Donald Trump, ABD Başkanı olarak ikinci dönem yemin törenini gerçekleştirdi. Washington D.C.’de düzenlenen etkinlikle konuşan Trump Amerikan halkına hizmet edeceğine, Anayasa’yı koruyacağına ve ülkenin birliğini güçlendireceğine dair yemin etti. Törene, siyaset dünyasından önemli isimler, uluslararası delegasyonlar ve halktan geniş bir katılım sağlarken dünyaya da önemli mesajlar verdi. Zaman zaman saldırgan bir üslupla konuşan Trump, Amerikan değerlerini vurgulayarak, önümüzdeki dört yıl için planlarını anlattı.
SEBAHATTİN AYAN/İSTANBUL
Donald Trump, 20 Ocak’ta yemin ederek ikinci kez başkanlık koltuğuna oturdu. Kongre Binası'nda bulunan Kubbeli Salon'da yoğun bir katılımla gerçekleşen törende konuşan Trump, ABD-Meksika sınırına ilişkin Ulusal Acil Durum ilan ederek yasadışı göçleri engelleyeceğini ve sınır dışı edeceğini dile getirirken yeni iktidar döneminde, küresel güç rekabeti içinde Çin ile cepheleşmenin yanında pazarlıkların da olacağı, belirsizliklere gebe yeni bir dönemi olacağının sinyallerini verdi. İkinci dönemine, ilkine kıyasla daha hızlı bir başlangıç yapan Trump, Panama Kanalı'na varlığına yaptığı atıf dışında Çin'i doğrudan hedef almaktan kaçınırken, TikTok'un kapatılmasını 75 günlüğüne erteledi. Seçim çalışmalarında neredeyse her konuşmasında Çin'e değinen Trump’ın rekabet odaklı bir yaklaşımın sürdürüleceğini belirten Dr. Abdulhalik Kara, ikinci başkanlık döneminde Çin ile nasıl bir ilişki kuracağını yeniakit.com.tr’ye değerlendi.
DONALD TRUMP VE MARCO RUBİO'NUN ÇİN POLİTİKASI
Trump’ın öngörülemez bir yaklaşım benimsediğini kaydeden Dr. Abdulhalik Kara, “Donald Trump'ın seçim kampanyası sırasında kullandığı sert Çin karşıtı söylemler, başkanlık seçimini kazandıktan sonra bir miktar yumuşamış gibi görünse de dış politikada Çin ile rekabet odaklı bir yaklaşımın sürdürüleceği sinyallerini veriyor. Trump, Çin’in ABD’den fikri mülkiyet çaldığını, ticaret dengesizliğine neden olduğunu ve manipülatif ekonomi politikalarıyla küresel piyasalarda haksız avantaj sağladığını iddia ederek, Çin’e karşı ticaret politikalarını sertleştirme ve Amerikan sanayisini yeniden canlandırma sözü vermişti. Trump'ın öngörülemezliği, Çin ile ilişkilerde belirsizliğin sürmesine neden olurken, Çin’e karşı sert tutumlarıyla "Çin şahini" olarak bilinen ve Çin tarafından 2 kere yaptırım kararı alınan Marco Rubio’nun Dışişleri Bakanı olarak atanması, ABD hükumetinde Çin’e karşı politikaların daha kararlı bir şekilde uygulanması için güçlü bir ekibin görev başında olduğunu gösteriyor. Rubio, Senato’daki görev onay oturumunda yaptığı konuşmada, Çin’i ABD’nin refahı ve güvenliği için "en büyük tehdit" olarak nitelendirdi. Ayrıca, ABD'nin Çin ile olan "dengesiz ilişkisinin" olumsuz sonuçlarına dikkat çekerek, "Eğer Amerika tutumunu değiştirmezse, çocuklarımız ve torunlarımız hayatlarındaki en önemli şeylerde Çin'e bağımlı kalacak," ifadelerini kullandı. Rubio’nun göreve başladığı ilk gün Hint-Pasifik Dörtlüsü (Quad) toplantısı düzenleyerek Çin'i "ABD'nin karşı karşıya olduğu en büyük ve en tehlikeli tehdit" olarak nitelendirmesi, ABD-Çin ilişkilerinde daha keskin bir rekabet dönemine girileceğini göstermiştir. ABD, Japonya, Avustralya ve Hindistan’dan oluşan Quad bir güvenlik ittifakı olmasa da sıklıkla Çin'in pasifikte artan tehdidine karşı bir denge unsuru olarak görülüyor. Son yıllarda iş birliklerini deniz güvenliğini de kapsaya daha çok alana genişlemektedir. Çin, Dörtlü'yü, büyüyen etkisini sınırlamayı amaçlayan Asya versiyonu bir NATO olarak eleştirmektedir. Rubio, Uygurlar başta olmak üzere Tibet, Hong Kong gibi bölgelerdeki insan hakları meselesinde Batı’da en önde gelen savunuculardan biridir. Uygur Zorla Çalıştırmayı Önleme Yasası üzerinde Senatör Jeff Merkley ile birlikte çalışarak, bu yasanın ABD’de yasalaşmasını sağlamıştır. Ayrıca, Uygurlar hakkındaki açıklamaları nedeniyle 2020’de Çin'e girişi yasaklanmış, bir ay sonra ise Hong Kong söylemleri nedeniyle kendisine ve diğer bazı kişilere Çin tarafından yaptırım uygulanmıştır. Bu yaptırımlar hâlen devam etmektedir” dedi.
ABD YÖNETİNİ ÇİN’İ SIKIŞTIRACAK
Trump ve yönetiminin Çin’in rekabet alanını daraltacak politikalar geliştireceğini söyleyen Abdülhalik Kara, “ABD ve Çin arasındaki rekabet, ekonomik, teknolojik ve askeri güç mücadelesi çerçevesinde yoğunlaşmaktadır. Çin, ekonomik büyümesindeki yavaşlamaya ve iç sorunlarına rağmen küresel etkisini artırmaya yönelik çabalarını sürdürmektedir. Ancak ABD'nin Quad gibi ittifaklarla Çin'in etkisini sınırlama girişimleri, Pekin’in manevra alanını daraltabilir. Bu rekabetin "kazananını" belirlemek uzun vadeli bir mesele olacaktır. ABD’nin güçlü müttefik ağı ve teknolojik üstünlüğü, Çin'e karşı önemli avantajlar sunmaktadır. Ancak Çin’in ekonomik gücünü kullanarak hayata geçirdiği "Kuşak ve Yol Girişimi" gibi projeler, Pekin’in üçüncü dünya ülkelerinde etkisini artırma potansiyeline sahiptir. Buna karşın, Çin ekonomisindeki durgunluk, emlak krizleri ve yerel yönetimlerin artan borç yükü gibi sorunlar, Pekin’in bu rekabetteki konumunu zorlaştırmaktadır. ABD’nin Çin karşıtı politikaları, Pekin’i daha savunmacı bir dış politika izlemeye zorlamakta ve iki ülke arasında uzun vadeli bir güç mücadelesini tetiklemektedir” açıklamasını yaptı.
TÜRKİYE DİKKATLİ VE DENGELİ BİR POZİSYON ALMALI
Türkiye’nin Çin ve ABD arasındaki rekabette dikkatli ve dengeli olması gerektiğini vurgulayan Kara, “Türkiye, ABD ve Çin arasındaki rekabette dengeli ve çıkar odaklı bir yaklaşım benimsemektedir. NATO çerçevesindeki güvenlik iş birliği Türkiye için hayati önem taşırken, Çin ile ekonomik ilişkiler ve Kuşak ve Yol Girişimi gibi projeler de önemli fırsatlar sunmakta ve Türkiye’yi konumunu biraz doğuya kaydırmaya celbetmektedir. Fakat, Çin’in otoriter rejimi, balon ekonomisi ve güvenilmez ortaklık anlayışı, Türkiye açısından dikkatle değerlendirilmesi gereken riskler taşımaktadır. Çin savunucularının ideolojik ve bağnaz Batı karşıtlığından kaynaklanan Çin yanlısı yaklaşımları, uzun vadede Türkiye’yi mevcut müttefikleri nezdinde güvensiz bir konuma düşürebilir. Bu nedenle Türkiye’nin, ABD ve Çin arasındaki rekabeti, ulusal çıkarlarını maksimize edecek şekilde uzun vadeyi dikkate alarak yönetmesi gerekmektedir. ABD-Çin rekabetinde Çin’e yönelik ekonomik yaptırımların genişlemesi, Türkiye için bir fırsat yaratabilir. AB başta olmak üzere, Batılı ülkelerle ihracat hacminin artırılması ve yaptırımlardan kaçınmak isteyen uluslararası firmaların üretimlerini Türkiye’ye kaydırması mümkün olabilir. Türkiye’nin Çin ile ilişkilerindeki en kritik konu, Uygurlar meselesi olmaya devam etmektedir. Çin’in Doğu Türkistan’daki soykırım politikaları ve insan hakları ihlalleri uluslararası tepkilere neden olurken, Türkiye’nin bu konuda daha net bir tavır alması gerekmektedir. Ancak Çin’in ekonomik gücünden faydalanma arzusu, Türkiye’nin dengeli bir tutum benimsemesine neden olmaktadır. Marco Rubio gibi isimlerin Doğu Türkistan konusundaki sert söylemleri, Türkiye'nin ABD ile bu konuda ortak zeminde buluşmasını kolaylaştırabilir” ifadelerini kullandı.
Gündem
ABD’de lisede silahlı saldırı: 2 ölü, 1 yaralı