Müfredat, öğretmen ve ders kitapları
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin Hoca’nın eğitim sistemini ve zihniyetini millîleştirme yönünde bir gayreti olduğunu görüyoruz. “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” başlığı ile müfredatta yapmaya çalıştığı iyileştirme ortadadır. Ama içinde “Türk milli eğitiminin genel amacı, Türk milletinin bütün fertlerini; Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasa’da ifadesini bulan Atatürk Milliyetçiliğine bağlı; Türk milletinin millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan; insan haklarına ve Anayasa’nın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış hâline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek” gibi bir cümle de bulunan bu yeni müfredattan solcu-kemalistler yine memnun olmadı ve yeni müfredatı “İslâmcı-Osmanlıcı” olduğu gerekçesiyle topa tuttular. Ak Parti hükûmeti ne yapsa onlara göre “gerici, İslâmcı ve Osmanlıcı” zâten. Onlara yaranmak mümkün olmadığından biz kendi yolumuza, ne yapıp ettiğimize bakalım.
İşte Yusuf Tekin Hoca gibi bir bakan bile eğitimi millîleştirme yolunda attığı küçük adımları dahi bu atmosfer içinde atabiliyor. “Türkiye gerçekleri” dediğimiz ve aslında “Kemalist şirretliği korkusu”ndan ibâret bir içtimâî çılgınlık vasatında. Bu yüzden bir türlü gerçek bir millîleşme başarılamıyor eğitim hayâtında. Aslında bütün ülkede…
Biz, yeni müfredat üzerinde çalışılırken aslolanın müfredat değil öğretmen olduğunu feryat figan dile getirmeye çalışmıştık. Çünkü müfredat kâğıt üstündeki yazıdır ve bu hâliyle ölüdür. Onu canlandıracak olan, hayâta katacak olan öğretmendir. Müfredatın mânâ ve amacına inanmış öğretmen kadronuz yoksa o müfredat boşa düşecektir. Müfredat netîce olarak öğretmenin beyninden, kalbinden ve elinden talebeye akacaktır. Bu akış sırasında müfredat öğretmenin fikir, ideoloji ve inancının rengini alacak ve talebeye öylece ulaşacaktır. Bu kaçınılmaz durumdur. Dönüp öğretmen kadrosuna baktığımızda yeni müfredat açısından hiç de ümitlenmemizi gerektiren bir vaziyet göremiyoruz maalesef. Türkiye’de eğitim hayâtında solcu-kemalist-maddeci-âhiretsiz zihniyetin hâkimiyeti kırılamamıştır. Öğretmen kadrosunun millîleşmesi yönünde son yirmi üç yıl da pas geçilmiştir âdetâ. 15 Temmuz’dan sonra Fetöcüleri geçirtmeyelim endîşesi ile yapılan mülâkâtlar da kemalistlerin işine yaramış ve öğretmen kadroları hıncahınç solcu-kemalist-materyalist unsurlarla dolmuştur. 62 öğretmeni bulunan bir lisenin müdürü olan dostuma “Okulunda kemalist olmayan kaç öğretmen var?” demiştim de “Bir tek ben!” demişti. Bu durum aşağı yukarı okulların umûmu için de vâkîdir. Şimdi vaziyet böyleyken istediğiniz kadar müfredat değiştirin, netîce değişmeyecek ve sistemin yine solcu-kemalist-materyalist-âhiretsiz-ateist-deist- dînî ve millî âidiyet duygusu kalmamış bir gençlik ürettiğini hayretle göreceksiniz. Son günlerde haberlerden mülâkâtın kaldırılıp “Millî Eğitim Akademisi” kurulacağını ve mevcutlar ve yeni atanacak bütün öğretmenlerin bu akademiden geçirileceğini, başarısız olanların başka alanlara kaydırılacağını okuyoruz. İnşâallah ümit ettiğimiz gerçekleşir ve yaraya merhem olur. Bundan bile fazla ümitli olamıyoruz maalesef.
İşin bir yönü de ders kitapları… Öğretmenler için söylediğimiz her şey ders kitabı yazıcıları için de geçerlidir. Eğer yazarlar sizin müfredatınızı fikir ve inanç olarak benimsememiş ise ders kitapları, müfredatınıza “kerhen” ve “şeklen” uyacak, kitabın rûhu yine yazarının fikir ve inancını (daha doğrusu inançsızlığını) taşıyacaktır. Şeklen uyduğu için de kendilerini “biz uyduk” diye savunacaklardır.
Kamil Yeşil Hoca’m 9. sınıfların Türk Edebiyatı kitabını incelemiş. Kanaatlerini “Maarif Modeli Türk Edebiyatı 9. Sınıf Ders Kitabı: DEĞİŞİRKEN AYNI KALMAK” başlıklı bir yazıda anlatıyor. Tespitleri yukarıda söylediklerimizi aynen doğruluyor. Birkaç cümlesini almak isterim:
(…) Hemen söyleyelim. Atatürkçüler, seküler hayatı savunan toplum kesimleri, Program 1 yıl ertelensin diye Bakan Bey’e başvuran Güler Sabancı rahat olsunlar. 2024 ders kitabının önceki programa göre hazırlanan ders kitabından hiçbir farkı yok. Yani ortak metin ile ders kitaplarının kesişim kümesi boş. Diğer kitapların da bundan farklı olmadığından hiç şüphem yok. 2005’te yapılan Müfredat değişikliğinden bu yana 19 yıldır ne yapılıyorsa Türk Edebiyatı 9 onu tekrar ediyor. O kadar ki (üzerinde duracağız) metinler bile aynı. Önümüzdeki yılların Türk Dili ve Edebiyatı kitapları bundan farklı olmayacaktır. Türk eğitim sisteminin yarı yükünü alan Türk Dili ve Edebiyatı derslerinde Kemalizm, paradigma, resmi ideoloji bakımından aleyhte hiçbir sorun yok. 2024, 9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı ders kitabı bize “her şeyin yerli yerinde” olduğunu gösteriyor. (…)
… bütün metinler, açıklamalarında ve yönlendirmelerinde de kullanılan dil, söz varlığı tamamen seküler, manevi boyutunu kaybetmiş, ruhsuz bir Türkçedir.
(…) Görüyorsunuz; müfredatı nasıl yaparsanız yapın ders kitabı yazarları onu kendilerine benzetiyor, içini boşaltıyor. Özel teşebbüsün hazırlayacağı ders kitapları bu çıtayı daha da aşağı çekecektir. Bundan dolayı ders kitapları ehil kalemler tarafından yazılmalıdır, dedik, bu konuda ısrar ediyoruz. (…)
Maarif Modeli Müfredat, Kemalist paradigmada bir değişiklik yapmamıştır. Buna karşılık madem Kemalizme (Atatürkçülük) anayasal ve yasal sebeplerle dokunamıyoruz o halde alternatif olarak millî, manevi, kültürel İslam’a âit kavramlarda bir artışa gidelim, terazinin bizim taraftaki kefesi biraz daha ağır bassın formülü geliştirilmiştir. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli programların yaklaşım tarzı budur. (…)
Bu kitapta hasretini çektiğimiz ve nihayet kavuştuk diyebileceğimiz bir Maarif ufku yok. Beklenti içinde olanlar adına gerçekten üzgünüm. Kamil Yeşil Hoca’ma emekleri için teşekkür ediyorum. Yazının tamamı için:
https://www.tyb.org.tr/kamil-yesil-maarif-modeli-turk-edebiyati-9-sinif-ders-kitabi-degisirken-ayni-kalmak-67179h.htm