Dünya tersine dönmüş, şovmen sanık hakime soru soruyor!
Dünya tersine dönmüş, şovmen sanık hakime soru soruyor!
ALİ KARAHASANOĞLU
Ekrem İmamoğlu’nun 380 puan alıp 480 puanlık fakülteye alavere dalavere ile kayıt yaptırması olayından dolayı yargılandığı ceza davasında, yine cumhuriyet tarihinde görmediğimiz sahneler…
Sahtecilikten yargılanan sanığa, duruşma salonunda alkışlar.
Hâkime tehditler…
“Hâkim nasıl tehdit edilmiş?” demeyin sakın…
Sanığa alkış tutulması, “Bu sanığa ceza veremezsiniz” demektir. Adil yargılamayı etkilemektir…
Kimse aklımızla alay etmesin…
Abdullah Öcalan yargılanırken bir kişi alkış tutarsa bunun anlamı ne olur ise,
Ceza Muhakemesi mevzuatı çerçevesinde aynı şekilde bir sanık konumundaki Ekrem İmamoğlu’na alkış tutulması da mahkemeyi baskı altına alma amaçlıdır…
Hiç utanmıyorlar, sıkılmıyorlar…
Ekrem İmamoğlu’nun beslediği solcu çarklı internet siteleri, “İmamoğlu alkışlar ve ‘Cumhurbaşkanı İmamoğlu’ sloganları eşliğinde salona geldi” diyerek suçu itiraf ediyorlar…
Neyse ki bu sefer mahkemenin hâkimi hatırlatmış, “Alkışlayamazsınız, yasak” demiş.
Hepsi bu kadar…
Alkışlayanları duruşma salonundan çıkartmak yok…
İsimlerini alıp suç duyurusu yapmak yok…
Diploma sahtekârlığına imza atan da meydanı boş bulmuş, şov üstüne şov yapıyor…
Sadece şov mu? Mahkemeyi de tehdit ediyor…
Adam bu suçtan dolayı tutuklu değil.
Şu an bu dosya sebebiyle herhangi bir hakkını kullanması engellenmiş değil…
Diploması çok lazımsa idare mahkemesine gidip oradaki davasını takip edecek.
Buradaki dava, kendisine ceza verilip verilmeyeceğinin tartışıldığı bir mahkeme…
Ama “Sizin yargıçlığınız beş para etmez!” diyebiliyor, hakaretlerini sürdürüyor…
Şova anne de katılıyor.
Ceza davasının duruşmasının ertelenmesi, Ekrem İmamoğlu’nun hiçbir hakkını kısıtlamadığı, kendisine hiçbir zarar vermediği hâlde, artık anne Hava Hanım’a nasıl bir tiyatrovari görev verilmiş ise şu sözleri sarf ediyor:
“Çok ayıp bu çok ayıp. Ben ona helal süt emzirdim, böyle adalet olmaz. Türkiye’ye çok ayıp!”
Sözler bir yerden kopya gibi geldi…
FETÖ’cü bir polis müdürü vardı, Hüseyin Korkmaz…
Tutuklandığında duruşmasına anne de katılmıştı…
Çıkışta da FETÖ’nün medya ayağı Samanyolu Haber mikrofonuna şunları söylemişti:
“Haram lokma yedirmedim… Abdestsiz süt emzirmedim… Çocuğum öyle bir temiz hayat yaşadı ki… Aldığım elbiseyi giydiremiyordum, ‘O benim elbisem değil’ diyordu. Benim çocuğum vatanına ihanet etmez… Allah’a dayamış sırtını.”
Sonra o polis müdürü ne yaptı biliyor musunuz?
Amerika’ya kaçtı…
Sadece kaçmadı…
FBI’dan, Türkiye aleyhine verdiği ifadeler karşılığı 50 bin dolar aldığını kendisi açıkladı… Oturduğu apartmanı da ABD savcılığının tuttuğunu söyledi…
Sarraf’ın bürosuna baskı düzenleyen ekibin içinde olduğunu Amerikan mahkemesinde gururla söyleyen Hüseyin Korkmaz, en nihayetinde binlerce yıl cezaevinde kalacağı iddia edilen Sarraf’ın 2 yıl bile cezaevinde kalmadan ABD tarafından tahliye edildiğini ve oyunun ne kadar büyük olduğunu gördükten sonra, içine düştüğü kumpas kendisine dert olmuş ki kanserden 37 yaşında vefat ediyor…
Anne baba da kaçtıkları yurtdışında gurbette yaşamak zorunda kalıyorlar…
Ekrem İmamoğlu’nun annesinin sözleri, FBI’dan 50 bin dolar almaktan çekinmeyen FETÖ’cü polis Hüseyin Korkmaz’ın annesinin sözlerine ne kadar çok benziyor, değil mi?
Biz devam edelim, dünkü duruşmaya.
Suçun 1990 yılında işlenip tamamlandığı, zamanaşımı süresinin çoktan dolduğu savunmalarını bertaraf etmek için savcılık, alınan diplomanın değişik resmî kurumlarda kullanıldığını; bu kullanım ile birlikte sahteciliğin zamanaşımının tekrar tekrar başladığını ispat sadedinde tezkereler yazdırmış.
Onlardan Millî Savunma Bakanlığı’na yazılan tezkereye cevap gelmiş:
“Diploma askerlik başvurusunda kullanılmıştır” denilmiş…
Hâkim bu tezkere cevabını okuyor.
Sanık Ekrem’e soruyor: “Ne diyorsunuz?”
Ve şovmen Ekrem şovuna başlıyor:
“Askerliğimi de hatta doğum belgemi de iptal edin. Annem babam burada olmasa doğumumu bile iptal edecekler.”
Oysa soru basit:
Askerlik sırasında diplomayı kullandın mı, kullanmadın mı?
Gelen cevapta yanlışlık var mı, yok mu?
Bu soruluyor. İtiraz hakkı tanınıyor.
Adam ısrarla terbiyesiz, adam tehditkâr…
“Doğum belgemi de iptal edin” diyor…
Ve geliyoruz şovmenin fakirlik muhabbetine…
Kıbrıs’tan Türkiye’ye gelirken resmî belgelerdeki formlara “fakirlik” notu düşülmüş olmasını soruyor hâkim…
Şovmen Ekrem, köşeye sıkışmış bir utanmaz edasıyla cevap veriyor:
“Benim fakirliğim sizi bu davada neden ilgilendiriyor?”
Yatay geçiş belgelerinde ilgili fakülte yetkilisine sorsaydın sen o soruyu:
“Benim fakirliğim sizi ne ilgilendiriyor, ben bu soruya cevap vermem. İstiyorsanız benim yatay geçişimi yapmayın” deseydin ya…
O gün güzel…
Sahtekârlık için fakirlik edebiyatı yap…
Şimdi “Mahkemeyi ne ilgilendirir?” diye üste çıkmaya çalış…
Ve devam ediyor Ekrem:
“Bir dönem sıkışık bir zamanım olmuştu. O zamanlar iyi olmadığım yönünde beyanım olmuş.”
Kıbrıs’a gidiyor, orada ev tutuyor ve fakirlik edebiyatı yapıyor…
Ve sonrasında filozofluğa soyunan Ekrem’in anlatımları:
“İnsanın milyonlarca lirası vardır ama fakirdir. Bazı insanların da bin lirası vardır ama çok zengindir. Benim gönlüm zengin, önemli olan da o.”
Haydi ceza hukuku profesörü Adem Sözüer çık anlat. Tayyip Erdoğan’a yanaşmak için sırtını yasladığın, sen ona benzeyecekken kendine benzettiğin İzzet Özgenç’e sor…
Bu savunma ile Ekrem kesin ceza almaktan kurtulmuş mudur?
Ve son kanaatimi söyleyeyim…
Ekrem İmamoğlu, sanık sandalyesinde otururken hâkime soru sorup cevap aldığı bir Türkiye’de hiç kimse yargılamanın etki altında olmadığını söyleyemez…
40 yıllık hukukçuyum… 35 yıllık gazeteciyim.
Yüz binlerce duruşma haberi okudum, dosya inceledim…
Hayatımda sanığın hâkime soru yöneltip hâkimin de cevap verdiğini hiç görmedim.
Duruşmalar televizyondan canlı yayınlansın talebine katılmıştım…
Ama görüyorum ki, canlı yayında televizyon başındakiler hâkimi etkileyemez ama duruşma salonunda alkış tutanlar maalesef hâkimi etkiliyor ve sanık sandalyesindeki soruyor:
“Kayıt olduğum üniversite Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilk üniversitesidir. Aslında bu KKTC–Türkiye ilişkileri açısından kötü bir durum. Siz Kıbrıs’ı sevmiyor musunuz, yavru vatanımızı?”
Ve benim tüm ümidimi yıkan karşılık…
Bir hâkim, sanığın sorusuna cevap veriyor: “Evet, yani.”
Bununla da bitmedi…
Şovmen sanık Ekrem hâkime soruyor:
“Siz hangi üniversiteden mezun oldunuz?”
Sanki Ekrem hâkim, hâkim de sanık…
Cevap veriyor, sanığı yargılayan hâkim: “İstanbul Üniversitesi.”
Ve sanık tekrar sözü alıyor:
“Burada sizin de hakkınız yeniyor.”
Hakimimiz ise, “Ulan hokkabaz, 380 puan ile 480 puan alan öğrencilerin yanına gitmiş, alavere dalavere ile iş kotarmışsın; bir de utanmadan, alnının teriyle kayıt yaptırıp diploma alanların hakkının yendiğini mi söylüyorsun, şaklaban?” diyeceğine…
Susuyor…
Ve şovmen, “Ben sizi yüce Türk milleti adına yargılıyorum” diyor..
Tuz kokmuştur beyler…
Diplomayı çalan, villaları çalan, balya balya avrolarla rüşvetçiliği kameralara yakalanan adam, hâkime “Sizi yargılıyorum” diyor…