Dedesinin yazdığı mektubu okuyamayan torunlar…
Dedesinin yazdığı mektubu okuyamayan torunlar…
Ali Sandıkçıoğu
Bilindiği gibi ülkemizde bir harf inkılabı yapıldı. Asırlar boyu ecdadımızın kullandığı yazı yasaklandı. Latin alfabesi benimsendi.
Bugün kütüphanelerimiz Bulgaristan’a satılamayıp da kalabilen birçok değerli el yazması kitap ve belgelerle doludur.
Ne var ki dedelerimizin yazdıkları ne o değerli kitapları ve ne de dedelerimizden hatıra kalan mektupları bugün bizler okuyamıyoruz.
Kullandıkları dili anlayamıyoruz. Dedelerimizle aramızda olan din, dil, ahlak, kültür, edebiyat ve güzel sanatlarla alakalı bütün bağlar koparıldı.
Dünyanın en zor ve çetin alfabeleri arasında Japon ve Çin alfabeleri yer alır.
Japonlar latın alfabesini de okudular, yeni kuşaklara okuttular ancak, hiçbir surette kendi alfabelerinden vaz geçmediler. Bugün teknolojide geldikleri seviyeler de ortadadır.
Bu yazımda sizlerle zamanla Peyamı Safa’nın “Milliyet” gazetesinde yazdığı ve Sebilürreşad dergisinin alıntı yaparak yayınladığı yazısından bazı bölümleri paylaşmak işitiyorum:
“Evet, bugün Süleymaniye ve Beyazıt gibi milli kütüphanelerimizdeki
Yazma ve basma eserleri okuyabilenler yalnız Osmanlı Türkçesinin ve Arap dili ve harflerini bilenlerdir.
Bunlar öldüğü zaman ,daha sonraki nesiller için milli kütüphanelerimizin hiçbir manası ve değeri kalmayacaktır.
Yer yüzünde milli kütüphanesindeki eserlerin dil’ini ve harflerini bilmeyen bunları okumaktan v e anlatmaktan aciz bir tek (bir tek) millet var mıdır?
Tarihinden, edebiyatından, ilmi, felsefi ve dini eserlerinden, milli kültür hazinelerinden haberi olmayan bir millet bir toprak parçasında rastgele toplanmış birn kuru kalabalıktan farkı nedir?
Bir milletin tarihi, edebiyatı, ilmi ve felsefi görüşü yalnız lise kitaplarındaki yarım yamalak b ilgilere dayanamaz.
İngiliz, Alman, Fransız ilh…okullarında Shakespeare’e Milton’a, Schiller’e, Corneille ve Voltaire’e dair bilgi verilirken, talebeye ,bu muharrirlerin okul kütüphanesindeki eserleri de okutulur. (İstanbul’daki yabancı kolejlerinde de az çok böyledir.)
Bir Avrupalı genç istediği ilmi ve felsefi eserlerin tamamını okumak imkanına daima sahip.
Bugün yirmi yaşlarında bir Türk genci Naima’yı (onun eşsiz incelikler ve zerafetlerle dolu nesrini), Cevdet paşa tarihini (Ve daha yüzlercesini,) bilmezler.
Bazıları Avrupa dillerine bile tercüme edilen tasavvuf eserlerini, divan şairlerini, tanzimat edebiyatının, hatta şu en yakın Servet-i-Fünün edebiyatını ve fecri ati eserlerini satın almak evinde bir milli kütüphane kurmak, bunları okumak isterse, ne yapar?
Evvela bu eserlerin yüzde doksanını kitapçılarımızda bulamaz. Çünkü okuyucuları yok denecek derecede azaldığı için bu eserler yeniden basılmamıştır.
Tek tük mevcutlarının her biri (elli lira, yüz lyira ve daha fazla .(o zamanın parasına göre)
Zavallı genç eseri bulup alsa bilse okuyamaz, okuyabilse anlayamaz, çünkü dilini bilmez. Bu talihsiz delikanlı için Baki’nin o muhteşem “Mersiye”si ,Galib’in o enfes “Hüsn-ü -Aşk” ı,Hatta Hamiden “Tarık-ibni -Ziyad”ı, simsiyah karanlıklara batmış muazzam abidelerdir. O zavallıcık bu eserlerin (Ve daha binlercesinin) arasında İstanbul’un göklere fırlayan tarihi eserleri arasında iki gözü kör dolaşan bir turist gibi gezip durur. Kendi tarihini ,kendi dilinin v e edebiyatını, kendi ilim ve felsefe görüşünü sevmez yabancı kültürlerin şahsiyetsiz ve haysiyetsiz bir uşağı olur.
Evet, bu memleketin kaderini devrin yobazlarının elinden alıp hakiki inkılapçılar’a emanet şarttır,”
(Sebilürreşad dergisi Şubat 1958 tarih, sayı 263, Sayfa 204-205)
Günümüzde tarihine düşman, yabancı hayranları özellikle gençler çok daha artmıştır.
Çünkü bizlere kendi tarihimizle, dilimizle alakalı doğru dürüst bir şeyler öğretmediler.
Devamlı dinimizi ecdadımızı milli ve manevi değerlerimizi kötülediler.
İlim adına, ilericilik adına(!) analarımızın, bacılarımızın başlarındaki bir metrelik beze düşman kesildiler. İşte karanlıkta kalmış sözde aydınların ülkemizi getirdikleri durum ortada… Şimdilerde de ülkemiz için yapılması istenilen her hayırlı işe karşı çıkıyorlar.
İstemezuk… istemezuk… diye sesleri çıktığı kadar avaz avaz bağırıyorlar.
Cümleniz Mevla’ya emanet olunuz…