“Burası Konstantiniyye”...
Fatih, “Fetihname”sine şöyle devam ediyor (dünden devam):
“Burası bütün dünya dillerinde Konstantiniyye diye meşhur olan büyük bir kaledir.
“Peygamber (s.a.v.)’in sahih hadislerinde bahsettiği şehrin burası olması uzak değildir. Peygamber (s.a.v.) buyurmuştur: ‘Onlar Konstantiniyye’yi fethederler, kılıçlarını zeytin dallarına asarlar da ganimetleri taksim ederler.’ Bu hadis ve diğer meşhur hadislerin bahsettiği bir tarafı kara, bir tarafı deniz olan şehirdir.
“Biz, Allah’ın ‘Onlar için gücünüz yettiğince hazırlık yapın’ emrine uygun olarak yapılması gereken bütün hazırlığı mancınık, top, gülle, taş, berk ve ra’d gibi tüm silahları kara tarafından hazırladık. Denizde dağlar gibi görünen içi dolu gemileri deniz tarafından hazırladık ve 857 yılı görünen Rabiulevvel ayının yirmi altısında hücum ettik.
“...Ol kâfirler, Allah’ın hak dinine her çağrılışta küfürlerinde ısrar ettiler, kibirlendiler ve kafirlerden oldular. Onları çepeçevre sardık. Karşılıklı harb ettik, öldürdük, öldürdüler. Aramızdaki harp elli dört gün gece ve gündüz sürdü...
“Yirmi Cemaziyel evvel Salı günü, yıldızların şeytanların üzerine saldırdığı gibi Konstantiniyye üzerine hücum ettik.
“Sıddık Ebubekir’in hikmeti, Faruk Ömer’in adaletinin bereketi, Haydar Ali’nin vuruşu gibi bir vuruşla Allah, Konstantiniyye’yi Osman oğullarının emrine verdi.
“Güneş doğudan doğmadan Allah fethi bize lütfetti. ‘Yakında topluluk hezimete uğrar, sırt dönüp kaçarlar. Asıl onların zamanı, vadolunan saati. Bu saat daha acı ve daha dehşetli.” (Kamer, 45)...
“Önce başı kesilip öldürülen, onların inad ve lanetli Tekfurudur. Ad ve Semud kavmi gibi helak edildiler. Azab melekleri onları aldı ve cehenneme doldurdu. Orası ne kötü bir yerdir.
“Öldürülenler öldürüldü, geri kalanlar esir edildi. Hazinelerine el konuldu. Altınları ve defineleri yerlerinden çıkarıldı: ‘Onlara öyle bir zaman geldi ki sanki daha önce hiçbir şey değillermiş gibi oldular’ (İnsan, 1). ‘Zulmeden toplumların sonu kesildi. Âlemlerin Rabbine hamdolsun’ (En’am, 45). ‘O gün müminler Allah’ın yardımı ve zaferiyle sevinirler. Allah dilediğine yardım eder.” (Rum, 4-5)...
“Maddi ve manevi pislikler içinde olanlara karşı zaferi elde edince kiliseleri papazlardan temizledik. Oralardan çanı da, haçı da çıkarıp attık. Puta tapanların tapınaklarını ehli İslam’ın mescidleri yaptık. Buralar Padişahın sikkesi, İslam’ın hutbesiyle şereflendiler. ‘Allah’ın emri meydana geldi ve onların yaptıkları boşa çıktı’ (A’raf, 118)...
Daha sonra Konstantiniyye’nin Kuzeyinde, Haliç’in kenarında Cenevizlilere ait bir kale vardı. Bu kaleye ‘Galata’ denirdi. Konstantiniyye’ye bitişikti. Ve içi alçak müşriklerle doluydu.
“Biz Konstantiniyye’yi kuşatınca Galata ahalisi bize geldiler. Antlaşma yaptılar. Antlaşmalarını yenilediler. Biz de onlara, Konstantiniyye’ye yardım etmemek şartıyla oldukları gibi kalmalarını söyledik. Şartlarımızı kabul ettiler...
“Konstantiniyye’nin başına gelenlere gelince: Ölüler ve esirler arasında Galata halkından da bulundu. Onlar da bizimle harb etmişler. Antlaşmalarını bozmuşlar. İkiyüzlülüklerini ortaya koymuşlar.
Diğerine yaptığımızı bunlara da yapmak isteyince, boyunlarını bükerek, ağlayıp sızlayarak, ‘Eğer bize acımazsanız biz hüsranda oluruz’(A’raf, 23) dediler. Biz de onları affettik. Çünkü Allah çok affedicidir, günahları gizleyicidir. Biz de onlara her şeye gücü yeten, zalimlerin belini büken bir tek Allah adına iyilikte bulunduk ve mallarının ellerinde kalmasına karar verdik. Ancak kalelerini yerle bir ettik. Arazilerini sularını kendilerine verdik. ‘Alçalmış olarak elleriyle cizyelerini verinceye kadar onlarla savaş’ (Tevbe, 29) ayetine uygun olarak isimlerini cizye verecekler arasına yazdık. ‘Bize doğru yolu gösteren Allah’a hamd olsun. Eğer bize yol göstermeseydi biz doğru yolu bulamazdık’ (A’raf, 43)...
“...O güzel yerlerin güzel dualarını bekleriz. Duaları Nebiyyi müctebanın bereketiyle kabul eden Allah’tır. Selamların en güzeli O’na olsun. Nimetleri için Allah’a hamd olsun. Salât, Muhammed sallallahu aleyhi vesalleme ve âline olsun.”
“Her şeyin doğrusunu bilen Allah’tır ve dönüş O’nadır.” (Feridun Bey Münşeatı 1/235).
Gelecek yazıda: Fatih’in, Mısır Sultanı Esbal Şah’a gönderdiği “Fetihnâme”den bölümler.