• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Sabri Şahsuvar
Sabri Şahsuvar
TÜM YAZILARI

100 yıllık vesayetin hesabı, 15 Temmuz’da soruldu

02 Mart 2021
A


Sabri Şahsuvar İletişim: [email protected]

Türk tarihinde demokratikleşme süreci Sened-i İttifak ile başlamış, Tanzimat ile Islahat Fermanları ve Meşrutiyet’in ilanı ile devam etmiştir. 24 Temmuz 1908’de ilan edilen II. Meşrutiyet ise bu demokratikleşme çabalarının bir devamı olarak ortaya çıkmıştır.

31 Mart Olayı, II. Meşrutiyetin en ilgi çekici olaylarından birisidir. Geçmişte ve günümüzde bu olayın çıkış nedenleri hakkında ortaya atılan çok çeşitli iddialar vardır. Nitekim, geçmişin hatta günümüzün siyasal ve kişisel görüşleri arasından sıyrılıp gerçeğe ulaşmak hayli zordur.

II. Meşrutiyet’in ilan edilmesi sonrası ülkede umut edilen gelişmelerin yaşanmamasından İttihat ve Terakki Cemiyeti sorumlu olduğu düşünülmektedir. 

Özellikle, İngilizlerin 31 Mart Olayı sırasında Osmanlıda derin bağlantıları, ilişkiler ve ajanları sarayı çoktan kuşatmışlardır. Derviş Vahdeti adlı Kıbrıslı sarhoş arzuhâlci, İngiliz Haberleşme Servisleri tarafından seçilmiş, İhtilâlci ajan olarak yetiştirilmiş, Volkan Gazetesi’ni ve İttihâd-ı Muhammedi Cemiyeti›ni kurmak, yürütmek ve ortalığı ateşe vermek maksadı ile sahneye çıkarılmıştı.

Fakat bilinen şudur ki Prensin kurdurmuş olduğu Ahrar Partisi’nin eylemleriyle ayaklanmanın başarıya ulaşmasında kendisine bir pay çıkarmış olduğunu, Serbesti gazetesi sahibi Mevlânzâde Rifat Bey’e söylemiş olduğu şu sözlerinden anlaşılmaktadır. “İşte biz durur, durur da siyaset meydanına böyle atılırız.”

Derviş Vahdettin’in asılmasına rağmen kendisi kurtulmuştur. Ayasofya’da konuşmalarıyla halkı tahrik ederek, isyana teşvik eden bu kişinin idamdan kurtulması düşündürücüdür. Nitekim, günümüzde hâlâ bu gibi adamların ektikleri kötülük tohumlarının yeşertilmeye çalışıldığı görülmektedir. 

II. Abdülhamid, 27 Nisan 1909’da tahttan indirilmiş ve yerine kardeşi V. Mehmed Reşad getirilmiştir. II. Meşrutiyet’in ilanından 31 Mart Vakasına kadar iktidara hâkim olan İttihat ve Terakki, bu tarihten itibaren etkinliğini artırmış olsa da 1913’teki Bâbıâli Baskınına kadar iktidarını dolaylı olarak devam ettirmiştir. İttihatçıların batı ile gizli ilişkileri Osmanlının sonunu hazırlayan yegane oluşum olarak göze çarpmaktadır.

Rahmetli Erbakan hocaya karşı yapılan algı operasyonu batılı devletler tarafından kirli bir dönem olarak not edilmelidir. Batı’nın Doğu ile ilişkisi her zaman sorunlu olagelmiştir; aradaki kültürel farklılıklar ve o farklılıklar üzerinden hegemonya kurma çabaları zaman zaman gerilimlerin artmasına sebep olmuştur. Türkiye’nin Batılı devletlerle ilişkisine bakıldığında da bu inişli çıkışlı ilişki kurma biçimi göze çarpmaktadır.

Türkiye’deki gelişmeleri de bu anlamda okumak mümkündür, zira Milli Görüş hareketi 60’larda fikri zemin bulmuş ama siyaset sahnesinde etkin yer alması uzun zaman almıştır. 1970’lerdeki kısa süreli koalisyon ortaklıkları bir yana, 1990’larda yaşananlar ile daha görünür hale gelmiş ve müesses nizamca ciddi bir tehdit olarak algılanmıştır.

Türkiye’de yaşanan 28 Şubat süreci, tam da bu bakış açısını anlamak için iyi bir zemin teşkil etmektedir; bu nedenle bu yazımızda 28 Şubat sürecinin Batı medyasında ele alınış biçimleri ortaya konacak ve söz konusu haberlerde kullanılan dil incelenecektir. Batı medyasından kasıt, Alman, İngiliz ve Fransız ana akım medyasında yer alan örnek haberlerle ilgilidir; her üç ülke, haberleri ele alma biçiminde benzerlikler, hatta örtüşen bakış açıları sergilemektedir. Diğer Batılı ülkelerde yapılan haberlere yer verilmemiştir, yani ittihatçıların bugüne uyarlanmış sahnesi devam etmektedir.

Adından da anlaşılacağı üzere, 28 Şubat süreci veya post-modern darbesi, önceki darbelerden oldukça farklı şekilde seyretmiştir. Bu süreçte doğrudan silaha başvurulmamış, asker daha az görünür halde kalmış ve medyanın gücü kullanılarak taban desteği sağlanmıştır. Ayrıca darbenin 28 Şubat’ta yayınlanan muhtıra ilanın dışında her türlü baskı ve şiddet uygulanmıştır.

Türkiye ile olan ilişkisinde Batı’nın tutarsız tavrı 15 Temmuz sonrasında da görülmektedir. Çok sert bir askeri müdahale olmasına rağmen ve CNN ve BBC gibi küresel yayın yapan yayın organlarının süreci canlı yayınla sık sık gündeme getirmesine rağmen, tarafsız haber yapılmadığı açıktır. Darbe sonrasında yapılan haberler bir suçluluk psikolojisi üzerine batı tarafından sümen altı edilmeye çalışılsa da fiilen ABD ve İngiltere’nin parmağı olduğu kesindir.

Batı medyası (ve içerdeki işbirlikçileri) Türk toplumunun kendini yönetme becerisini hiçbir zaman kabul etmemiş ve bunun için her zaman bir vesayet kurumu oluşturmak için darbeleri desteklemiştir. 

Antidemokratik yöntemlerle Devletleri dizayn etmeye çalışan bu anlayışa ilk defa liderlerin etrafında kenetlenen sivil bir halk ile karşı karşıya kalınca bocaladılar. 

Sanırım bu bocalama onlar için soğuk bir duş olmuştur. 15 Temmuz darbe girişimi, Batı ile yapılan bir hesaplaşma olarak tarihe not düşmüştür. 

1909’da İttihatçıların hesabı, 1960 darbesini yapan ABD ve İngiliz derinliği, 1980 darbesinin soysuzları, 28 Şubat’ın işbirlikçi apoletlerinin biletini kesen, 15 Temmuz kahramanları olmuştur. Kahramanlar tarih yazarak Batı’nın işbirlikçi zihniyetini temizlemişlerdir. Bu, yüz yılın hesaplaşmasıdır.

Bunu unutursak, bizlere uykular haram olsun. Vesselam.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

OSMANLI TORUNU

Çok doğru Sayın Balaman aslında bu süreç 1494 Endülüs'ün yıkılışından sonra kademeli olarak başları ve 1839 dan sonra zemin hazırlandıktan sonra yürüklüğe girdi ve Birinci Dünya Savaşından sonra Uygulamaya başlandı ve başardılar 100 Sonra Türkler bir daha uyandı neden çünkü Türkün geninde var bu,, çünkü ,,DÜNYA TÜRKSÜZ OLAMAZ VE TARİH YAZILAMAZ,,

DemirAli

Turkiyenin iskalini TBMM de onaylatanlar bati ve Abd karsiti askerlerin yargilanmasi 15 temmuzu dogurmustur
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23