• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Atilla Özdür
Atilla Özdür
TÜM YAZILARI

Dünyevilikte dört işlem...

18 Ekim 2018
A


Atilla Özdür İletişim: [email protected]

Ali Karahasanoğlu “Gazetecilerin yatacak yeri yok” demiş. Doğrudur da, sanırız aceleye getirdiğinden eksik bırakmış...

Öte dünyanın muhasebe ve icrai işlerini dünyeviliğin dört işlemiyle tahayyüle kalkarsanız, kapıcılar, Cehenneme sevk edilen yeni gruplara kapıları kapatmıştır...

Çünkü, gazeteciler, içeride bir karışlık olsun boş yer bırakmamıştır. Çevreye bakıldığında, dört işlem bunu işaret ediyor...

Tabii, biz kullar açısından zavallıca bir düşünce biçimi... Allah’ımızın Zatı bilir, neyin nasıl olacağını...

Gazeteci sanki optikal bir mercek. Gerçeği alıyor, takla attırarak buzlu cama yapıştırıyor. Gazete denilince elektriklisi de aynı, kağıtlısı da birbirlerinin kopyası. Her yerde aynı mercek...

Bu tesbit genelindendir. Şimdi mevzuun özeline gelelim...

¥

Çocukluk günlerimde, orta öğretimin bitimine dek iktidarda tek parti bulunuyordu. Partiler tekmiş - çokmuş fark etmiyor. Asıl önemlisi, uygulamadaki iktisat politikasının niteliği. Özelcilik mi devletçilik mi? O günlerin tek partisi CHP, bilahare özelciliğe devredilmesini planladığı...

CHP’ye yanlışlık, saflık ve bilgisizce solcu denilmesi de bundandır...

O dönemin milli geliri günümüzün bol paralı günlerine nispet haylice düşük, zengin kişiler parmakla gösterilecek kadar az, telefonlu evler hemen hemen yok gibi. Yamalı kıyafet, kıçlarına yırtık pantolon çekerek yabancılaşan gafilleri yoksulluk ve yoksullarla dalga geçmeye götüren günümüzdekine benzer bir nevi zevk modası olmayıp, iktisadi şartların tabiatından, cebri bir moda idi...

Bu dönemde devletin talebesinde, (özelin yok gibiydi çünkü) kırçıllı yerli kumaştan birer önlük ve boyunlarında da beyaz renkli kolalanmış yuvarlak birer yaka...

Koca Bursa’da bir adet özel ilk mektep. Pantalonla ceketi ve entarisiyle fistanı biraz değişik...

Millet fertleri de, yoksulluğun topyekûn ülke çapındaki yaygınlığından, birbirleriyle can ve kan kardeş...

¥

Bayar Merderes sonrasında millet biraz rahatladı. Devletçilik, karma ekonomiye yöneldi. Darbeler, anayasalar, fabrikalar ve camilerle minareler bir nispet serbestliğe kavuşunca, milletin de cebi para görmeğe başladı. Ne var ki, bu paranın zenginliği temelsizdi...

Bakla sofa fındık odalı evler lüksleşirken, büyük aileler parçalanarak çekirdekleşti. Bu değişim rüzgarı milletin üzerindeki sosyolojik örtüyü yavaştan yavaşa uçuşturunca, cemiyetteki can ve kan kardeşliği, dış görünüşleri üzerinden milleti birbirlerine karşı kıskançlaştırdı...

Oyunun son perdelerine doğru özelcilik politikası devleti himayecilik görevinden bütünüyle istifaya zorladı ve en sonunda eğitim ve sağlık hizmetleriyle birlikte, din de metalaştırıldı...

Yurt çapındaki yaygın ve güçlü kıyafet modasına, devletçe tasvip edilen mahalle baskısına, sömürge kapitalizminin süslediği hukukileştirilmiş eşkıyalığa karşı dayanaksız vatandaş, sırtını devlete dayayan özel – tüzel, mekteplerin pantolon emrini yerine getirememenin verdiği utanç duygusuyla, kendi canına kıydı...

Hikaye bundan ibaret...

Bu hikayeyi, körün fil tarifinde olduğu gibi, herkes farklı farklı görüntüleyebilir...

¥

Ali İhsan Karahasanoğlu bu hikayeyi ele almış. Yazıdaki başlangıç kelamından son noktasına dek hiç tereddüt etmeden imzamı basarım. Kendileri de öte dünya muhasebesine benim gibi dört işlemli dünyevi kerterizinden bakmış olsa, hiç şüphe yok, gazetecilerin dolduracağı cehennemden bir karışlık yerin arta kalmayacağını düşleyebilir... Tabii ki hesabı Hz. Allah bilir...

Ne var ki, talebe süslenmeleri üzerinden orta direğin, hatta onun da üzerindekilerin ahlaksızcasına soyuldukları da bir gerçek...

Muhtemelen nasıl soyuluyormuş? diyeceksiniz. Maalesef bunun, nasılı masılı yoktur...

Kapitalizmin, yani esasında liberal - muhafazakar bila tefrik sağcılığın müştereken kullandıkları verimli ana kaynak, “ ihtiyaçların bitmez tükenmezlik” felsefesi değil midir?...

Ali Karahasanoğlu arkadaşım, bunu faize bağlamış. Lakin sebep tek değil. Faiz, son tahlilde doymazlığın, söz konusu felsefenin eseridir. Yani, aynı felsefenin tamamlayıcı son takısına, “Kaynakların sınırlılığına” gelip dayanıyor...

Yerli yabancı, mümin kafir bütün kapitalist sermayenin tek boyutlu müşterek şeytanlığı budur... 

¥

Eğitim tüccarları yıllardır şunu istiyordu;

Devlet eğitim hizmetlerinde her şey dahil talebe başına yaptığı harcamayı bize versin, kendisi piyasadan çekilsin...

Amerikan kaynaklı Yeni Sağ ki, Türkiye uygulayıcıları son yıllarının Demirel, Özal, Ecevit ve Kenan Evren dörtlüsü olup, devleti emniyet ve güvenlik problemleriyle uğraştırıp, elektrik, gaz, içme ve atık su şebekelerinden öteye büyümesini istemiyor...

Ankara sanayicilerinin resmi sözcüsü de, işçinin kendi ücretini kendisine ödetecek şöyle bir formül arayışında ...

Altı aylığına işçi ücretlerinin yarısı devlet tarafından ödenip, bakiye yarısı da yine işçinin parası olan “işsizlik fonundan” karşılanırsa, işçiler de, kendi ücretlerini kendileri ödemiş olurlar. Ödemenin şekil şartlarından doğan problemler de kendiliğinden çözülür...

Kimse de bundan sonra, kıçıkırık kalitesiz bir mektepli pantalonu için kendi ipe vermez...

Pantolon ve benzeri hikayelerin sosyal devre şeması budur. Bu olmasına budur da, şemayı takiple arızayı bulup gösterecek ”Multimeter’in kullanıcısı yok...

Yaaa, böyledir işte memleketimizde özelciliğin kerrakesi...

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23