Saltanat mı, cumhuriyet mi; hangi cumhuriyet?
Önce belirteyim, cumhuriyet düşmanı değilim.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dün ilk yerli otomobil seri üretime geçiş töreninde yaptığı gibi “Yaşasın cumhuriyet” diye haykıracak kadar konuyu abartmasam da..
Cumhuriyeti kutsallaştıran birisi olmasam da..
“Saltanat mı, cumhuriyet mi?” diye sorarsanız.
İslam’ın ilkelerini de dikkate alarak cevaplamamız gerekeceğinden..
Dört halifenin seçimini, dar çerçeveli bir cumhuriyet olarak tanımlayabileceğimiz için..
Saltanatın ise, Osmanlı’daki gibi yüzyıllar boyu sürmesi şeklinde değil de, belki olağanüstü dönemlerde olabilecek geçici yönetim şekli olarak düşünüp, onaylayabileceğimizi belirtip..
Tercih saltanat mı, cumhuriyet mi sorusuna..
Tercihimiz cumhuriyet diyelim..
Geçelim..
Peki şu soytarılar gerçek niyetlerini niye söylemiyorlar da, bizi cumhuriyet düşmanı olmakla suçluyorlar?
Aslında saltanatı özleyip, şeklen cumhuriyetçilik sergiliyorlar?
Saltanatı, Osmanlı’daki gibi babadan oğula geçme şeklinde değil de.. “Değişik değişik babaların oğulları yönetimde olsun, ama o oğullar hep belli bir zümrenin despotluğu, tehditi altında olsun” diye işi kurgulayanlar, niye bize saltanatçı suçlaması yapıyorlar?
Somut örnekle yürüyelim..
Soyut anlatımlar, sizleri sıkar..
Lütfen söyler misiniz, “Gerekirse silah bile kullanırız” manşeti atan bir adamın kafasında, cumhuriyetten yana bir düşünce olması mümkün müdür?
Seçilmiş bir hükümet var..
Seçilmiş hükümetin emrinde olan, vatanı korumakla görevli silahlı güç, seçilmiş kişilere sopa sallıyor: “Gerekirse silah bile kullanırız, ayağınızı denk alın!”
O başlığı atan, darbecilerin kuklası konumundaki Hürriyet’in o tarihdeki genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök, şimdi AK Parti’den Mahir Ünal’ın geçtiğimiz haftalardaki bir açıklamasını hedef tahtasına koymuş, sopa sallamaya tekrar başlamış:
“100. yıla giriyoruz. Sen 56 yaşındasın, partin ise 21… Hepimizin ömrü bu 100 yıllık cumhuriyetin yanında kısa… Herhalde o yüzden unutuyorsun bazı ‘Şeyleri’…” yazıya başlıyor..
Mahir Ünal üzerinden, AK Parti’yi terbiyeye kalkışıyor..
Aslında tek bir cümle ile karşılık versem, donar kalır, olduğu yerde:
“Senin yaşın 74. Cumhuriyetin yaşı 99. Osmanlı’nın yaşı ise 600!”
Haydi, 6 asırlık Osmanlı’ya dil uzatıp, 99 yıllık cumhuriyeti (hepimiz kabullendiğimiz halde), bize had bildirme aracı olarak kullanma densizliğinin cevabını ver bakalım da görelim.
Hayır, benim önemsediğim konu burası değildi. Bu işin mezesi..
Esas önemli ayrıntı şurada:
“Bugün 29 Ekim… En büyük bayramımız. (..) Sadece bir hatırlatma… Geçici bir hafıza tutulmasıdır, eminim sen de hatırlayacaksın bu ortak maziyi;
‘Kasımpaşa’da, Malatya’da köyde, kasabada doğanların destanı” diyor, her türlü maymunluğu yapan Ertuğrul Özkök..
“29 Ekim”, “Cumhuriyet Bayramı”, “Kasımpaşa’da doğan”, “Malatya’da köyde doğan”, “Kasabada doğanların destanı” deyince. Anladınız siz onu..
Menderes için, “Ama bir köyde doğdu işte… Devletin okullarında okudu” diyor.
“İslamköy’ün yalınayak yoksul çocuğu başbakan” diyor, Demirel’i işaret ediyor..
“İstanbul’un Beşiktaş ilçesinden bir karaoğlan” diyor Bülent Ecevit’i işaret ediyor...
“Malatyalı öğretmen çocuğu bir devrimci” diyor, Turgut Özal’ı hatırlatıyor..
“Türk siyasetinde muhafazakar akımın ilk kurucu babası” diyor Erbakan’ı işaret ediyor..
“Bir kıyı kaptanının cumhurbaşkanı çocuğu” diyor Tayyip Erdoğan’ı işaret ediyor..
“Cumhuriyet olmasa, bunların hiçbirisi bulundukları makama gelemezdi” demeye getiriyor..
Ve sonra..
Mahir Ünal üzerinden, tüm dindarlara saydırıyor:
“Fransa’daki doktorama kadar bu cumhuriyet parasız okuttu beni… Eee, böyle olunca benim düşünce setimi de bu cumhuriyet verdi bana… Önce vefalı ve minnettar olmayı öğretti. Sonra çağdaş…”
Mahir Ünal, akit’e laf söylemek için bu tiplere şirinlik yaptığını hatırlayıp, kendisi hazırlasın cevabını.. Ama Ertuğrul Özkök’ün derdi Mahir Ünal değil..
Özkök’ün derdi, dindar insanlar.. Hak ve özgürlüklerinden vazgeçmeyen insanlar.. İnancının yaşanmasının engellenmemesini isteyen insanlar..
Onun için Özkök, Mahir Ünal’a saldırıyor.
O kapsamda Özkök’e cevabı, ben kendim için vereyim..
Utanmaz Ertuğrul..
Bir kasabada doğdu dediğin Adnan Menderes’i, senin kafandaki cumhuriyette, rütbesi olmayan ere tokat attırıldığını da söylesene..
Köyde doğan Menderes’i, halk seçip başbakan yaptığı halde, üç tane albayın oluşturduğu cuntanın astırdığını da söylesene..
Masasında Kur’an-ı Kerim bulunduran, Nurcular; “Bize milletvekili kontenjanı niye vermiyorsun” diye sorduklarında, “Sizin adınıza ben varım ya” diyecek kadar, kendisini dindar insanların emrinde gibi gösteren Demirel’e; cumhurbaşkanı koltuğunda oturduğunda, başörtülüler için “Suudi Arabistan’a gidip, orda okusunlar” dedirten senin kafandaki zorba cumhuriyet değil mi?
Halkın oyları ile seçilen, tek başına iktidar olduğu bir dönemde başörtüyü serbest bıraktırmak için çıkardığı iki ayrı kanunu, iki ayrı tarihde iptal ettiren, sonrasında da köyde öğretmenin çocuğu olarak doğduğunu söylediğin Turgut Özal’ı, cumhurbaşkanı koltuğunda otururken, şaibeli şekilde öldüren kimdi, senin derin organizasyonlarla lekelediğin cumhuriyetin değil mi?
Bülent Ecevit’i atlamayacağım.. “Ben ezilenlerin karaoğlanıyım diyen, sosyal demokrat geçinen.. Ortanın solu diye yeni bir kavram ile klasik soldan ayrılmak isteyen, kadın hakları konusunda herkesten daha hassas gibi görüntü veren Bülent Ecevit’e “Bu kadına haddini bildirin” dedirten kimdi, senin cumhuriyetin değil mi, Özkök?
Kim kaldı?
Erbakan ile Erdoğan..
Allah’tan korkar insan..
Erbakan’ın seçimden birinci çıktığı halde, partisini kapatan kimdi? Son padişah Vahideddin mi kapattı, Refah Partisi’ni, riyakâr adam!..
Milli Nizam Partisi’ni hiç söylemiyorum.. 12 Eylül darbe sürecinde, sonunda beraat ettiği davalardan dolayı haksız yere cezaevinde tutulduğu yılları hiç hatırlatmıyorum bile.. Refah Partisi yerine kurulan Fazilet Partisi’ni tek bir sebeple, “başörtülü bir bayanı milletvekili adayı gösterdi” diye kapatan senin yasakçı cumhuriyetin değil mi?
Erbakan Hoca’nın önünü kesmek için, 5 yıl siyaset yasağı ile yetinmeyip, bir de ona nitelikli dolandırıcılık iftirasını alnına yapıştırmak isteyen senin cumhuriyetin değil mi?
Erdoğan mı?
Özkök’ün kafasındaki cumhuriyetin, Erdoğan’a yaptıklarını saymaya başlasam.. Bu yazı, tüm sayfayı doldurur. Başlıklar halinde vereyim. Şiir okudu diye cezaevine konulmadı mı, belediye başkanlığı elinden alınmadı mı? Milletvekili olması, “Sen şiir okumuşsun, ceza almışsın. Cezaevine girmişsin. Milletvekili adayı olamazsın” diyerek engellenmedi mi?
27 Nisan muhtırası ile ‘Ayağını denk al’ tehdidinde bulunulmadı mı?
Partisi 2008’de “laikliğe karşı odak haline geldi” diyerek, sadece ve sadece başörtüyü serbest bırakmak istedi diye kapatılmaya kalkılmadı mı?
Ertuğrul Özkök’ün cumhuriyeti, işte bu..