• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Yazmakla yaşamak arasındaki ilişki-çelişki

22 Temmuz 2020
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Profesyonel anlamda yazdığım ilk yazının üzerinden yaklaşık elli (1971-2020=49) yıl geçti. Çeşitli isimlerle köşe yazıları ve kitaplar yazdım. Sanırım yaşadıkça da yazacağım.

ABD eski başkanlarından Lincoln, “ölümden sonra da yaşamak için ya okunmaya değer bir kitap yazmalı ya da yazılmaya değer bir hayat yaşamalı” diyor. Bu anlamda tarih, ebediyeti yaşayan bir sürü isim kaydediyor…

Sonuçta herkesin kaderi başka: Bizim kaderimizde de “yazmak” varmış.

“Yaşayamayan yazar” derler ya, galiba bu söz doğru: Çünkü tüm zamanınızı düşünmeye, araştırmaya ve yazmaya ayırmak zorunda kalıyorsunuz. Bu da özel hayatınızdan fedakârlık etmeniz anlamına geliyor.

Nihayet bir soru kesiyor önünüzü: Yaşamak mı, yazmak mı?..

“Yazmak” diyorsanız, gereğini yapacaksınız: Yani az yaşayacaksınız, çok çalışacaksınız. Bu minval üzere belli bir yaşa gelip arkanıza baktığınızda, yaşanmamış yıllarınızın mezarlarıyla karşılaşabilirsiniz. İçinize ürpertiler düşer, inceden bir sızı dolanmaya başlar yüreğinizde…

Ama artık geçmiş ola: Ne dönecek zamanınız kalmıştır, ne de yaşanmamışlıkları yaşayacak gücünüz…

“Yazmak, yaşanmamışlığı hayata katmak sanatıdır!” demekte teselli ararsınız.

Sonra tekrar “teselli”den “tecelli”ye geçer, “ölene kadar yazma” kararlılığı içinde yeni başlangıçlar yaparsınız.

Babamın dediğine göre, bendenizin, “Yazı Adamı” olacağım çocukluğumdan belliymiş. Bir kere çok meraklıymışım, çok soru sorarmışım. O kadar ki, insanların sabrını taşırır, bazen de kızdırırmışım.

Babam sorularıma kızmaz, hatta teşvik ederdi. Her konuda sabırsız ve aceleci (hemen hemen tüm Karadenizliler gibi) olan babacığım, sıra benim sorularımı cevaplandırmaya gelince sabır küpüne dönüşür, geçiştirmeden cevap verirdi.

Sual sormadığım zamanlarda şaşırır, “Sor bakalım bu neden böyle” diye yüreklendirdi. 

Bana hiçbir zaman “sus” demedi, “yeter” demedi, “bıktım” demedi, “anlamazsın” demedi. Bazen kulaklarımı çekti, ama asla aşağılamadı. Arkadaşlarımın yanında asla beni küçültücü sözler sarf etmedi. Hatta arkadaşlarımın yanında benimle iftihar ettiğini hep hissettirdi. Kişilik aşılamaya çalıştı. 

Hedefime kilitlenip sağlam adımlar atmayı ondan, sevgi ve şefkati (olabildiği kadar) annemden öğrendim.

Bir gün, bitmez tükenmez sorularımdan sonra, tarih öğretmenim, “Senden çekeceğimiz var” dediğinde, büyük bir keyif almam ve o keyifle sırım sırım sırıtmam bu yüzdendir.

“Sormak”la “bilmek” arasındaki ilişkiyi keşfetmenin tadını hep hissettim.

Öğretmenlerimi sorularımla bunalttığım anları bugün de büyük bir keyifle hatırlıyor, hâlâ da tadını çıkarıyorum.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

mr. Özvilla' nın düşü:

Kaçak sahilyapısı fırsatçısı bay Özvilla; Avrupa' nın bastırması üzerine Türk Devletinin mülkiyetinde bulunan kiliselerin mahkeme yoluyla geri alındığını hatırlatarak: "Aynı şekilde Ayasofya' yı da sizden çatır çutur geri alacaklar, haydi hayırlı Cuma kılmalar!" diyerek sevinçten o günleri bekliyor! Değerli Özvilla; 70- 80 yıl sonra belki böyle bir şey olabilir(kıyametin kopmasından az önce) ama bilader sen de göremecen o günleri, bak görüyonnu!

Emine

Allah razı olsun,bu güzel yazı soru meraklısı gençler için çok önemli bir yol haritası olmuş, aile ve öğretmenlerine dikkatli davranması gerektiği konusunda ufuk açıcı bir hatırlatma
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23