(…..) ÇAVUŞ EKŞİ ERİK YEDİ TORUNUNUN DİŞLERİ KAMAŞTI..
(…..) ÇAVUŞ EKŞİ ERİK YEDİ TORUNUNUN DİŞLERİ KAMAŞTI..
ALİ SANDIKÇIOĞLU
Bugün bundan altmış küsur sene önce Yaşadığım bir hatırayı Yazıya dökerek sizlerle paylaşmak istiyorum.
1957 senesi, merhum Süleyman Hilmi Tunahan (ks) hazretlerinin ilk talebelerinden Köylümüz ve komşumuz H. Hüseyin Kaplan, bizim köye (RİZE –KALKANDERE ÇAYIRLI KÖYÜ (Silyan) ilk olarak Kur’an kursunun açılmasına vesile olmuştu. O sene ilkokuldan mezun olan birçok arkadaşımızla bizler de ilk talebeler olmuştuk.
O yıllar rahmetli annemin akrabalarından Yaşı bir hayli ilerlemiş (Velioğları) sülalesinden Hacı lokman Yıldırım hoca efendi vardı.
Bir zamanlar, çocuklara dinlerini öğretmek, Arapça ezan ve kamet okumak yüzünden çok eziyetler çekmişti.
Kendisi o zamanlar kazamızın eski adı olan Karadere medresesinde âlim ve mutasavvıf olan Mahmut efendiden dersler almış, Gençliğinde Anadolu’nun birçok yerinde imamlık yapmış, Milli şefin ceberrut idaresi zamanında çok zorluklar çekmişti.
Zaman zaman Karakollara kendisine Arapça ezan okuduğu ve çocuklara Kur’an öğrettiği için aşırı eziyetler edilmişti. (Bizzat kendinden dinlemiştim.)
Çok samimi ve ihlaslı bir insandı. (Allah bütün geçmişlerimize rahmet eylesin.) Kendine mahsus güler yüzlü bir konuşma tarzı vardı.
Zaman zaman köyümüzün merkezinde olan camiye gelir, merhum HASAN ARIKAN hoca efendinin bizlere okuttuğu dersleri bizim arkamızda oturarak dinler, bazen de dersleri dinlerken gözyaşlarını tutamazdı. Zira onların döneminde değil Arapça, Kur’an okumak bile yasaktı. Ezan bile zorla Türkçe okutuluyordu.
(Arapça kamet edip ezan okuduğu veya Kur’an-ı Kerim okuttuğu için nice hocalarımız karakollarda, mahkemelerde büyük sıkıntılar çekmişlerdi.)
Kendisini tanıyanlar bilirler. Bazen ders halkasının arkasında duygulanır ellerini açar, dua eder kendine mahsus bir ifade olan (Hay baba!!...) sesli olarak söyler sevindiğini ifade ederdi.
Hacı Lokman Efendi, köyümüzde terzilik yapan dayım Mehmet Yıldırım'ın dükkânında otururken orada bulunanlar hacı lokmana bazı sorular soruyorlardı. (Ben de o sıralar köyümüzdeki Kur’an Kursunda okuyan, ilkokulu yeni bitirmiş çok genç bir talebe olarak dayımın dükkânında idim.)
Sorular arasında kul hakkı ve hırsızlık ile alakalı sorular ön plana çıkıyordu.
Bugünkü gibi hatırlıyorum: Kul hakkı ve hırsızlık üzerine çok sert açıklamalar yaptı.
Ekseri konuşmalarında hocası Mahmut efendiyi kaynak gösterir, güler yüzü ile bizim Karadeniz şivesi ile insanlara cevaplar verirdi.
Biraz sertlenerek bakın gençler, ismini vermiyorum falanı bilirsiniz (köyden biri, ben de gerçek adını torunlarının hatırına binaen yazmıyorum.)
(…… ) Çavuş, ekşi erik yedi. Torununun dişleri kamaştı. Dedikten sonra sesini biraz daha yükselterek: Kendine mahsus o güzel mahalli şivesiyle: “Kul hakkı, yetim hakkı, hele hele devletin hazinesine, beytülmale el uzatmak çok çok kötüdür. Allah hepimizi, neslimizi korusun.”
Bu tip insanlardan mutlaka Cenabı Hak hesabını sorar mazlumun, garibin/gurabanın haklarını onlarda bırakmaz.
Gün gelir çok çetin hesap verirler.
Hz. Allah (cc) Kul hakkı: Yiyenleri vakti gelince cezalandırır. Bunda hiç şüphe yoktur.
Bakın çocuklar: “Haram yersin, yersin bir gün gelir ciğerlerini bile kusarsın. Kesinlikle haramın binası olmaz.”
Bu girişten sonra: Son günlerde ülkemizde yerel ve ulusal TV.lerin bir çoğunda ülkede olan rüşvet olayları, belediyelerdeki, soygunlar, ihale vermeler, ihale almalar, baklava kutuları içindeki eurolar haber olarak verilmekte. Gün geçmiyor k, yeni bir belediyede yolsuzluk haberlerini duymayalım.
Yolunu bulan bir şekilde ahiret hayatını hiçte düşünmeden devletin hazinesine, beytülmale bir hortum takmış.
Elbette ki deliller ortaya çıkmadan bizim kimseleri suçlama gibi bir niyetimiz yoktur. Çünkü “Beraatı zimmet asıldır.”
Ancak meşhur bir de atasözümüz var: “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.” diye.
Ancak ülkemizde ki bu kadar şerefli, vicdan sahibi hâkim ve savcılar senaryo mu yazıyorlar?
Kişilere olmayan suçları mı isnat ediyorlar?
Böyle şey olabilir mi?
Peki bunca pişmanlık dilekçesi verenleri de birileri mi ikna eyledi?.
Adam resmen yazılı olarak ben rüşvet aldım, ben rüşvet verdim diyor.
Hâkimlerimiz, savcılarımız bulundukları makamların hakkını çok iyi bilir, millet adına, kanun ve nizamlara uyarak vicdanların seslerini dinleyerek kararlarını verirler. Bir (X) insan için lehte karar çıktığı zaman hakimleri savcıları alkışla….
Aleyhte bir kakar çıkınca da hâkimlere, savcılara, hatta ailelerine kadar dil uzat. Bu ikiyüzlülük değil de nedir?
Bunca yetimin, dulun, garibin/gurabanın, şehit çocuklarının, engellilerin, yaşlıların, haklarını hortumlayanlar, devlet hazinesini ve belediyeleri soyanlar, çalanlar, çırpanlar, bu fakir fukaranın paraları le lüks bir hayat içinde olup israf edenler, yurt dışı gezilerinde içki âlemlerinde milyar dolarlar harcayanlar. Bunlar her kim olursa olsun.
Hangi parti veya siyasi görüşe mensup olurlarsa olsunlar. Hacı Lokman Hocanın dediği gibi bir gün gelir yedikleri ile birlikte ciğerlerini de kusarlar.
İflah bulmazlar. Kendileri de çeker. Çocukları da çekerler.
Yedikleri ham erikler sebebi ile dünyada rahat yüzü görmezler; kendisi, eşi veya çocuklarının başları hastalıklardan, belalardan kurtulmaz. Gün gelir ilahi tokadı yerler. Böylece de:
Çocukların, torunlarının dişleri kamaşır.
"Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste.” Boşuna dememişler.
Ey çalanlar!. Çırpanlar!.. Devleti ve belediyeleri soymaya kalkanlar!.. Kuldan utanmayan, Allahtan korkmayan sizlerden Rabb’ul âlemin, günü gelince mutlaka hesap soracak ve hesabınız çok çetin olacaktır unutmayın!..
Yaptığınız hırsızlıkların, aldığınız, verdiğiniz rüşvetlerin hesaplarının sorulmayacağını mı zannediyorsunuz?...
Unutmayınız Allah sizlere bu âlemde bile mutlaka belalar verecek:
Kiminiz beyin kanamasından, kiminiz mide kanserinden kiminiz derman bulunmayan çeşitli hastalıklar sebebi ile çaldıklarınızı yiyemeden, sefa sürmeden, murad alamadan, feryat ede ede can verecek, adil hakimlerimizin verdikleri kararlarla haklarını yediğiniz millet önünde de rezil ve rüsva olacaksınız..
Birde ham erik yiyenlere her şey ortada iken müdafaa etmek, onları temize çıkarmaya çalışmak sahiplenmek, hiç suç işlememiş gibi göstermeye çalışmak, devlete ve adalete karşı yürüyüşler tertiplemek, vatandaşı sokaklara çağırmak, siyasi görüşü ne olura olsun gerçekten siyasetçilerimize hiç yakışmıyor…
Hepimiz haktan, hukuktan, adaletten, doğruluktan, dürüstlükten yana yer almalıyız.
En yakınımız olsa bile hırsız müdafaa edilmez, Bütün dinlerde hırsızlar lanetlenmiştir.
Devlete parmak sallayanları, masum insanlar siyasi ikballeri için devlete karşı olmak üzere sokaklara çağırmak, kamu mallarına zararlar vermek hiç bir zaman kabul edilemez. Hoş karşılanamaz.
Bu rezilliklerin üstü hiçbir surette kapatılamaz. Çünkü güneş balçıkla sıvanamaz.
Mahkemelerin sonuçlarını bekleyelim. Şeriatın kestiği parmak acımaz…
Cümleniz Mevla’ya emanet olunuz.