• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Atilla Özdür
Atilla Özdür
TÜM YAZILARI

Belediye topçuları…

10 Ocak 2019
A


Atilla Özdür İletişim: [email protected]

Hiçbir nesnede, doğumundan ölümüne dek değişmezlik yok. Her madde, değişimin objesi. İnsanoğlu doğumunu takiben çocuklaşıyor. Onu takiben delikanlılık çağı başlıyor. Büyüyerek güçlenme safhası ve sonlara doğru, sırtında kamburlaşma…

Disiplinli bir hayat yaşanırsa ki, bunlar birbirleriyle çoğu noktada benzeşirler. Dini disiplin, tıbbi ve askeri disiplinler. Sıkı sıkıya sarılınırsa, ölümüne kadar sağlık-sıhhat alanında pek sıkıntı çekilmeyebiliyor. Devletler de öyle. Değişim anlamında bir kazaya uğramasaydılar, Hunlar, Roma, Bizans ve Osmanlılar, hâlâ sür git devam edeceklerdi. Buradaki değişimin itici dinamiği ise, adaletin dışına savrulmak…

Amma, Fıtrat emri ölüm de, bir yandan gerçek ve mutlak hak. Savrulmalar, basitinden birer sebep… 

Yani, “Sonsuza dek”, boş laf. Aslı ve doğrusu, “Adalet mülkün temelidir” …

Çocukluğumun büyük kısmı Bursa ve İstanbul’da geçti. On yedilerle on sekizlerin evvelini de, yaşadığım Bursa’dan, hoplayıp zıplama bağlamında geçmiş günlerimi rahatlıkla hatırlayabiliyorum Yeşil Camiinin Batı yakasına düşen avlusu, bizlerin top koşturma sahamızdı. Şimdi bakınız oraları güllük gülistanlık cennet bahçesi gibi. Mikro Mustafa’larla falan topa tutardık, caminin avluya bakan ana duvarını…

Stadyumun bulunduğu alan “Yağcılar Pınarı” olarak bilinen bir mesire yeriydi. Zamanlarının tek belediyeli Bursa’sı, şimdi futbola düşkün beş altı merkez belediyesi bulunan fakat su beldesi olmasına rağmen çeşmelerini kurutmuş kambur bir şehir…

Bursa’yı girizgah olarak aldık. Geriye dönelim…

Sayıları beş altı civarındaki Bursa klüpleri il çapında kendi aralarında amatörce şampiyonluk yarışmaları düzenlerdi. Bursa içinde Akın sporu sever, İstanbul takımlarından da Beşiktaşlı idim. Sonraki yıllarda amatörlüğü törpülediler. “Top koşturumculuk”, turşuculuk, avukatlık ve terzilik misali bir mesleğe dönüşürken, aynı zamanda sevdalıların renk aşkları da söndü gitti. Futbolun eski renk tanrısı öldü. Şimdi, globalizmin para tanrısı şeytancasına gelerek onun tahtına kuruldu…

Atatürk sağ olsaydı. Bir zamanlar söylediğinden bahsedilen, “Ben sporcunun ahlaklısını severim” sözünü, hiç tartışmaksızın geriye alırdı…

Ahlak, genel yapısının bir kenarcığından bozulmaya görsün. Bir teneke suyun içine köşeciğinden bir damla idrar bırakıverseniz, o suyun içilemezliği dalga dalga tenekenin her tarafına yayılır. Ahlak konusunda cemiyetin yapısı da ayni hassasiyeti gösterir. Beşeri münasebetlerin kalenderce bir tavırla harman olduğu samimiyet alanının hele bir ucunda çürüme oluşmaya, siyaset de dahil, cemiyetin bütün kanalları, kısa bir zaman içinde bu değişimden etkilenir… 

İmalat sanayiinde uzun süre çalışarak alanında uzmanlaşan bir işçinin bilahare çalıştığı şirketten ayrılarak kendi adına ayni sektörde bir iş kurması, haksız rekabet gerekçesiyle ahlaksızlık sayıldığından, cezayı gerektiren bir suç oluşturur ve yasaktır…

Amma, niceliği farklı da olsa bir futbolcunun kendisini bağrında yetiştirip meşhur eden bir klüpten ayrılarak, belki daha fazla ücretle bir başka futbol şirketine geçmesi, atlaması, transfer edilmesi, yeni şirketi ve taraftarları açısından alkışlanacak bir hareket sayılır…

Hiç şüphesiz bu olgu bir değişimdir, çift taraflı bir değişim. Hem ahlakta hem de hukukta…

Değerlerin ters yüz edildiği bir ülkede, ahlakilik ile ahlaksızlığın yer değiştirdiği bir ülkede, futbol şirketleri de bu topyekûn çürümeden imkan ve fırsatların elverdiği ölçüde faydalanmak isterler ve de istiyorlar…

Bunlar ve oyuncuları için durduk yerde çıkarılıveren vergi afları nedir, nedendir?

Futbol klüpleri, keselerini açıp da rakip cephelerin lejyoner topçularını kendi sahalarına çektiklerinde, alkışlanacak bir iş yapmış oluyor ve bol alkış alıyorlar. Amma velakin, alkışlanan bu başarıların sevgili klüplerini gırtlağına dek borca batırmasıysa, hiçbir taraftarını ve hiçbir SAHİBİNİ ilgilendirmiyor. Bilakis, ülkemizin en tepesinden en tabanına kadar coşkun ve yaygın taraftar kitlesi, gönüllerini coşturan bir imanla karışık şunu haykırıyorlar…

“Bizim arkamız kuvvetli. Bütün Türkiye bizden taraf. Batmayız, batırmazlar. Ölmeyiz, öldürmezler !”…

Karar mercilerindeki taraftarları da, bu inançlı kitleden ayrı düşünebilir miyiz?..

Ve öyle de oluyor. Zira, en tavandan en tabana kadar her taraf sevgili kaynıyor. Büyük küçük, resmi özel, bu sevgililerin arasında da, yüzlerce SPONSOR…

Kamudan sponsor, özelden sponsor…

Eskiden yoğ idi. şimdi geldi oldu. Kimsenin umurunda mı dünya!.. Hem sonra, oyuncuların fiyatları dünya borsalarına da uygun. Kıçıkırık bir topçuya milyonlu para verildiğine göre, di’mi…

Ucu kamu kaynaklarına dayanmasa, eh iyi, ne halleri varsa görsünler denilebilir belki…

Kamu kaynaklarında, tabiatıyla belediyeler de buraya dahil. Belediye kaynakları arasında BİM’ler de yer alıyorlar…

Belediyeler, “Belediyespor” tabelasıyla yeşil sahalarda dükkan açabilir mi?

Belediyeler ve dernekler, kurdukları spor teşekküllerinde mahkeme kararıyla kapatılmış tüzel kişiliklerin isim, arma ve işaretlerini kullanamıyorlar. Bu alanda bir tek “Gençlik ve Spor Klubü” ya da “Spor Klubü” gibi isimler serbest. O da amatörce …

İcabında gençlere spor yapmaları için pratik uygulama imkanı ve belirli bir nispette mali destek sağlayabiliyorlar. Futbol Federasyonunun faaliyetine bakıyorsunuz, 17’si profesyonel olmak kaydıyle elliyi aşkın spor klubü, isimleri “Belediyespor”…

Haliyle oyuncularının maaş ve ücretleri de sivil şirket işçilerinin alım satım hadleriyle uyumlu. 

Bir zamanlar merkezi hükümetlerin KİT’leri vardı. KİT’ler kendi zamanlarında yandaşlarına da sponsorluk ederlerdi. Üretim düşerken siyaset tarafından yandaşlarına düşük fiyattan mal tahsisi çıkarılır ve sonra kıtlığı başlayınca, karaborsa alevlenir. Yandaşlar da tahsisten aldıkları malı götürüp karaborsaya döker ve neticede KİT iflasları birbirleri ardınca dökülürken, yandaş cephe haksızcasına varsıllaşırdı…

Şimdi Elhamdülillah, KİT’ler bitirildi yerlerini ise, BİT’ler, yandaş sanayicinin boşluğunu da futbol şirketleriyle yakınları doldurdular.…

Zaman zaman durduk yerde futbol şirketleriyle oyuncuların milyonları aşkın vergi borçlarına af çıkarılırdı, hem de, yerli ve milli çalışanların asgari ücretin yetersizliğiyle ilgili yakınmaları afakı aşarken…

Hele bir de belediyelerin kendi futbol şirketleri varsa ki!.. 

Futbol şirketleri işverendir. Top koşturanlar da işçi. Spor sektöründe işçi ve işveren sendikaları yok ise bu bir eksikliktir. Belediyelerin işveren sendikalarının doğal üyesi olmakları lazım gelir. “Toplumda birinin derdi bütünün derdi” denilir. Din kardeşliğinde de öyle değil mi?

Belediye klüplerinin geliri nedir ki, ayni borsadan aldıkları oyuncularının yüksek ücretlerini ödeyebilsin?...

 Belediyelerin BİT’leri var. Bir de futbol klüpleri de varsa ve de muhtaç duruma düşmüşlerse, bunların aşıkları, maşuku oldukları klüp ve klüplerine karşı hissiz ve duygusuz mu kalacaktı? Kalsa, yakışık alır mıydı?...

İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin bir bölük iktisadi şirketi, BİT’leri, geçtiğimiz yılı milyonları aşan bir zararla kapatmış. Doğru yanlış, basında yer alan haberler bu yönde…

BİT’ler, ticari şirketleri sezonu zararla kapattığında, belediyelerin ortak hizmet havuzun kamuya yönelik sosyal destekleri kırılır... 

Belediyenin sosyal desteklerinin en önemli ve vaat halk için en hayati olanı ise, yaşlı ve yoksul hastaların evde bakım hizmetidir… 

Buradaki zafiyet, hepimizi üzmez mi?..

Hasta ve yaşlı vatandaşların fakirhaneleriyse, belediyelerin “evde hizmet desteklerini umudla bekleşen yoksullar, mümin ve gayri mümin vatandaş olarak, geniş bir mozaik…

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23