• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

Tepemizde “nükleer füzeler” mi uçuşacak? Savaşın eşiğindeyiz

Yeniakit Publisher
Rasim Bolbol Giriş Tarihi: Güncelleme Tarihi:
Tepemizde "nükleer füzeler" mi uçuşacak? Savaşın eşiğindeyiz

Yeni Şafak gazetesi yazarı İbrahim Karagül, ABD'nin Ukrayna'ya uzun menzilli füze onayının küresel savaş riskini artırdığını yazdı. Karagül, Biden yönetiminin Rusya ile gerilimi tırmandıracak tehlikeli bir adım attığını belirtti.

Yeni Şafak gazetesi yazarı İbrahim Karagül, ABD'nin Ukrayna'ya uzun menzilli füze onayının dünya siyasetinde yeni bir gerilim dönemi başlattığını söyledi. Karagül, Biden yönetiminin Rusya'ya karşı aldığı kararın nükleer bir çatışma riskini artırdığını belirtti. Amerikan ve Avrupa yönetimlerinin savaşı bölgeselleştirdiğini ifade eden Karagül, küresel bir çatışmanın eşiğine gelindiğini vurguladı. Karagül, şunları kaydetti:

"ABD Başkanı Biden, görevi Trump’a devretmeden hemen önce, “çok tehlikeli” bir adım attı. Ukrayna’ya verdikleri uzun menzilli balistik füzelerin Rusya ana karasına karşı kullanımını onayladı. Aynı onayı İngiltere ve Fransa’nın da verdiğini hatırlatalım.
Bu durum, Rusya-Ukrayna doğrudan savaşını yani Rusya-İngiltere dolaylı savaşını bambaşka bir boyuta taşıdı. Bu onaydan sonra Ukrayna değil, ABD ve Avrupa Rusya ile bizzat savaşa girmiş oldu.
Sadece Ukrayna değil, Romanya, Polonya, Belarus savaş alanı oldu. Bir sonraki adımda; Rusya, İngiltere, Avrupa başkentleri savaşa dahil olabilir mi? Soru şimdi bu.
Ukrayna üç yüz kilometre ve daha uzun menzilli füzeleri Moskova yakınlarına kadar atabilecek, Rusya şehirlerini, askeri tesislerini hatta sivil unsurlarını rahatlıkla vurabilecek.
Mesela Petersburg’a füzeler düşebilecek. Savaşın sınır çizgisi tamamen ortadan kalkmış olacak.
Aslında Ukrayna değil, ABD ve Avrupa Rus şehirlerini, askeri tesislerini, altyapısını vuracak. Bu onay ile ABD ve Avrupa doğrudan savaşa girmiş, savaşı bölgeselleştirmiş oldu. Ve Biden, ABD’yi böyle bir yola sokarak devasa bir savaşı yeni Başkan Trump’ın kucağına bırakmış oldu.
İşin vahametini ABD’nin ve Avrupa’nın füze onayından çok Rusya’nın keskin tavrına bakarak anlayabiliriz. ABD onayından hemen sonra, önceki gün Ukrayna’nın bu füzeleri ilk kez kullandığını da not edelim. Devamı gelecektir.
Moskova, bu tür füzelere nükleer silahla karşılık vereceğini açıkladı. Anlaşılıyor ki Rusya, ABD onayını sadece “Ukrayna ölçekli” bir saldırı olarak okumuyor. Böyle bir durumu NATO ülkelerinin Rusya’ya saldırısı olarak okuyor.
Rusya’nın ilk adımı, balistik füzelerle saldırıya karşı nükleer silah kullanımını ve nükleer stratejisini güncellemek oldu. Tehlikenin niteliği ve büyüklüğü buradan rahatlıkla ölçülebilir.
Peki bu sadece blöf mü? Rusya, elinde bir şey kalmadığı için, Batı’nın topyekûn saldırı ihtimalini gördüğü için böyle blöfle kendine yönelik saldırıları önlemeyi mi amaçlıyor?
Olabilir.
Çünkü Rusya, Putin dönemi boyunca bu blöfü hep uyguladı, bu stratejiyi etkin biçimde kullandı. Tehditlere karşı savunma değil, saldırı prensibini kullandı. Suriye’deki varlığı, Afrika’daki varlığı, Ukrayna’ya yönelik işgali bu “önleyici saldırı” ve “tehdide tehditle cevap verme” prensiplerine göre şekillendi.
Çünkü Moskova, ABD ve Avrupa’nın er ya da geç, Rusya’yı “ikinci parçalanma” dönemine sokacağını biliyor. Sovyetler’in dağılışı sadece ilk parçalanma dönemiydi.
İkinci aşamaya geçilecek ve Rusya küçültülecekti. Putin dönemi başlamasaydı, bu plan çok daha erken uygulanacaktı.
Batı için işin “harita”dan da önemli bir tarafı var: Dünyanın kaynaklarından hızla uzaklaştırılan ABD ve Avrupa; ekonomisi ve savunmasıyla hatta küresel hakimiyet planlarıyla bağlantılı biçimde, Rusya’nın devasa kaynaklarına ulaşmayı nihai amaç olarak görüyor.
Putin’in yeni nükleer stratejisinde ne var? Maddelere çok iyi bakmamız lazım.
1- Nükleer silahlar, ülkenin egemenliğini korumak için başvurulacak son çaredir. Nükleer silahların depolanması ve kullanımına ilişkin müttefik devletler ve askeri ittifaklar kategorisi genişletildi.
2- Nükleer silahı olmayan bir devlet Rusya’ya saldırırsa, nükleer bir ülkenin bu saldırıya katılımının tespiti halinde Rusya bunu ortak saldırı olarak kabul edecek. (Burada Ukrayna kastediliyor. Ayrıca; NATO ülkesi olup da nükleer silahı olmayan ülkeler de kastediliyor. Mesela Türkiye. Rusya’ya saldırmasa bile, saldıran ittifakta yer aldığı için hedef olabilecek.)
3- Rusya’nın egemenliğine yönelik konvansiyonel silahlarla kritik bir tehdit oluşması halinde Rusya’nın nükleer yanıtı mümkün olacak.
Oldukça sert adımlar bunlar. Ama unutmayalım ki, bu tehlikeyi ABD, uzun menzilli füzelere onay vererek başlattı. Belki de Rusya’yı böyle bir atmosfere sokmak özellikle planlandı.
Şu anki durum “İkinci Soğuk Savaş” denklemi değil. Sıcak savaşın bütün adımları gözümüzün önünde atılıyor. Soğuk Savaş bir küresel güç denklemine dayanıyordu. Diplomasinin derinlikleri uzun koridorları vardı.
Bunlar artık yok. Ulusları, devletleri, rejimleri sınırlayacak, ortak alanlar inşa edecek hiçbir ulus üstü kurumun anlamı kalmadı. Ülkeler kendi siyasi genetiklerine göre ölümcül kararlar almaya başladı. Bunu sınırlayacak, ortaklıklar üzerinden dengeleyecek hiçbir mekanizma artık yok.
Belki de Rusya’nın “nükleer güncellemesi”, “balistik füzelere karşı nükleer silah” kullanımını öne alan ilk kararlı hareket olarak tarihe geçecek.
Tıpkı; ABD’nin müttefiklerine karşı (Türkiye) terör örgütlerini stratejik ortak ilan etmesinin yol açtığı gibi. Bu; küresel teamülleri yok eden, ortaklıkları yok eden ilk şoktu. İkinci şok Rusya’dan geldi.
Dünya kamuoyu öyle körleştirildi ki; yaklaşan fırtınayı algılamaktan çok uzak. Tehlikeli sözleri, tehlikeli adımları algılayabilecek durumda bile değil.
Bu bilinçli yapılan bir zihinsel felç halidir. Başka önceliklerle sersemletilen insanlık, Gazze’de açık soykırım karşısında nasıl çaresiz kaldıysa, yeni büyük tehlike karşısında da öyle bir felç hali yaşayacaktır.
Ama bir oyun değil! Bu bir tatbikat ya da askeri simülasyon değil. Bir sabah dünya neye uyanacak kimsenin kestirebildiğini sanmıyorum.
Şu anki durum tam da şudur: İsrail (Tabii ki ABD) Ortadoğu’da, güneyimizde savaşı bölgeselleştirirken, yeni füze kararı ve nükleer tehditlerle savaş kuzeyimizde, Karadeniz çevresinde de bölgeselleşiyor.
ABD, İngiltere ve Fransa bu kararlarıyla Karadeniz Savaşı’nı başlatmıştır. Devam ederse, durdurulamazsa, ne Karadeniz kalır ne Baltık Denizi. Ne Doğu Avrupa kalır ne Balkanlar.
Karadeniz’de nükleer füzeler tepemizde uçuşurken, Türkiye olarak biz ne yapacağız? ABD ile Rusya ile nasıl bir denge kuracağız? Hem güney sınırlarımıza yönelen tehlike ile hem kuzeyimizde başlatılan füzeler savaşı ile nasıl mücadele edeceğiz.
Edeceğiz..
Ama asla savunmada kalarak değil. Çünkü savunmada kalmak intihardır."

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23