Zincir
Hayat, doğumdan ölümüne karmaşık bir olaylar zinciridir. Ebenin eliyle başlayan halkalar, mezarcının küreğiyle dünyevi bağlantısından sökülür…
Bir hafta oluyor, akaryakıt fiyatlarında güncellemeye gidildi. Bu arada marketçiler derneği başkanı da, üreticiden alış fiyatıyla kendilerinin müşterilerine satış fiyatları arasındaki geçim makasının da, epeyi açıldığından yakındı. Salgın dolayısıyle müşteri talebi düşünce, kendileri fiyatlara zam yapamamışlar. Kazançtan feragatta bıçak da gelmiş gırtlaklarına dayanmış. Bu arada akaryakıt fiyatlarına yapılan bu artış sonrasında, kendilerinin de haylice hatırı sayılır fiyat artışına gideceklerini duyurdular.
Böyle olunca, tabiatıyla, bakkalın 50 liraya sattığı aynı peynirini 65 liraya satma zorunluluğu, bir sebebe bağlandığında, bu, petrol zammının neticesi olarak, hayata geçirilecek.
Peki, o sebep nedir?
Her hal, bir neticedir. Her netice de bir evvelki tekil veya kolektif neticenin sebebi..
Peki, peyniri 50’den 65’e çıkaran sebep, akaryakıtta güncelleme olduğunda, bu neticeyi dar gelirli yoksullara yedirten sebep ya da sebepler nedir, nelerdir, kimdir kimlerdir?..
Zincirin baklaları geriye doğru teker teker incelendiğinde bu gidiş bizi İttihat ve Terakki’ye doğru götürür. Biraz beriye gelip 20’ler dünyasında karar kılalım.
•
Tarım alanında pazar için üretim, her zaman bazı tarım araçlarının hep bir arada bulunmasına bağlı değildir. Sermaye örgütlenmesi en başlarda yer alıyor. Yumuşak sömürgecilik dedikleri “Beyaz kolonizmin” yerleştiği ülkelerde yabancı kredi odakları birbirleriyle kıyasıya yarışırlar.
20’li yıllar Osmanlı’nın sonu, Cumhuriyet’in de başlarına denk düşer. Pakistanlı yardımlarının Atatürk ihtilalince belirlenen ticari zümreye taksim edilişinin ardından, “Beyaz kolonizm” kurma umuduyla av kovalamak yabancı sermaye ile bankalar Türkiye’ye koşuştular.
Üretilen ürünün dışarıya ihraç işleri tüccarların ellerine, verildi, üretim süreçlerinin kontrol ve denetimini de bankalar üstlendiler..
Cumhuriyet’in ilk yılları, sanayileşmesiyle birlikte kalkınmada bayağı hızlı ve ateşli yıllarıdır.
“Beyaz kolonizmin” bir sömürgesine çevrilmek istenen Türkiye’deki yabancı bankalar, ihracatçı tüccarlarla yarışmaya girince, üretici köylü ile doğrudan ürün alım satım sözleşmeleri başladı. Günümüzde de sanayicinin domates ve süt üreticisi besicilerle aralarında yaptıkları ve her seferinde de sanayicilerin kazandıkları “dalında sipariş” sözleşmeleri gibi.
•
Yunan’ın denize dökülmesiyle İzmir her ne kadar gavurluktan kurtulduysa da, Anayurt ve bölgenin üreticileri yabancı bankaların zokalarını yutmaya zorlandılar. Ayrıca bazı yabancı firmalar, dışarıdan mal ithal edip Türkiye’de satma ruhsatını da aldılar.
Oysa Kurtuluş Savaşımız az gelişmiş Afrika dünyasına emperyalizme karşı bir direniş ve savaş örneği oluşturmuştu..
•
Devlet fabrikalarının ürettiği sanayi hammaddelerini piyasa fiyatından daha ucuzuna alan sanayicilere bunları serbest piyasada satma yetkisi tanındı. Bu arada ücretler çapa olarak buğday fiyatlarına bağlanmıştı. Buğday fiyatları devlet tarafından düşürülünce, işçi ücretleri de düşecekti ve düşürüldü..
İşçi ücretlerinin düşüklüğü, ucuzuna alınan kamu ürünü ham maddelerin serbest piyasada yüksek fiyattan satılması, ayrıcalıklı devlet sanayicisini göklere uçurdu.
Bu örnek Demirelli yıllarda da çok kullanılmıştır. Tahsis rantları denilir, demir, çelik ve Seka kağıtları üzerinden onlarca milyarder üretilmiştir..
Gelir dağılımındaki bozulma işte böyle 30’lardan başlar. 50-60 ve 70’li yıllarda çok partili demokrasi devrinde Başbakan Ecevit’i memur maaşlarını ödeyecek borç para bulması için Avrupa’lara, Lüksemburg’lara dilenmeye bile gönderir..
1930’larda İstanbul’daki işçilerin parmak izlerinin alınması üzerine, kopan kavga ve gürültüler arasında yeni bir iş kanunu çıkarmak isteyen bürokratlar da istifaya zorlanırlar.
•
Hani var ya Bayar-Menderes hareketinde “Yeter söz milletindir” sloganı ile bayrak açılmış. Söylentilere bakılırsa güya, gerekçeleri arasında, müezzinlerin minarelerde “tanrı uludur” diye bağırmaktan duydukları bıkkınlık ve nefret imiş. O nefret,
Evet, o nefret, evet amma, zurnanın son deliğindedir o nefret..
Dolayısıyle üç beş gün önce akaryakıta yapılan 60-70 kuruşluk zamların sebebiyet vereceği peynir zammında,
Devlet Başkanları Tayyip Erdoğan’ın bir ilgisi bulunmaya. Tek eksiği, ya da korkusu,
Servet vergisine yanaşmaktan kaçınması.