Şehirlerin kaderi ve uygun olmayan alanlar
İbn-i Haldun’a atfedilen “coğrafya kaderdir” sözünü, Maraş depremlerinde daha iyi anladım. 6 Şubat depremlerinden önce Kahramanmaraş’ın coğrafi konumuna güveniyordum. Ahir Dağı’nın eteklerine inşa edilen şehre pek fazla bir şey olmayacağını düşünüyordum. Nitekim düşüncelerimde haklı çıktım ve şehrin, dağın eteklerinde yer alan binalarının depremden hiç etkilenmediğini gördüm. Bütün yıkım ovada ve fay hatlarının geçtiği bölgelerde gerçekleşti. Coğrafyanın insanlar üzerinde etkisi çoktur.
Zaman zaman dondurma ustası ve bu şehrin marka değeri Mehmet Kanbur abi ile sohbet ederiz. Bir gün kendisine, hayattaki başarısını neye borçlu olduğunu sormuştum. Sözü fazla uzatmadan 3 şey zikretti. “İşini severek yapacak ve başında olacaksın. Bir de ananın duasını alacaksın.” Gerçekten de Mehmet abinin depremden önceki kentin merkezinde yer alan pastanesinde, gecenin 12’sinde de gitseniz işinin başında olduğunu görürdünüz. Her alanda işini severek dürüst yapanlara ihtiyacımız var.
DSİ’den emekli jeoloji mühendisi, bilgisine değer verdiğim Mehmet Kuruçay Hoca ile sohbet ettik. 30 yıldan fazla Devlet Su İşlerinde jeoloji mühendisi olarak çalışan, birçok barajın yapımında emeği bulunan, şehrin fay hatları konusunda söz sahibi kişilerden olan Kuruçay Hoca, şehrin imar ve ihyası noktasında yetkilileri tebrik ediyor. Ancak benim de üzerinde hassasiyetle durduğum bazı konularda endişesi var.
Mehmet Kuruçay Hoca, Kahramanmaraş’ta uygun olmayan alanlar konusuna mesafeli yaklaşıyor. Kuruçay Hoca, 6 Şubat depremlerinden önce Kahramanmaraş’ta büyük bir deprem beklendiğini ve bunun yedi şiddetinin üzerinde olacagını söyleyenlerdendi. Şimdi ise 6 Şubat tarihinde yaşanan iki büyük deprem ve binlerce artçı nedeniyle kentte diri fayın kalmadığını ve dolayısıyla uygun olmayan alan ilan edilen bölgelerin doğru olmadığını, bu konuda hazırlanan raporun da uydurma olduğunu iddia ediyor. Ben jeoloji mühendisi veya yer bilimcisi değilim. Dolayısıyla uzmanlık alanım olmadığı için, sadece kendisini dinlemekle yetindim. Fakat söylediği şeyler yenilir yutulur şeyler değil. Eğer Mehmet Kuruçay Hoca söylediklerinde haklıysa, bu şehir yine bir ihanetle karşı karşıyadır. Kahramanmaraş’ta Ebrar siteleri başta olmak üzere, deprem öncesinde yapılan bütün binaların ve yıkılan evlerin sorumlusu, patlıcan ve marul bahçelerini imara açan, oralara ruhsat veren, sonrasında ise gerekli kontrolleri yapmayan yerel idareci, siyasetçi ve müteahhitlerdir. Depremle birlikte bizzat yaşayarak gördük ki, deprem öldürmüyor, depreme dayanıklı inşa edilmeyen binalar öldürüyor.
Bu şehrin katili olanlar, yatay mimariyi bırakıp dikey mimari ile kenti beton yığınlarına dönüştürenlerdir.
Güncele yani bugüne gelecek olursak, ben gönül rahatlığıyla kalıcı konutların ve köy tipi evlerin hem sağlam zeminlere yapıldığını ve hem de konutların depreme dayanıklı inşa edildiğini söyleyebilirim. Ancak şu uygun olmayan alanlar konusunun bir kez daha gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Şehirde diri fay kalmadığını ve Kahramanmaraş›ın en az 250 yıl ciddi bir depremle karşı karşıya olmayacağını söyleyen Kuruçay, yapılan yapıların çok sağlam yapılması gerektiğini ve depreme dayanıklı binaların inşa edilmesinin elzem olduğunu söylüyor.
Kuruçay hocaya Aksu çayına bırakılan kimyasal atıkların ne aşamada olduğunu sordum. Aksu çayına bırakılan evsel ve kimyasal atıkların insan hayatını tehdit etmediğini, lakin ileride Kahramanmaraş’ı bekleyen başka bir tehdidin olduğunun altını çizdi.
Üzerinde durduğu önemli konulardan bir tanesi ve tehdit olarak gördüğü husus şu: Mehmet Kuruçay, şu anki DSİ bölgesinin yeraldığı bölgede birçok su kuyusunun olduğunu ve depremden sonra bu su kuyularının üzerinin, şehrin hafriyat ve enkazı ile kapatıldığını söylüyor. Aspestik içeren deprem konutlarının hafriyatı içerisinde yaşam malzemelerinden tutun, insan cesedi, demir, plastik metallere varıncaya kadar her şey mevcuttur. Birçok maddeyi ayrıştırsanız dahi, ceset ve onun yaydığı koku ve bıraktığı izi yok edemezsiniz. Peki su kuyularının üzerine enkazdan çıkarılan hafriyatın bırakılmasına kim müsaade etti? Elbette deprem esnasında şehirde görev yapan koordinatör valiler. İnsaflı olalım, koordinatör vali şehrin neresinde su kuyuları olduğunu bilmez. Dolayısıyla valilerden ziyade, kenti bilen kişilerin koordinatör valiyi uyarması gerekiyordu. O su kuyularından faydalanan onlarca mahalle yer alıyor. Bugün değilse bile 40-50 yıl sonra aspest içeren enkazın su kuyuları üzerine bırakılmasının zararını göreceğiz.
Doğru olan, hafriyatın kent merkezlerine bırakılması değil, yaşam alanlarının dışına götürülerek ayrıştırılması ve geri dönüşüme kazandırılmasıdır.
Bizden öncekilerin yaptıkları yanlışların bedelini biz ödedik. Hiç olmazsa bizden sonraki kuşaklar aynı bedeli ödemesin. Şehrin imar ve inşasında söz sahibi olanlar bu hususlara dikkat ederlerse, hem kendileri için hem de gelecek kuşaklar için hayırlı bir iş yapmış olurlar. Burnundan kıl aldırmayan siyasetçiler gazetecilere ayar vermeyi bir tarafa bırakıp, ortak akılla hareket ederlerse, hem şehirleri hem de kendileri kazanır.
Kuruçay Hoca, endişelerini raporlayarak yetkililere ulaştırdığını söylüyor. Gereğinin yapılacağı konusunda ise kuşkuları var. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Kahramanmaraş’a yönelik ilan edilen “uygun olmayan alanlar” konusunu bir kez daha gözden geçirse iyi eder.