Dün gezi isyanı, bugün canlı bomba!
Gezi isyanı için, siyasi parti temsilcilerinin, baro başkanlarının, sözde hukukçuların, hatta bazı akademisyenlerin “sivil direniş hareketi” şeklindeki tanımlamaları, ne derece samimi?
Gerçekten, gezi isyanındaki polis araçlarının tahrip edilmesini, kamu binalarının yakılıp yıkılmasını, toplu ulaşım araçlarının kullanılmaz hale getirilmesini, “sivil direniş” olarak mı görüyorlar?
Yoksa..
Sandıkta yenemedikleri meşru siyasi iktidarı, gezi isyanı ile devirmek için çıktıkları yolda, illegal eylemleri “sivil direniş” olarak göstererek, sonraki aşamalara teröristleri bilerek mi hazırlıyorlar?
Polis araçlarını tahrip edenlere sahip çıkarak, adeta, “Daha sert eylemlere başvurduğunuzda da, sizi her daim destekleyeceğiz. Arkanızdayız” mesajı mı veriyorlar?
Nitekim..
Gezi isyanında polis aracını tahrip edenler..
Polis panzerine molotof atanlar..
Sonrasında bir savcımızı görevi başında şehid edenler..
Dün de, Ankara’da Emniyet Müdürlüğü’nün kapısına dayandılar..
Gezi isyanında “talim-deneme” şeklinde tanımlayacağımız saldırıların, bir tık üstündeki saldırıyı, Ankara Emniyeti’nde gerçekleştirmeyi planladılar..
Dünkü emniyet müdürlüğüne canlı bomba saldırısını düzenleyenler ile, gezi isyanı sırasında polise sapan ile bilye atan arasında ne fark var?
Bilye de insanı yaralar, belki öldürür..
Kurşun da insanı yaralar, büyük ihtimalle öldürür..
Dün polise, “sapan ile bilye atan”lar, bugün polise, “bomba ile silah ile saldırı”yı düzenleyenlerdir..
Gezi isyanı sırasında sapan ile polise bilye atanları “sivil direnişçi” diye gösterenler, aslında dünkü Ankara saldırısının da organizatörleridir.
Dün emniyet kapısındaki polislere kurşun sıkanlar ile, gezi isyanı sırasında polis panzerine molotof atanlar arasında ne fark var?
Kurşun sıkan da, polise zarar vermek amacı ile hareket ediyor. Polisin vazifesini yapmaması için, onu korkutmaya çalışıyor..
Polis panzerine molotof atan da, polisi korkutmak istiyor, ona zarar vererek, önünden çekilmesini arzuluyor..
Gezi isyanında polis araçlarını tahrip edenlerle, polis panzerlerine molotof atanlarla, polislere sapan ile bilye atanlarla, dün emniyet müdürlüğüne saldıran iki terörist arasında, ben fark göremiyorum..
Bunun içindir ki, gezi isyanının organizatörlüğünden dolayı Osman Kavala’nın yargılanması, Can Atalay’ın yargılanması önemlidir..
Mahkum edilmeleri önemlidir..
Gezi isyanında polisle çatışanlar ne ise..
Dün emniyet önünde polisle çatışanlar da aynıdır..
Kimse “Ama” diyerek, “mama” diyerek, “gezi isyancı”ları ile “teröristler”i farklı gibi göstermeye kalkmasın..
“Gezi sivil hareketti” diyerek, gezi teröristlerine mazeret üretmesinler..
Terörist için her zaman bir mazeret vardır..
Kimisi “Ağaçlar kesiliyor” diyecektir.
Kimisi, “Göstericilerden Berkin Elvan’ın ölümüne sebep olan polisin kimliği açıklanmadı” diyecektir..
Kimisi de, “Devlet bizi eziyor. Bize zulmediyor” diyecektir..
Oysa, hukuk devletinde yaşadığımıza göre..
Gereksiz yere ağaç kesiliyor ise, yargı önler.. Gerektiğinde yargı, gereksiz ağaç kesenleri cezalandırır..
Ama durumdan vazife çıkartıp, polise saldırmak için bahane ararsanız..
Ardından ne gelir?
“Gösteri sırasında polise taş atan arkadaşımız öldü. Onun ölümünden sorumlu olan polisin ismi açıklanmalıydı.. Polisin ismi niye açıklanmadı” der, bir başka bahane icat ederek, bu sefer de savcıyı görevi başında şehid eder..
Medyadaki güçlerini göstermek için de, “Savcıyı öldürmeye mecbur bırakıldık. Mecbur bırakıldığımız eylem şekli idi” diye manşet attırır.
Siz sanıyor musunuz ki, dün Emniyet Müdürlüğü’ne saldıran iki terörist, “Biz teröristiz. Biz vicdansızız. Biz masum polisleri şehid etmeye kalkışarak, ne kadar hain olduğumuzu dünyaya ilan edeceğiz. Biz katiller sürüsüyüz” dürtüsü ile saldırıyı düzenlediler.
Asla..
Onlar kendilerini, tam da gezi isyanını “sivil direniş” gibi gösteren..
PKK’lı teröristleri, “Zaman zaman şiddete başvuran, hak arayan örgüt” olarak tanımlayanların meşrulaştırmalarındaki gibi..
Kendilerini “sivil direnişçi” ve “hak arayan” insanlar olarak görüyorlar..
AİHM’de hakimlik yapan Rıza Türmen, 10’dan fazla insanın ölümü ile sonuçlanan gezi isyanını, gözümüzün içine baka baka, “Otoriter bir iktidara karşı örgütsüz, spontane bir halk direnişiydi” diye tanımlarsa..
Cumhuriyet gazetesi, bir savcının görevi başında şehid edilmesini, teröristlerin ağzıyla başlığa çekip, “Mecbur bırakıldığımız eylem şekli idi” diye tanımlarsa..
Diyarbakır Baro Başkanlığı sırasında, Tahir Elçi isimli sözde hukukçu, “PKK için terör örgütüdür diyemiyorum. Zaman zaman şiddete başvuran, hak arayan örgüttür” diye tanım yapabiliyorsa..
Tahir Elçi, PKK’ya bu şekilde sahip çıktığı için, CHP de Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi’ye sahip çıkıp, onu, partilerinden milletvekili seçtiriyorlarsa.
Ülkede hain mi yok?
İki terörist de, CHP’den milletvekili yapılan Türkan Elçi’nin kocası Tahir Elçi’nin tanımındaki “hak arayan kişiler” olarak kendilerini tanımlayıp.
CHP eski milletvekili Rıza Türmen’in gezi isyancıları için yaptığı tanımdaki gibi, “Otoriter iktidara karşı halk direnişçileri” olarak kendilerini tanımlayarak.
Belki de “Mecbur bırakıldığımız eylem şekli idi” diyerek..
Emniyet Müdürlüğüne saldırır..
Bu işin lamı-cimi yok..
Herkes, terörle arasına mesafe koymalı.
Şiddete asla ve asla onay verilmemeli.
Şiddete başvuran kim olursa olsun, şiddet kime karşı gösterilirse gösterilsin..
Herkes, şiddete başvuranları kınamak, onları mahkum etmek zorundadır..
Şiddetin küçüğü büyüğü olmaz.
Şiddetin ağır silahlısı, hafif silahlısı olmaz..
Şiddet, asla mazur görülemez, asla meşru kabul edilemez, asla “sivil hareket” diye tanımlanamaz..
Bu tanımlamayı yapanlar, asla görmezden gelinemez..
“Siyasi parti açıklaması”, “hukukçunun yorumu”, “avukatın savunması”, “basın organının manşeti” gibi bahanelerle, gezi isyanı mazur görülürse..
Hatta kahramanlık gibi gösterilirse..
PKK’lı teröristlere, “gerilla” diyen adamlar, TBMM’de görev alırlarsa..
Maalesef ki maalesef, terörist saldırılar da sürer..