Filli boya….
Kırklı yıllarda yağlı boya, benim hatırlayabildiğim kadarıyla, şehirlerin iri kıyım boya malzemesi satan büyük dükkanlarda hazırlanırdı. Bezir yağına terebentin katılır, akışkanlığını inceltmek amacıyla gereği kadar tiner gibi incelticiler ya da gazyağı ve istenilen renkte maya olarak da, sentetik boya…
Bunların hepsi bir arada mutfak robotlarını andıran üç beş litrelik kovaların içerisine karıştırılarak kullanmaya hazır hale getirilirdi…
Gerçi kiloluk ya da daha küçük hacimli olup madeni kutular içerisinde hazır boyalar da yok değildi. Amma onların da, mahallinde karılan ev yapımı boyalardan pek fazla farkı yoktu. Piyasada satılan ithal malı AT markalı yağlı boyalar ise, gerçekten boya idiler…
Şimdi evlerimizde badana için kireç kullanmaya kalkışsak, hiç şüpheniz olmasın, GERİCİ damgasını yeriz…
Ne acınası feci bir dangalaklık ve eşşekliktir, olur olmaz gerekçelerle insanlara GERİCİ damgasını vurmak…
•
Ellili yıllardan sonra yerli boya sanayii gelişmeye ve genişlemeye başladı. İlk müteşebbisleri hakkında kafamı hiç yormadım. Katılanlar, Atatürk’ün himayesinde İş Bankası etrafında halkalanan Aferistler olarak anılanzamanın gözdeler çevresine mi mensuptular, yoksa, sokak aralarında ayakkabı tamirciliğinden öte tezgah kuramayan- kurdurulmayan eli tesbihlilerden miydiler?, bilemem…
TÜRKİYE HALKI, bu evreyi takiben barınakları için hazırladıkları kireçli kireçsiz badana kovasına bir miktar sentetik toz boya katarak, daha renkli bir hayat sürmeye başladı. TÜRKİYE HALKI modernleşiyordu…
•
Altmışlı yıllar ve sonrasında boya sanayii, hem sermaye yönünden hem de teknolojik gelişme bakımından, uçuşa geçti. Küffar buna “tek off” diyor. 60’ların sonlarına doğru Texas’ta iken orada görevli Amerikalı arkadaşımın oturduğu lojmanının rutin badanası yapılırken ilk kez görmüştüm su bazlı plastik badana boyasını. Buraya gelince görmüştüm ki, bunlar çeşitli marka isimleriyle Türkiye’de uçuşmaya başlamışlar. Yerli yabancı sermaye ortaklıklarınca veya yerlilerin tekil kişi olarak kurdukları fabrika bacalarıyla Kocaeli’nin Dilovası kasabası yaşanılamaz hale getirildi…
Sağlık Bakanlığı veya İstatistik Genel Müdürlüğü’nün, fert başına kanser oranlaması yapıp yapmadıklarını bilmiyorum. Eğer Dilovası’nda mukim TÜRKİYE HALKINA “kansere karşı korunma desteği verilmiyorsa, çok vahim…
Buradaki günah paylaşımında TÜSİAD payının MÜSİAD’a nispeti sanırım çok daha büyük olmalı…
Eskiden Türk halkının evleri havadar olurdu. Bilhassa köyler ve kasabalarda halk, barınakların dış duvarlarını çamurla sıvar ve kök boyası katılmış kireçle renklendirirdi. İç duvarları da kireçle badanalandığından duvarlar dışarıdan içeriye hava geçişine izin verirdi…
Şimdi yüksek kulelerle bir iki katlı villalar içten dıştan plastikle zırhlanıyor. Eskinin temiz havada çok yürüyen sağlıklı insanı, günümüzde yürümekten kesilmiş oksijensiz peltelenmiş insanı haline gelerek gerilemiş…
Politikacının dilinde memleket ileriye giderken, gerçek hayatta insanlar gerileşiyor.. Yalın gerçekler, politikacının yalanını yüzüne vuruyor…
Devlet, Dilovası’na dışarıdan, zahirinden bakınca, manzaranın iç yapısını göremiyor ya da her nedense, görmek istemediğinden ha babam hastane yapıyorsa da, kimseyi memnun edemiyor...
Çünkü, Müslümanlıkta kapitalizme yer yok. Gel velakin, gerçekler başka. TÜRKİYE HALKINI kapitalistler güdüyor…
•
Efendim. Boya sanayimizin büyük üreticilerinden marka ismi FİLLİ BOYA olarak anılan şirket, sahibi tarafından satılığa çıkarılmış. Şirketin sahibi, iştirakteki payının yüzde yüzünü satıyor. Talipleri arasında yerli- yabancı ayırımına gerek görmemiş…
Bizlere düşen, “hayırlı müşteriler” demekten öteye gitmez…
Şirketi satın alan yabancı sermaye olduğunda, mesela Japon, Arap ya da Avrupalı gibi, Türkiye’nin kurulu üretim parkına ekstradan bir ilave, bir katkı sağlamış olmayacak. Haliyle istihdam hacmine de…
Ya ne olacak? Filli Boya yabancılaşmış olacak. İster Arap alsın, ister İspanyol!..
•
Genelkurmay eski başkanlarından İlker Başbuğ, sık kullandığımız TÜRK HALKI ifadesinin Türkçeyle ters düştüğünü belirterek, doğrusunu, TÜRKİYE HALKI formuna döküyor. “Türk Halkı” ırkçılığa açılıyormuş, “Türkiye Halkı” ise, milliyetçiliğe…
Güler misin, ağlar mısın!..
İlker bey, şu anda askeri kimliğinden soyunmuş bir kişi, aynen bizler gibi sivil, bağımsız ve hür bir vatandaş. Gerek politik gerekse ekonomik hal ve gidişat hakkında fikir ve kanaat serdetmekte serbest ve bağımsız…
FİLLİ BOYA,yabancılar tarafından satın alınırsa, o üretim tezgahı millilikten çıkıp yabancılaşmış olacak. Bu kesin…
Böyle bir durumda üzülmeyi boş verelim amma, İlker Başbuğ bey acaba hüzünlenir mi?..
Sadece merak saikasıyla, efendim…