıldı. Ardından yeniden Gazi Mestan Ovası’na getirildi. Burada yapılan konuşmalar, Sırp şiddetinin arka planındaki temel unsurların dile gelmesinden başka bir şey değildi.
Bugün Sırbistan ve Bosna Hersek Sırp Cumhuriyeti-RS’de yaşan Sırplar, işte bu Sırp mitine göre eğitim alıyorlar. Bu mit ile eğitilen çocuklar, yetişkin bir birey olduklarında, tam bir “Türk” düşmanı haline geliyorlar. Bu sebepledir ki, Sırp genetik kodlarına işleyen mitler ortadan kalkmadan, kan ve gözyaşının sonlanmasını beklemek mümkün değildir. Dün Miloşeviç, Karaciç ve Mladiç üçlüsünün gerçekleştirdiği soykırımların, yarın Milorad Dodik, Aleksander Vuçiç veya başka bir Çetnik Sırp tarafından tekrarlamayacağını kim garanti edebilir?