• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Atilla Özdür
Atilla Özdür
TÜM YAZILARI

DÜN - BUGÜN… Kılıçdaroğlu’na saygılarımızla…

25 Şubat 2019
A


Atilla Özdür İletişim: [email protected]

CHP’liler, Atatürk’ün Cumhuriyet’le beraber kendi partilerinin de kurucusu olduğunu ileri sürerek havalanadursunlar, Gazi’nin kurup kurdurduğu ikinci partinin kendilerini silip süpüreceğini hissettiklerinde, paçaları tutuşmaya başlamıştı. Şaşalayıverdiler... 

Halk neden bize karşı?” ...

Kılıçdaroğlu’nun gıyaben olduğu gibi muhtemelen, şahsen de tanışıklığını tahmin edebileceğimiz önemli bir zat, kendi arkadaşı ile bu mevzuda konuşurken, hasbelkader sohbetlerine kulak misafiri olan o günlerin limancısı, araya girerek müsaade ister...

Onlar da, izin verince, limancı, tane tane konuşarak bunların merakını bastırır...

Halk Fırkası’nın başına istismarcılar gelip yerleşmiş efendim” ile başlar. İstanbul’da benim amelelerim dahi ‘Serbest Fırka’ya oy veriyor. Çünkü bizimkilerde ameleyi istismar yok. Benim amelem günlüğünden ayırdığı üçer beşer kuruşlarıyla kurdukları cemiyette kullanmak üzere yardım parası topluyor. Dara düşen arkadaşlarını desteklemek için. Amma, acil yardım amaçlı kurulan bu cemiyete “Halk Fırkası”, cemiyetin yönetilmesi için bir heyet oluşturmuş. Bu heyetin başına da vekillerden birinin tanıdığını oturtmuş ve ayda beş yüz lira verdiriyor. İki de kâtip demişler, yine sizlere yakın büyüklerimizin tanıdıklarından olmak üzere. İki yüzer lirayı da onlar alıyor. Arkadaşlarının yaralarına merhem lazım olduğu zaman bu cemiyet, ameleye elini uzatamıyor”...

Evinde çocuğu ilaç bekleyen amele de sanıyor ki, bu istismarcılar ‘Halk Fırkası’nın kendisidir”...

Limancı’yı dinleyen bu itibarlı ve yüksek kişiler, cin çarpmışa dönüyorlar. Bu ikilinin en yükseği ve önemli olan kişisi, bir zaman sonra limancıyı çağırıp,

Haydi gel, evine haber ver de meraklanıp beklemesinler. Şöyle bir uzun hava, dolaşalım”...

Besmele çekip çekmediklerini bilmiyorum amma, Ya nasip! Diyerek dışarı fırlıyorlar. Limancıyı yanına ve daha birkaç önemli kişiyi de peşlerine takarak uzaklara doğru açılan bu grup, gördükleri manzaralar karşısında daha fazla dayanamadıklarından, gezintiyi yarıda kesip evlerine dönüyorlar. Bu birkaç aylık dolaşmayı takiben geri geldiklerinde gördükleri üzerinde tefekküre dalıyorlar...

Köylerde tefeci tüccar saltanatı ve şehirlerde de devlet yetkililerinin sırtından faydalanan kapkaççı sanayiciler, demir telleri kesip çivi diye satıyorlar. Büyük ekonomi buhranı, köylü ile küçük kasaba esnaf ve sanatkârını mahv-ı perişan eylemiş.

“Adam dört yüz okka çavdar ekmiş. 40 lira tohuma, 45 lira ortakçı yardımcısına ödemiş, daha biraz borcu kalmış. Yüz on lira masrafa karşı hasılat, yetmiş beş lira. Daha on iki lira yol vergisi ve on beş lira da toprak vergisi ödeyecek...

“Vergilerini ödeyemediklerinden kimilerinin evleri satılmış, kiminin de iki öküzünden birini almışlar. Köylü iki eli böğründe banka kapılarında dolanıyor. Borç alacak, lakin kimse para vermiyor. Köylüye para vermeyen banka, yine aynı banka olarak şehirdeki tefeci tüccara istediği parayı veriyor”...

Limancıyı peşlerine takıp Ankara dışında haftalarca dolaşan ikili ve bunlara mülaki grup, hepsi de önemli ve büyük insan, uflaya puflaya döndüklerinde içlerinden birisi, bu dolaşmayı icat eden (düşünen), hazırlayıp emreden kişi, çıldırasına rahatsız.

“Ölüyorum çocuklar ölüyorum” diyerek feryad-ı figan gidiyor....

Her taraf derin bir yokluk ve yoksulluk içinde. Maddi ve manevi perişanlık her tarafı sarmış. Ferahlatıcı hemen hemen hiçbir şey yok. Memleketin hakiki durumu ne yazık ki, böyle (imiş)”... 

                 

Kemal Kılıçdaroğlu şaşırır da meraklanıp sorarsa ki, “kimdir bunlar”...

Deriz ki, biri Atatürk. Dolaşmayı tertipleyip emreden kişi olarak...

Limancı denilen diğeri de, Ahmet Hamdi Başar. Nam-ı diğer meşhur Limancı Hamdi...

Hikâyenin giriş kısmında sohbete oturmuş ikiliden bir diğeri de, İsmet İnönü...

Sene, 1920 başı...

Kemal beyin duyup işitmişliği var mıdır bilmesem de, pozisyonu itibariyle biliyor olmalıdır...

Zaman, yine aynı yılların üzerine oturuyor. Atatürk’ün, Amerikalı emekli bir paşa ile imzaladığı anlaşmaya göre, CHESTER şirketi, Ankara’dan başlayıp Musul petrollerine doğru bir demiryolu şebekesi inşa edecek. Adana, Erzurum Doğubeyazıt Samsun ve Sivas olmak üzere bütün bölgeleri dolaşan 4000 km. uzunluğunda bir hat. Bu hattın her iki yakasından yirmişer kilometre genişliğinde bir şerit ayrılacak. Bu şerit, toprak altı ve üstü bütün değerleriyle birlikte doksan dokuz yıllığına CHESTER’in tasarrufuna bırakılacak.

Gazdı, bezdi, tuzdu, petroldü, odun veya kömürdü, ne var ise, neyi bulup çıkarabilirse, ABD şirketinin olacak.. Ayrıca üç adet liman inşaatı da bakım ve işletim haklarıyla beraber, pek de cüz’i bir vergi ödeme karşılığında, bu şirkete verilecek...

Hani bir darb-ı mesel vardır ve derler ki, “Yahu değişen bir şey yok, hepsi aynı bizim eşek, bir tek paldumu değişik”...

Az gelişmiş fukaralıkta da işler hep böyledir işte. İstanbul – İzmir körfez köprülü oto yolu için az mı söylendi ve aynı makamdan söyledik de...

Körfezin köprülü yolu, Marmara bölgesinde. Lozan sonrasındaki Chester’in, anlaşmadan vazgeçince yapımı düşünülen 4000 km’lik demir yolu projesinin “paldumu” da, köprülü körfez yoluna nisbet daha farklı bir yerdeydi.      

CHP’nin on yılda on beş milyon gencin yaratılmasından söz eden kendine has politik marşında, anayurdun demir ağlarla örülmüşlüğünden söz eden bir bölüm vardır. Bu yıllarda yetiştirilecek gençlere örnek, namuslu adamların namuslu kalarak yapacağı dalaverelerin kendilerini çok zengin edebilecek yollarından bahsedilir...

Edilir de, bu politik marşın dizeleri arasında, dönem tilkilerinin kullandıkları bu yollardan ima edici ne bir işaret vardır, ne de kimliklerini belirtebilecek bir kişilik özelliği!... 

Sermayesini devletin koyduğu iştiraklarda üretilen kâr ve kazanca doğrudan doğruya özel şirketlerin el atışı, bu kabil dalaverelere has basit örneklerdendir. İkinci Cumhuriyet’in buhranlı yıllarında kurulan devlet-özel sektör ortaklıklarının bankalar üzerinden yarattığı tahribatlar da, aynen böyledir ve ortaya dökülen namuslu namussuzluk örnekleri de çok konuşulmuştur...

Eski ve yenilere ait kuyruklu ve kuyruksuz cinsinden iddia ve ithamlar bitmez amma burada keselim. Mesela, SSK eczanelerindeki ilaç kuyrukları. Sabahın kör karanlıklarında gitsen dahi doktorunu görememeyle ifade edebileceğimiz sağlık sıhhat işkenceleri, camilerin kapatılması, ezanların Türkçeleştirilip dinde yenileştirme işkencelerin ve dahi, gazdı, tuzdu, eti ve ekmeğine” yeter çekerek bu günlere yaklaşalım. 

Bu klasiklerin arasında birisi daha var ki, belirtmemek hoş ve makbul olamazdı...

Karadeniz kıyılarındaki Ereğli kömür ocağından çıkarılan kömürün düşmanımız İtalyanlara satılmasına Meclis’in cevaz vermesi... Yıl, 1920. 

Kömür ocağının ruhsatı, Yeni Türkiye’nin Meclis Başkan vekiline ait...

İtalyan’lar da, düşmanımız ve Anadolu topraklarının en verimli arazilerine el koymuş ve “buraları benim” diyerek karasularımızda silahlı istimbot yüzdüren küffar milleti...

Şu yok zamanımızda, şu buhranlı yıllarımızda, iktisadi ve sosyal şartların tasarrufa yönelmemizi zorlayan şu ortamda, BİM şirketinin Halide Edip Adıvar şubesinde İtalya’dan ithal edilen memba suyu...

750 gram litrelik cam şişede, altı lira küsur kuruş... Yıl 2019, Şubat 19...

Bu şirket de, sermayesinin son kuruşuna kadar varlıklı ve tarikatlı mütedeyyin yerli ve milli din kardeşlerimizin mülkiyetinde...

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23